IMF’nin 2014 verilerine göre ülkelerin Gayr-ı Safi Yurt İçi Hasılaları göz önünde bulundurularak yapılan en büyük ekonomiler sıralamasında ilk on:
1-) Amerika – 17,416 Milyar $
2-) Çin – 10,355 Milyar $
3-) Japonya – 4,770 Milyar $
4-) Almanya – 3,820 Milyar $
5-) Fransa – 2,902 Milyar $
6-) İngiltere – 2,848 Milyar $
7-) Brezilya – 2,244 Milyar $
8- ) İtalya – 2,129 Milyar $
9-) Rusya – 2,057 Milyar $
10-) Hindistan – 2,048 Milyar $
Bu on ülkenin GSYİH’sını topladığımızda 50,609 Milyar $ gibi bir rakam elde ederiz. Bu rakam şimdilik kenarda dursun...
***
Panama Belgeleri
Panama, global ekonomik sistemin büyük oyuncularına sağladığı denetimsiz ve serbest malî atmosfer nedeniyle dünyanın vergi cenneti olarak biliniyor. Mossack Fonseca ise Panama’da faaliyet gösteren bir hukuk ve danışmanlık firması. Mossack Fonseca’yı bilinen danışmanlık şirketlerinden ayıran özelliği ise kağıt üzerinde var olan ancak gerçekte hiçbir faaliyet göstermeyen karmaşık şirketler ağı ile kaynağı kirli olan paranın izlerini yok etmesi. 3 Nisan 2016 tarihinde firmaya ait olduğu iddia edilen 12 milyona yakın belge 25 farklı dilde yayınlandı.
Milletler Arası Gazeteciler Konsorsiyumu ICIJ’in 4 Nisan tarihinde yayımladığı araştırma, dünya üzerinde 32 trilyon dolarlık offshore hesabı bulunduğunu ortaya koydu; 130 bin kişiye ait 32 trilyon dolar!
Bahsedilen bu rakamın da araştırmaya takılanlar olduğunu ve gerçek büyüklüğün bu rakamın asgarî birkaç misli olduğunu hesab edecek olursak... Şimdi az evvel bir kenara not ettiğimiz dünyanın en büyük on ekonomisinin toplam büyüklüğünü hatırlamakta yarar var: 50,609 Milyar, yani yaklaşık 50 TRİLYON dolar. Rakamın büyüklüğünü tahayyül edebiliyor musunuz? Yedi küsur milyar insanın yaşadığı dünyada, yalnız 130 bin kişi, dünyanın geri kalan ekonomisinin kat be kat fazlasını elinde tutan ilk on ekonomideki kadar paraya hâkim vaziyette.
2008 senesinde yaşanan global ekonomik kriz hatırımızda. Reel karşılığı olmayan kredi, sigorta, risk, borsa derken katlana katlana büyüyen para balonunun bugün ABD ve Avrupa başta olmak üzere dünyada meydana getirdiği tahribat açık. Bunun yanı sıra karşılıksız bir şekilde 2008 krizinden beri kendisini kurtarmak adına sürekli para basan ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının bu hamlelerini de hesaba katacak olursak, global ekonominin 2008’de yaşanan krizden hiç ders almamış olduğunu ve yaşanan krize çözüm üretmek yerine balonu büyütmeyi tercih ettiklerini rahatlıkla iddia edebiliriz. Ayrıca Panama Belgelerinde ortaya çıkan manzaraya bakarak 2008 krizinin faillerinin hiçbir zarar görmeksizin kaldıkları yerden işlerine devam ettiklerini, kendi milletlerinden başlayarak bütün dünyayı sömürmeyi sürdürdüklerini söyleyebiliriz.
Panama Belgelerine bakıldığında, bizim açımızdan asıl idrak edilmesi gereken şudur: Batı 2008 senesinde yaşanan krizi çözüme kavuşturamadığı gibi çareyi krizi derinleştirerek genişletmekte bulmuştur ve her ne kadar istatistikî rakamlar sanki bahar yaşanıyormuş gibi gösterse de, aslında 2008 senesini aratacak çapta bir kriz eşikte beklemektedir.
Mülteci krizi Batılıların “sosyal refah” tanrılarına yönelik taşıdığı potansiyel tehdit ile onları ölümüne korkutuyor ama 2008’de yaşanandan kat be kat büyük bir ekonomik kriz ortada refah-mefah bırakmayacak gibi duruyor. Bu gidiş muhtemelen başta Avrupa’nın kendi içinde parçalanmasına, hatta çatışmasına kadar varacak ve dünyayı saracak bir dönemin de miladı olacaktır.
İslâm İşbirliği Teşkilâtı
Batı, kendi inşa ettiği ekonomik sistemin tabiatı dolayısıyla ister istemez ayağının altındaki tabureyi tekmelemeye hazırlanırken, biz ne yapıyoruz?
Amerika ve Rusya’nın bölgede İran kartını oyuna açıktan sürmesine karşılık kurulan İslâm Ordusu hamlesi, bize göre son derece ehemmiyetli bir hareket. Peki, birlik olmak yalnız bir ordunun saflarına asker göndermekten mi ibarettir?
Büyük Doğu-İbda Hikemiyâtı’nın ortaya koymuş olduğu devlet müessesesi olan Başyücelik Devleti’nin temel prensiblerinden biri de milliyetçiliktir. Son birkaç asırdır dünyada anlaşıldığı mânâsıyla bir ırkın kendi içindeki birliğinden ziyade İslâm etrafındaki birliğe işaret eden bu milliyetçilik prensibi, aslında İslâm asabiyesi taşımak demektir; İslâm kardeşliği konusunda hassas olmak. Bu merkeze alınmadan, bu prensib benimsenmeden birlik falan olunmayacağı açık. Bunun yanı sıra dinî, fikrî, siyasî, iktisadî ve ilmî birliktelikten meydana gelen bütün bir vücut olacak ki, bu birliğin yumruğu olarak askerî bir birlik olsun. Bunun için de evvelâ “merkez kim” ve “nerede birlik” suallerine layıkıyla bir yanıt vermek gerekir ki bundan sonrasında yumruğun da bir parçası olacağı vücut bütünlüğünden bahsedebilelim.
Anadolu geçmişiyle, fert ve toplum meselelerine çözüm getiren tümünü hasrına almış “tek” fikrin (Büyük Doğu-İbda)  kendi bünyesinden zuhur etmiş oluşuyla, nüfusuyla, potansiyeliyle ve vizyonuyla merkez kim suâlini açık bir dille yanıtlamaktadır.
Nerede birlik sualinin yanıtı da müptezel, palyatif Vahhabî-Selefî anlayışı olmadığına, Ehl-i Sünnet Vel Cemaat anlayışı olduğuna göre... Hem de Suudîler, Dışişleri bakanının ağzından resmen Vahhabiliğin artık hükmünün kalmadığını açıklamışken…
Ancak bu ruhî birliğin ardından maddî planda birliği vücuda getirecek iktisadî ve askerî birlikten söz edilmesi mümkün olabilir.
Şimdilik görünen o ki, İslâm Birliği’nin yukarıda bahsettiğimiz hususlar haricinde Mısır ile Türkiye ve Suriye gibi hızlı bir şekilde hâlledilmesi gereken siyasî meseleleri de var...
***
Hareketi helezon şeklinde tarif edilen zaman, devrini yapa yapa Roma’nın, Bizans’ın yıkıldığı hizaya dayanmış bulunmakta. Batı âlemi, kendisinin imâl ettiği kapitalizm rüzgârında şuurunu kaybetmiş vaziyette kendi boynuna geçirdiği ilmik ile çırpınırken, ayağının altındaki taburenin artık tekmelenmesinin vakti gelmiştir. 
Baran Dergisi 483. Sayı