İdlib’de faaliyet yürüten ilim adamlarından Muhammed Ata, Siyonist İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını Telegram kanalında kaleme aldığı bir yazı ile değerlendirdi.

Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya girme girişimleri ve ardından Şeyh Cerrah mahallesindeki Arap yerleşim yerlerinin istila edilmesi ve sahiplerinin evlerinden zorla çıkarılmaları üzerine gelişen olaylara Gazze’nin de müdahalesiyle ümmetin genelinde İsrail’e karşı direniş ruhu yeniden canlandı. Dünyanın farklı yerlerinden destek gösterileri ve sosyal medya yorumları kamuoyunun başlıca gündemi haline geldi.

Bunların hepsi hayırlı olduğunu düşündüğümüz gelişmeler olsa da, hala fiilen işgal altında olan Kudüs’ün özgürleştirilmesinin yolu başka yerden geçmektedir. Yahudilerin İsrail devletini nasıl kurduklarını ve ne bedeller ödediklerini incelediğimizde, bir devletin nasıl kuralacağını veya bir bölgenin nasıl özgürleştirileceğini daha iyi anlarız.

Öncelikle Filistin içerisinde bulunan hem Batı Şeria hem de Gazze yakalarında Kudüs’ü özgürleştirebilme koşulları ve olanakları bulunmamaktadır. Ancak Filistin dışında bunun olanaklarının hazırlanmasının alt yapısı mevcuttur.

Kudüs’ü eksen aldığımızda Biladuş-Şam’dan sayılan Sina Yarımadası halihazırda Mısır’ın elindedir ve Gazze’nin nefes borusudur. Ancak Sisi yönetimi bu bölgeden İsrail’e yönelik herhangi bir harekete ya da Gazze’nin askeri olarak desteklenmesine engel olmaktadır.

Ürdün hükümeti ise İsrail’in kuruluşundan beri İngilizlerle, Yahudilerle ve son olarak Amerikalılarla birlikte hareket etmekten geri durmamıştır.

Filistin’in kuzeydoğu sınırında bulunan Suriye ise Baas rejimi döneminden bu yana İsrail’in hamisi olmuştur. Sadece hami olmakla yetinmeyip Golan tepelerini bedavadan Yahudilere peşkeş çekmiştir.

İran uydusu Hizbullat’ın askeri olarak başat aktör olduğu Lübnan’da ise, Hizbullat belası olduğu sürece İsrail’e sıra gelmesi mümkün olmayacaktır.

Arap Baharı devrimleri sürecinde Mısır’da Mubarek’in devrilmesiyle Gazze biraz nefes almış olsa da bu durum uzun sürmemiş, başa gelen Sisi Mubarek’i aratır olmuştur. Jeostratejik olarak Orta Doğu’nun en kritik bölgesinde bulunan Suriye’de yaşanan devrim ile Esed rejiminin devrilmesinin yaklaşmasıyla tedirgin olan İsrail, rejimin yardımına koşan Rusya ve İran sayesinde rahat bir nefes almıştır.

İsrail’in komşu ülkelerindeki bu manzara karşısında, hadislerde zikri geçen ‘Yahudilerle gerçekleşecek olan savaşın’ yakın bir dönemde gerçekleşme ihtimali zayıf gözükmektedir. Zira bu hami devletler yıkılmadan İsrail’e ulaşmak mümkün değildir. Bu devletler arasındaki en zayıf halka ise Esed rejimidir. Bunun başlıca iki nedeni; rejimin ancak Rusya ve İran’a dayanarak ayakta durabilmesi ve İdlib bölgesinde direniş koşullarının bulunuyor olmasıdır. Aslında sadece İdlib’de değil Suriye’nin diğer bölgelerinde de direniş altyapısı bulunmaktadır.

Tarihte Ömer (r.a.) döneminde Kudüs’ün nasıl fetih olunduğunda baktığımızda, Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Halid b. Velid’in (r.a.) komutalarındaki orduları doğrudan Kudüs’e yöneltme yerine önce Dımaşk, Humus, Haleb, Lazkiye, Antakya ve son olarak Kudüs’e sevk ettiklerini görürüz.

Aynı şekilde Nureddin Zengi ve Selahaddin Eyyubi de doğrudan Kudüs’e yönelmek yerine, Haleb, Dımaşk ve ardından Mısır’a ve nihayetinde Hıttin Savaşı sonrasında Kudüs’ü özgürleştirmişlerdir.

Her ne kadar günümüzde bazı koşullar değişmiş olsa da, Kudüs’ün fethinin yolu aynıdır. Yadsınmayacak etkileriyle birlikte, sosyal medyada ve protesto gösterilerde ne kadar gündem edilse de, Kudüs bu şekilde özgürleşmeyecektir. Eğer ciddi olarak Kudüs’ün özgürleşmesini istiyorsak, etrafındaki cihad ve direniş hareketlerini desteklemeli ve bu yolla Israil’den önce hamilerini bertaraf etmeliyiz. Bundan sonra hadislerde zikredilen ‘taşların ve ağaçların dile gelmesi’ mucizelerinin gerçekleşmesi işten bile değildir.

Görüş: Muhammed Ata