Köklü bir güvenlik geçmişine sahip üst düzey İsrailli bir Bakan, Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetin ve ordu liderliğinin Suriye meselesinin iç savaş patlak verdiğinden bu yana ele alınmasında ciddi anlaşmazlıklara tanıklık ettiğini ifade etti. Bazılarının Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’i devirme fırsatını değerlendirmeyi, bir diğerlerinin ise bunu reddederek Esed’in hayatta kalmasını desteklediğini belirtti. Aynı zamanda “İsrail liderliğinde Esed’i destekleyenler, desteklemeyenlere ağır bastı. Bu, İran’ın lehine kaydedilen ciddi bir hatadır. Bugün bu hatanın bedelini ağır ödüyoruz” ifadelerini kullandı.

İsrailli Bakan, bir kısmının dün medyaya sızdırıldığı kısıtlı diyaloğunda, Suriye'de iç savaşın başlamasıyla birlikte Esad rejiminin devrilmesi konusunda İsrail askeri, güvenlik ve siyasi liderliklerinde şiddetli tartışmaların kaydedildiğini açıkladı. Bazı liderlerin bu savaşı Esed rejiminin devrilmesi yönünde hazır bir fırsat olarak değerlendirdiğini söyleyen Bakan, bu yöndeki oldukça güçlü muhalefetin Suriye savaşına müdahalede bulunmamayı savunduğunu belirtti. Aynı zamanda, İsrail’in desteği olmadan söz konusu fırsatın gerçekleştirilemeyeceğini de ekledi.

Lübnan Tecrübesi Yüzünden Esed Desteklendi

Özgür Suriye Ordusu’na ve İsrail ile temasa geçme girişiminde bulunan muhalefetteki bazı unsurlara da değinen Bakan, bunlardan bazılarının Tel Aviv ziyaretinde bulunduğunu, işgal altındaki Golan Tepeleri'ni 20 veya 30 otuz yıl süreyle kiralayarak burayı bir ‘barış bölgesi’ haline getirme temelinde İsrail ile barışa hazır olduklarına dair açıklamalar yaptıklarını, aynı zamanda İsrail'den lojistik ve silah desteği talep ettiklerini söyledi. Bu tartışmaların DEAŞ’ın yenilgilerinin başladığı 2014-2015 yılında Esed'in artık devrilmeyeceğine karar verildiği zamana kadar birkaç yıl sürdüğünü söyleyen Bakan, şöyle ekledi:

“İsrail hükümeti Cihatçı/İslamcı olmayan Suriyeli direnişçilere yardım etme kararı almış, nasıl yapılacağını çok iyi bildiği gizli kanalları aracılığıyla kendi başına hareket etmiş olsaydı, rejimin çaresiz ve tereddütlü göründüğü Suriye gerçeğinden yararlansaydı, Esed rejimi düşer, yerini ABD ve ılımlı Arap ülkeleri tarafından desteklenen başka bir rejim alırdı. İşte o zaman Golan'dan çekilmeden bir barış anlaşması imzalamak mümkün olabilirdi. Bugün, özellikle de radikal Şii ekseni karşısında Lübnan ve Suriye cephesindeki mevcut durumdan bin kat daha iyi bir güvenlik durumunda olurduk. İran ahtapotunun merkez kolunu, pratik ve lojistikteki oksijen tüpünü ve kollarını kesmiş olurduk. Hiç kimse, Esed'in yerine iktidara gelecek siyasi örgüt ve kuruluşlardan oluşan taraf veya koalisyonun İran'dan daha az düşman ve tehlikeli olacağını garanti edemez. O dönemde Suriye'de beliren radikal alternatifin tehdit teşkil etme açısından İranlı ayetullahlardan aşağı kalır yanı yoktu. Daha sonra ise İsrail’in Lübnan'da başarısız deneyimi oldu. Nitekim Savunma Bakanı Ariel Şaron ve İsrail Genelkurmay Başkanı Rafael Eitan, Lübnan'ın ve Beyrut'un bir kısmının işgali ardından 1982’de, Ketaib’in lideri Beşir Cemayel’i orada başkan olarak görevlendirme ve sonrasında bir barış anlaşması imzalamayı denedi. Bu plan başarısız oldu, Cemayel ise bir suikasta kurban gitti. Buna paralel olarak, İsrail işgaline karşı bir direniş kolu olarak kurulan Hizbullah, Lübnan'ın kontrolünü ele geçirdi.”

Esed’i devirmeyi reddeden tarafın üstün geldiğini söyleyen İsrailli Bakan, zira bu tarafın yanında duran Başbakan Netanyahu’nun çoğu general tarafından hazırlanan gizli stratejik raporu benimsediğini bildirdi. Nitekim söz konusu raporda İsrail’in Suriye'deki rejimi devirmek için askeri bir operasyon veya savaş başlatmayacağı, Suriye iç savaşındaki dengeyi bozmak için müdahale etmeyeceğinin yazdığını belirtti. İsrail hükümetinin ulusal güvenliği için hayati öneme sahip kırmızı çizgiler koyma ve İsrail'in Suriye veya Lübnan'da bir savaşa sürüklenmeden gerekli hücum operasyonlarını yürütme yönünde tüm stratejik, askeri, istihbarat ve siyasi enerjisiyle çalışma kararı verdiğini de ekledi.

Diğer yandan Yediot Ahronot gazetesine göre, İsrail'in son 10 yılda bazı değişikliklerin kaydedildiği kırmızı çizgilerinde son olarak şu ifadeler geçiyor:

“İsrail egemenliğine ve vatandaşları güvenliğine yönelik herhangi bir hedef alma; saldırganları, aynı zamanda onlara koruma veya çalışma sağlayanları caydırma yönünde acı verici bir yanıtla karşı karşıya kalacaktır. Suriye'nin geleneksel olmayan (kimyasal) silahların kullanımını ve bu tür silahların Lübnan'a transferini önleme, belirli silahların İran'dan Suriye ve Lübnan'a naklini yasaklama veya zorla kesintiye uğratma, aynı zamanda belirli silahların Suriye ordusu ve askeri sanayiden Lübnan’a transferini önleme yönünde çalışılacak.”

Söz konusu strateji, Lübnan'da İran'ın yardımıyla Hizbullah'ın kurulduğu gibi Suriye'de de İsrail karşıtı bir İran cephesinin kurulmasını önlemeye dayanıyor. Aynı zamanda İsrail’e düşman İran'ın Şii kolları ve radikal Sünnilerin terörist ordularının aniden sınır ve sınır ötesi terörizmine olanak sağlayacak şekilde İsrail sınırı yakınlarında konumlandırılmasıyla mücadele edileceği de belirtiliyor. İran'dan başlayarak Irak ve Suriye üzerinden Lübnan'a kadar uzanan, İran veya kollarının projelerine, lojistik ve operasyonel hizmetlerine hizmet eden bir kara koridorunun kurulmasını önlemek de söz konusu strateji kapsamında yer alıyor.

Gazete, İsrail'in dört farklı hedefe ulaşmak için özellikle Golan Tepeleri yakınlarındaki Suriye topraklarında rejime karşı çıkan bazı güçlerin desteğiyle Suriye'ye sınırlı yönde müdahale etme kararı aldığını da ekliyor. Bu hedeflerden ilki, bu topraklarda insani bir felaketin önüne geçilmesi sayılıyor. Böylece, Suriyeli ve Filistinli mültecilerin Ürdün, Lübnan ve Türkiye'de olduğu gibi İsrail'den sığınma talep etmek için Golan sınırlarına, belki de Lübnan'a akışını önlemek amaçlanıyor. İkinci hedefin terör örgütleri ve İran güçlerinin sınırların yakınında konuşlanmasını önleme yönünde İsrail sınırına yakın bölgelerdeki köy ve kasabaların savunulması, Suriye'de faaliyet gösteren düşmanları ile İsrail arasında bir tampon bölge oluşturmak için yerel milislerin az da olsa silahlandırılması olduğu biliniyor. Üçüncü hedefin ise Suriye'de İsrail'e karşı başka bir İran cephesinin kurulmasının engellenmesi, DEAŞ, El Kaide, Hizbullah gibi cihatçı örgütlerin ve İran’ın desteklediği milislerin sınırları terörize etme girişimlerini bozguna uğratarak bu konuda uyarı verilmesi olduğu belirtiliyor. Diğer yandan Suriye halkından gruplarla iyi niyetli, pozitif, duygusal, ideolojik ve politik ilişkiler kurmanın gelecekte Suriye'de kurulacak rejim ile sivil ilişki ve iş birliğinde zemin oluşturacağı söyleniyor.

İsrail ile Rusya’nın ‘bir tarafın diğerini hedef almadığı’ yönünde Suriye'deki iş birliğine atıfta bulunan gazete, Suriye'deki Rus varlığının İsrail'in orada faaliyet gösterme özgürlüğünü kısıtlayarak İsrail’i daha ihtiyatlı hale getirdiğini öne sürdü. Suriye iç savaşını kendi ürettiği füze ve mühimmatları denediği bir sahaya çeviren Rusya’nın ‘Suriye ordusuna modern silah sağladığını, bunların bir kısmının Hizbullah için Lübnan'a sızdırıldığını’ da ekledi. Gazetede aynı zamanda “İsrail ve hassas tesisleri ile Suriye'deki Rus kuvvetleri arasındaki coğrafi yakınlık, Rusların İsrail hakkında istihbarat toplamasına olanak sağlıyor. Böylece belki de İsrail'e karşı saldırı amaçlı siber operasyonları daha kolay gerçekleştiriyorlar” ifadeleri kullanıldı.