Mescid-i Aksa ve işgal altındaki Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesine yönelik İsrail saldırıları ile başlayan gerginlik tüm dünya kamuoyunun gündemine girdi. Elbette zevahiri kurtarmak babında kınamalar kınamalar sonra şiddetle kınamalar peşi sıra geldi. Kimsenin başka bir şey yapacağı da yoktu. Bu saldırılara Gazze’den füzelerle karşılık verildi. Orantısız güç kullanımının en bariz örneklerinden olan Filistin sahası, yine benzer şekilde çatışmalara sahne oldu. En nihayetinde ise dün gece ateşkes yürürlüğe girdi. Her zaman olduğu gibi Siyonist İsrail çocukların üzerine yağdırdığı bombaların bedelini yine tam olarak ödemese de; Siyonistler bu kez bir hayli korktu, işgal toprakları işgalcilere dar edildi, zafer inananların oldu.

Yıllardır süren çatışmalarda gerek İsrail gerekse de Hamas belli bir angajmana riayet etmişlerdir. Ancak İsrail, saldırmaya başladığı ilk gün Hamas’ın Gazze komutanı Basim İsa başta olmak üzere 10’dan fazla –kritik görevlerde bulunan- Hamas liderini şehid etti. Bu sayı gerçekten ilginç ve bir örgüt için korkunçtur. İsrail’in nasıl bir hazırlık yaptığı yahut içerden kimlerle iş tuttuğu bilinmemektedir. Bir örgütü bitirmek için en iyi strateji; liderlerini öldürmek, ihtilaflar çıkarmak, lojistiği kesmek, hayati önemi haiz kurumları ve mekanları yok etmektir. Amerika’nın uzun yıllardır Küresel Cihad Hareketlerine karşı izlediği ve nispeten başarılı olduğu strateji budur. İsrail’in savaşta izlediği strateji de tam olarak bu. Hamas’ın (elbette silahlı kanadı İzzettin el Kassam Tugayları da kast edilmektedir) zayıflaması İrancı grupların güçlenmesine sebebiyet vereceğinden; İsrail Gazze şeridinde Müslüman (Sünnî) Direniş Gruplarına karşı şedid bir savaş vermektedir. Amerika’nın Müslüman ülkelere karşı savaşıp İran’ın önünü açması gibi İsrail de Şii grupların önünü açıp ileride iç karışıklığın çıkmasını sağlamak istemektedir. İsrail saldırılarında Hamas’ı bitirme stratejisi izlerken İran destekli (İslami Cihad’ın silahlı kolu Seraya Kudüs ve Sabirin Hareketi gibi) grupları pek az hedef almaktadır. Hamas liderlerinin şehid edilmesi meselesi salt birkaç isme yahut bir örgüte yönelik saldırı değildir. Bilakis bu saldırılar ileride oluşabilecek din bazlı demografik yapıyla da yakından ilgilidir. İran’ın haçlı-siyonist işgalleri (tüm tarihlerinde olduğu gibi) bir fırsat olarak gördüğü aşikardır.

Bu bağlamda başta Türkiye olmak üzere idarecileri Müslüman ülkelerin Hamas’ı İran’a muhtaç ettirmemesi ve Hamas’ın zayıflamasına izin vermemesi gerekmektedir. Aksi takdirde İran’ın, Hamas’ın zayıflamasıyla ortaya çıkacak boşluğu kendisine bağlı paramiliter güçlerle dolduracağı ortadadır. Son savaş bir kez daha gösterdi ki, Filistin meselesine siyasi ve askeri olarak sahada dahil olmak gerekmektedir, kınayıp geçmenin faturası Filistinli kardeşlerimize olduğu kadar hem dünya ahret cihetiyle Türkiye’ye de kesilmektedir.

Görüş: Abdullah Said