Esselâmü aleyküm.
Bayramınız mübarek olsun.
(Av. Güven Yılmaz da Carlos’un bayramını tebrik ediyor, Carlos’a nasıl olduğunu soruyor.)
Hayattayım.
Türkiye’den haberler neler?
(Av. Yılmaz, aynı durumların sözkonusu olduğunu, herhangi bir problemin bulunmadığını, Kumandan Mirzabeyoğlu ve gönüldaşların Carlos’a devrimci selâmlarını gönderip Carlos’un bayramını tebrik ettiklerini söylüyor.)
Bilmukabele. Bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını söylüyor Carlos’a.)
Geçen hafta Mekke’de gerçekleşen hâdise (vinç kazası) ve oradaki problemlerle ilgili olarak konuşmuştum. Sanıyorum, orada olan bitenlerle alâkalı olarak yine konuşmak zorundayım. Çünkü orada yaşananlar, İslâm için, müslümanlar için, dinimiz için, bir ayıbtır. Yaşananlar, İslâma tamamen karşıdır zira.
Galiba birkaç sene önce de söylemiştim ama önemli olduğu için tekrar dile getireceğim. Şöyle: 1974 yılında, Avrupa’daki kardeşlerimizle ilgili bir durum dolayısıyla Beyrut’ta bulundum bir süre. Filistin’in el-Halil şehrinden bir FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi) Politbüro mensubu vardı. İşte bu yoldaşın babası Mekke’den, Hac’dan dönüyordu ve oğlu da bu zâtla tanıştırmak için öğle yemeğine davet etti beni.
Neyse, davete icabet ettim ve aynı zamanda büyük bir aşiretin lideri olan, o demde yaşı 70’lerde olan sözkonusu zâtla tanıştım.
Bilvesile ifâde etmem gerekirse, o zâtın lideri olduğu el-Halil’deki aşiret, düşmanla hiçbir zaman işbirliği yapmamış; İngilizlerle, İsraillilerle, hattâ zamanında Türklerle bile bir süre savaşmış bir aşirettir.
O dönem basında tanınmayan ama FHKC ve direniş bünyesinde tanınan biriydim ben ve yaptıklarım dolayısıyla beni kucaklayan o zât, yemekten sonra kahve ve tütün içerken birşeyler anlattı bana Mekke’yle ilgili. Oldukça şok olmuş bir vaziyetteydi.
Sözkonusu dönemde o kadar fazla otel yoktu Mekke’de ve krallık tebaası yahud ülke içinde ikamet edenler haricinde, herkes oraya gidemiyor, Suudî Arabistan yönetimi tarafından konulan kotalara göre ve dinî polis tarafından çok sıkı bir kontrolden geçirilerek Mekke’ye gidebiliyordu insanlar. Şehre girebilen insanlar da, para karşılığı kiraladıkları küçük çadırlarda yatmak zorunda kalıyordu üstelik.
İşte bu zât öyle bir şey anlattı ki bana, oldukça şok ediciydi: Genç ve güzel bir Suriyeli kız, hem de İslâmî bir tarzda giyinen bir kız, öyle para karşılığı da değil, geceleri kendisini her adama sunuyor, isteyen her erkekle cinsî münasebete giriyordu. Hemen hepsi “hacca gelmiş” erkekler de, bu kızın çadırı önünde kuyruğa giriyordu!..
Yetmiyormuş gibi, Nijerya’nın Kano şehrinden gelen bazı kardeşler de, “her sene” fuhuş yapmaya geliyorlardı “hacca”. Yine bunların çadırı önünde de, fuhuş yapmak isteyen “hacılar” büyük bir kuyruk oluşturuyordu!..
Ne var ki, buna da göz yumuyordu Suudî yetkililer!..
Bu hâdiseler, zamanla daha da arttı, daha da arttı.
Peki niçin?
Peygamber zamanından önce ve sonra, yaptıkları ticaret ile meşhurdur Mekkeliler. Fakat Peygamberin yolunu ve prensiblerini izlemedikleri demlerde, para için tüm dinleri, özellikle İslâm dinini kullanmıştır Mekkeliler. Hac bunun en birinci vesilesi olmuş, Hacca gelen milyonlarca naif inananı her fırsatta sömürmüşlerdir. Bu şekilde, yüzyıllarca yıllık bir geçmişi olduğu kadar, aynı zamanda dünyanın işlek bir ticaret merkezi olagelmiş Mekke’nin tüm örnek tarihine ve mirasına ihanet etmişlerdir.
Ne yazık ki yaptıkları “işlerden” kazandıkları paralar da dünya müslümanlarının cebine gitmemiş, zengin Suudîlerin ve yabancı müttefiklerinin cebine gitmiştir. Mekke siyasî bir güç merkezi olmamış, İslâmın en temel prensiblerine savaş açılan malî bir oyunun merkezi olagelmiştir. Çünkü İslâmdır cömertlik, dürüstlük ve muhtaç olana el uzatmak gibi prensibleri dünyaya hediye eden.
Şimdi Fransa’ya gelen yeni Suudî kralı, müslüman dünyanın çoğu sefalet içinde yaşarken, öyle 100 de değil, tam 1000 kişilik maiyetiyle lüks içinde yaşayabiliyor.
Aynı Suudîler, sırf petrol üreticisi Venezüella gibi, Rusya gibi, Brezilya gibi ABD ajanı olmayan ülkeleri cezalandırmak için, petrol fiyatını düşük tutabiliyor.
Bu bakımdan baş düşman, ne şu ne bu, bu en büyük münafıklardır ve böylesi insanların sömürü vesilesi olagelmiş hac konusunu da çok iyi düşünmek gerekir.
 
26 Eylül 2015