Denizler, Allah’ın bize verdiği büyük nimetlerdendir. Dünya ticaretinin yüzde 75’i hâlâ denizler aracılığı ile yapılıyor. Rızkın yüzde 90’ı da ticarette olduğuna göre denizlerin önemi daha bariz biçimde ortaya çıkmaktadır. Yüzbinlerce tonluk gemiler deniz üzerinde yüzmekte ve küçük bir parmak hareketi ile yol almaktadırlar. Bu kadar büyük kütlelerin nizam ve intizam altında hareket etmesi ancak Cenab-ı Allah’ın takdiri ve yardımı iledir.

Cenab-ı Allah, Rahman Suresinde “Denizlerde dağlar gibi kurulmuş akıp giden gemiler Onun varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eder. Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz” buyurmaktadır. Gerçekten de insan düşünüp tefekkür ettiğinde, insanlara verilen nimetlerin ne kadar çok olduğunu anlıyor. Pusula ve cayro gibi cihazlar insanların yarattığı değil; keşfettiği cihazlardır. Allah dünyayı, elektrik ve atomları bu keyfiyette yaratmasa idi mümkün değil bu cihazlar çalışmazdı. Nasıl ki dünya hareket ettikçe manyetik alan meydana geliyor ve pusulamız manyetik kutup noktasını gösteriyor, aynı şekilde elektrik enerjisi de cayroyu hakiki kutup noktasında sabit tutmaktadır. İnsanlar, hatalı bir yolu seçerek sadece bir isim takmakla yetinmektedirler. Bu da, bu nimetleri adileştirip basitleştiriyor. Sanki bütün bunlar kendi kendine oluyor.

Aden Körfezi’ndeki maceralı yolculuğumuzdan sonra Hint Okyanusunda sakin bir seyirle Pakistan’ın Gwadar Limanı’na geldik. Bu liman Hint Okyanusu’nun rüzgârlarından ve azgın dalgalarından tabiî bir biçimde korunmuştur. Allah’ın Pakistanlılara bir hediyesi gibidir. “T” şeklindeki yüksek tepeler ile korunan bu yerde, çok az bir masrafla koca bir liman inşa etmişler.

Gwadar limanı, Orta Asya petrollerinin Hint Okyanusu’na ulaşılıp buradan Çin ve Hindistan gibi geleceğin dev ülkelerine sevk edilebilmesi için inşa edilmiş. Fakat limanda sadece dökme yük gemileri vardı ve bir tane bile petrol tankeri bulunmuyordu. Çünkü bu çok önemli proje başta Amerikalılar olmak üzere dev petrol üreticileri tarafından sabote edilmiş ve uygulanamamıştı.

Afganistan ve Pakistan üzerinden boru hatları ile Hint Okyanusu’na ulaştırılacak petrol, hem Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne hem de Afganistan ve Pakistan gibi geçiş ülkelerine yarayabilirdi. Bu gün sadece Rusya üzerinden petrol satabilen Kazakistan, Türkmenistan gibi dev petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ülkeler, Afganistan ve Pakistan’daki iç karışıklıklar ve terör sebebiyle bu önemli projeyi hayata geçiremediler. Zira Amerikalılar petrol işini asla şansa bırakmak istememekte, daima kontrol altında tutabilmek için her türlü kirli oyunu icat ederek uygulama imkânı bulmaktadır.

Petrol hâlâ dünyanın en önemli enerji kaynağıdır. Yeni enerji kaynakları bulunsa bile en az 30 yıl daha önemini sürdürecektir. Bu arada daha önce kullanılmayan ve yakılarak göğe savrulan doğal gaz gittikçe önem kazanan bir enerji kaynağı haline gelmiştir. Hatta en önemli doğal gaz üreticilerinden olan Rusya, bu kaynağını siyasî bir koz olarak kullanmakta kendi siyasetlerine aykırı davranan ülkeleri doğal gaz kozunu kullanarak dize getirmektedir. Ukrayna ve Doğu Avrupa ülkelerinin yaşanan soğuk kış şartları ve ekonomik krizler nedeni ile Rus gazının parasını ödemeyince Kırım işgal edilmişti. Şimdi ise “Türk akımı” projesi ile Ukrayna by-pass edilmeye çalışılmaktadır.

İşte Rusya’nın da pek sıcak bakmadığı bölgedeki bu petrol ve doğal gaz projesi Afganistan ve Pakistan’ın başına büyük bir gaile açmıştır. Zamanında Rusya’ya karşı Amerika’ya destek olan yerel halk, bu sefer Pakistan ve Afganistan’ı vurmaya başladılar.

Bu ülkeye Pakistan’ın Swat Vadisi’ndeki terör kamplarını vurması esnasında gittiğimiz için Gwadar şehrini gezmeye imkân bulamadık. Çünkü limandan dışarıya çıkış izni verilmiyordu. Bu sebeple sadece liman içindeki camiye gitme şansımız oldu. Ayrıca gemimizden tahliye yapan kamyonların birbirinden ilginç görüntülerini çekme fırsatımız oldu.
Pakistan 160 milyon civarındaki nüfusu ile dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden biri. Nüfusun hızlı artmasının bir sebebi de Hindistan’dan gelen Müslümanlar. Yoksa doğumlar sebebiyle bu kadar yüksek bir hızla nüfus artışı olması imkânsız gibi.

Gwadar şehri, güneybatı Pakistan’da yer alıyor ve İran’a çok yakın. Kuzeyi çöl. Bu bölgede çok fazla insan yaşamıyor. Konuştuğum insanlardan edindiğim bilgilere göre bölge halkı çöl ikliminin de tesiri ile oldukça tembel. Buna mukabil Hindistan’dan özellikle de Mumbai (Bombay) şehrinden gelen Müslümanlar, bölgeye bir canlılık katıyorlar. Ekonomi neredeyse tamamen Hindistan göçmenlerinin elinde…

Limanın çok güzel bir camisi var. Temiz ve bakımlı. Burada yukarıda değindiğim gibi Cuma namazı kılma fırsatı bulduk. Hindistan camileri gibi aynı özellikler taşıyan bu yerde hutbe okunan minber yok. Vaaz kürsüsü aynı zamanda minber olarak kullanılıyor. Cuma hutbesinde İmamın elinde asası var. En önemli farkımız bu.

Pakistanlılar da çoğunlukla İmamı Azam Ebu Hanife’nin mezhebinden. Yani namaz kılmaları ve sünnetler aynen bize benziyor. Buradaki Müslümanlar aynen Hindistan’da olduğu gibi oturarak namaz kılmayı çok seviyor. Hani bazı yaşlı ninelerimizin yaptığı gibi. Burada farklı olan yaşlı-genç birçok kişi sünnet namazları oturarak kılmaya alışmış. Hâlbuki bunların sağlık sorunu görünmüyor. Nasıl gelmiş ise böyle garip bir adetleri var.

İmam Efendi, hutbeyi Arapça okuyor. Arapça hutbeyi dinlemek, kendi lisanımızla da dâhil olmak üzere mahallî diller ile dinlenmesinden kat kat güzel. Dünyanın birçok ülkesinde hutbe dinledim. Üç lisanla hutbe okuyan imamlar gördüm. Lâkin Arapça okunan her hutbe diğerlerinden daha fazla huşu veriyor. Zira insanlara delilden ziyade Kuran kaynaklı mesajlar ve kutsiyet; itaat şevki verir. Yani insanların dinî kurallara uyması daha kolaylıkla olur. Zira mahallî lisanlar o ulviyeti verememektedir.

Pakistan’ın en ilginç özelliklerinden birisi de araçlara işlenen rengârenk desenler ve resimler. Bir zamanlar bizim minibüslerde de olan ama belki yüz kat daha fazla olan bu san’at eserlerinin bol bol fotoğrafını çektim. Bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gwadar Limanı’nda dışarıya personel çıkamadığı için diş rahatsızlığı dolayısıyla diş doktorunu gemiye getirdik. Oğlu ile birlikte gelen diş doktoru üç gemicinin dişini tedavi etti ve gerekli ilâçları almamızı sağladı. Fakat kalkacağımız gün makine lostromosu çalışırken elini sıkıştırmıştı. Parmağının kırılması endişesi ile hastaneye göndermemiz gerekti. Nitekim dışarıya çıkış yasak olduğu halde bu personelimizi nezaretçi ile birlikte hastaneye gönderdik. Çok şükür herhangi bir kırık çıkık olmadan personelimiz gemiye döndü.

Pakistan tahliyemiz bir bakıma çok ilginç olmuştu. Üç büyük dökme yük gemisi arka arkaya dizilmiş üçümüz de buğday tahliye ediyorduk.

Elektrik süpürgesine benzeyen motorlu cihazlarla (elevator) gemi ambarlarından alınan buğday, çuvallama makinelerinin bulunduğu kulelere dökülüyor, burada paketlendikten sonra kamyonlara yükleniyordu. Yaklaşık bir hafta süren çalışma sonunda tahliyemizi bitirdik ve yeni seferimiz için limandan ayrıldık. 

Baran Dergisi 531. Sayı