Esselâmü Aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, kendisinin nasıl olduğunu soruyor Carlos’a.)
Ben mi, üç gündür hastayım, boğazım hasta. Atlatacağım sonuçta, birkaç güne geçer. Sesimi iyi işitebiliyorsunuz, değil mi?
(Av. Yılmaz, hastalıktan dolayı sesi kötü ve değişik bir tonda gelen Carlos’a, isterse bugün konuşmayabileceğini söylüyor.)
Yok, yok, konuşacağım, sadece sesim biraz tuhaf, o kadar.
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Dünyada olup biten birçok şey var gerçi ama bugün Katoliklerin ruhanî lideri Papa Franciscus vesilesiyle konuşmamız ilginç olacaktır sanıyorum.
Arjantinli Papa Franciscus, çok zeki bir adam. Diğer yandan, gerçekten bir “adam”. Ki, Katoliklerin tüm liderleri için pek de geçerli bir durum değil bence bu. Niçin böyle konuştuğumu herkes anlamıştır zannediyorum. Katolik kilisesini de özellikle en tepelerden başlayarak bu çerçevede temizlemeye çalışıyor zaten. Bir sürü cinsî sapıklık yaşanıyor orada, malûm. Sadece homoseksüellik falan değil, ki iki erkeğin veya iki kadının böylesi kirli fiiler işlemesi günah olsa bile, sonuçta aralarındadır, tecavüz suçu işlenmiş değildir ve hesabını da Allah önünde vereceklerdir, ne var ki bilhassa erkek çocuklar başta olmak üzere, çocuklara da musallat oluyor bunlar. Papa da, bizzat Vatikan’ın kendisinden başlamak üzere temizlemeye çalışıyor işte bunları.
Son derece yozlaşmıştır Vatikan. Kilisenin tüm prensiblerine ters biçimde hem malî yolsuzluklar hem de ahlâkî yozlaşma bakımından böyledir. Kaldı ki, Katoliklerin prensibleri, teorik bakımdan İslâmî prensiblerle aynıdır temelde. Tamamen aynı değil elbette ama temelde aynı.
Evet, belli iyi şeyler yapıyor Papa Franciscus. Konuşma tarzıyla da çok popüler. Arjantin’e göçmüş bir İtalyandır aslen ve İtalyanca da bilir bu sebeble.
Şimdi bu adam, -ABD başkanlık seçimlerinde aday olan- Donald Trump’a karşı bir tartışma başlattı ve –Trump’ın Meksika sınırını göçmenlere kapatmak için sınırda duvar örme vaadi karşısında- hıristiyanların duvarlar değil, köprüler örmesi gerektiği açıklamasını yaptı.
Sadece Donald Trump’ın değil, ABD nüfusunun çoğunun da istediği, Meksika sınırını kapatmak ve her yıl milyonlarca insanın buradan geçişini engellemektir. Üstelik bu göçmenlerin hepsi Latin Amerika’dan geliyor değildir ve Asya’dan, Ortadoğu’dan, hattâ Afrika’dan falan gelenler de vardır aralarında.
Tabiî, Papa’nın sözkonusu açıklaması dolayısıyla Donald Trump da buna karşı bir açıklama yaptı. Bu arada, yanılmıyorsam şayet, bir katolik değildir Donald Trump, ABD vatandaşlarının çoğu gibi bir protestandır.
Yeri gelmişken, katolik kilisesi herşeye rağmen oldukça güçlüdür ABD’de. ABD’de kaç milyon katolik vardır bilmiyorum ama iyi teşkilâtlanmışlardır ve çok ama çok da zengindirler. Hattâ dünyadaki en zengin katolik kilisesi, ABD’deki katolik kilisesidir. Elbette diğer katolik kiliselerindeki malî yolsuzluk ve ahlâkî problemler orada da vardır ama sonuçta çok etkilidirler.
Meksika’nın son yüz yıllık yakın tarihine geri gitmek istiyorum burada ve Papa’nın niçin böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duyduğunu daha bir anlaşılır kılmak istiyorum.
(Carlos, katolik sayısı bakımından dünyadaki başlıca iki katolik ülkenin Brezilya ve Meksika olduğu bilgisini veriyor… ABD kaynaklı evanjelik bir sızmanın Brezilya’da günden güne güçlendiğini ve eskiden katolik iken sonradan evanjelik olmuş yüzbinlerce Brezilyalının artık evanjelik kiliseler kurarak faaliyet gösterdiğini vurguluyor… Katolik sayısı bakımından ikinci büyük ülke olan Meksika’da da yine ABD kaynaklı evanjelik bir sızma yaşandığını ve böyle bir sızmanın sadece Latin Amerika’da değil, Fransa’da, hattâ kaldığı Poissy cezaevinde, aynı şekilde Ortadoğu’da, velhâsıl her yerde yaşanmakta olduğunu, sadece evanjelik rahiblerin değil, evanjelik gönüllülerin de her yere sızmaya baktığını söylüyor…)
Papa’nın bu çıkışı, Papa’nın ABD’deki katolik sempatizanlarını kaybetmesiyle sonuçlanacaktır diğer yandan. Çünkü sadece ABD’de yaşayan protestanların, hattâ müslümanların çoğunluğu değil, ABD’deki katoliklerin çoğunluğu da Meksika sınırından vizesiz geçen milyonlarca insanın ülkeyi işgalini yasaklamak istemektedir. Zira bu milyonların arasında, birkaç bin suçlu da, haydut da girmektedir ABD’ye. Tek bir suçlunun verdiği zarar da, ABD’ye yalnızca çalışmaya gelmiş ve birçoğu daha sonra ülkesine geri dönmeyi plânlayan bin namuslu insanın verebileceği zarardan fazla olmaktadır.
(Carlos, Trump’a karşı yaptığı bu açıklama yüzünden, göçmenlerden rahatsızlık duyan ABD’li katoliklerin de artık Trump’a oy verebileceğini, Papa’nın bu bakımdan hatalı göründüğünü söylüyor… Ancak Papa’nın da zeki bir insan ve üst seviye danışmanları olan bir insan olduğunu, fakir bir aileden geldiğini ve devrimci karakterde bir insan olmasa bile böyle bir adamın papa olmasının katolik kilisesi için bir devrim olduğunu vurguluyor… Hemen peşinden, Meksika vesilesiyle daha önceki bir konuşmasında da anlattığı çerçevede Meksika’nın yakın tarihini özetliyor, bu arada İspanya’nın katolik ve barbar krallarına karşı hür mason generallerin verdiği mücadeleyi dile getiriyor ve fakir Meksikalılarla zorba idareler arasındaki on yıllar süren mücadele hakkında bilgiler verirken, bu süreçte daima zorbaların yanında yer almış katolik kilisesinin etkinliğinin kırılmasına dair kökleşmeye başlayan bir anlayışa, hattâ katolik kilisesinin otoritesini korumak isteyenlerin devletçe nasıl öldürüldüğüne işaret ediyor… Dolayısıyla, Papa Franciscus’un sözkonusu açıklamasının, katolikliğin zayıflayan otoritesini sadece Meksika’da değil, tüm bir Latin Amerika’da yeniden tesis etmeye yönelik bir hamle olduğuna, Donald Trump’ın sözlerinden dolayı incinmiş Latin Amerika halklarının sempatisini katolik kilisesi olarak toplamayı ve fakir katolikler arasında da güçlenen evanjelik sızmanın her köşede gözlenen tesirini yine bu vesileyle kırmayı amaçladığına dikkat çekiyor… Donald Trump’ın ise, aralarında katoliklerin de bulunduğu ABD halkından daha fazla oy almak için, ABD vatandaşlarının çoğunluğunun hoşlanmadığı bu göçmen işgalini kullandığını belirtiyor; diğer taraftan, katoliklerle diğer tüm kiliseler arasındaki köklü düşmanlık sebebiyle ABD’deki protestan çoğunluk tarafından zaten pek sevilmeyen Papa’nın Trump’a karşı sözkonusu çıkışının, Trump’a sadece ilâve oy getireceğini ekliyor…)
Size bir şey söyleyeyim: Şayet ABD’de olsaydım, Donald Trump’a oy verirdim ben. Kendisiyle hiçbir ortak noktam yok ama benim çok hoşlandığım ve mantıklı bulduğum bir şey söylüyor; “müslümanların ABD’ye girmesine izin vermeyeceğim!” diyor o. Bence de doğru olan böyle bir şeyi söyleme cesareti var onda. Öyle ya, ABD müslümanlara savaş ilân etmemiş miydi zaten? O hâlde, müslümanların ABD’ye girmesini istememelerinin de bir mantığı var. ABD’ye giren her bin müslümandan birinin onlar için tehlike teşkil edecek bir eylem yapması mümkündür çünkü.
Ama aynı zamanda, demektir ki, halkı müslüman ülkelerin de ABD vatandaşlarının kendi ülkelerine girmesini yasaklama hakkı olacaktır; onlar da bizim ülkelerimize girmemelidir artık; bu kadar basit.
Sonuç olarak, Papa’nın Donald Trump’a saldırması, ABD kaynaklı evanjelik kiliselerin sızdığı ülkelerin halklarının sempatisini kazanma amaçlıdır. Gerçi bu yüzden Trump’a ilâve katolik oylar da kazandırmaktadır ama bu kendisi için ikinci derecede önemli bir durumdur.
Görünüşte saçma ama aslında öyle olmayan çelişkilerin öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Fakat bunların hepsinin altında bir mantık vardır ve o da halkları, ülkeleri, ekonomiyi, orduları ve güvenlik güçlerini kontrol etmenin mantığı, yâni iktidarın mantığıdır.
Bu bakımdan, Papa kendini rolünü, Bay Donald Trump da kendi rolünü oynamaktadır. Kaldı ki, yüzbinlerce müslümanın ölümünden sorumlu olan Hillary Clinton’dan başka kim ABD’ye başkan seçilirse seçilsin farketmez o kadar. Donald Trump ise müslümanlara sadece konuşarak saldırmakta olup, elinde –diğer başkan adayı- Hillary Clinton gibi müslüman kanı yoktur. Dolayısıyla, demagojik açıklamaların herşey olduğunu farzetmemeli, herkesin tarihini görmeliyiz asıl.
Donald Trump, müslümanların savunucusu değildir ama müslümanların düşmanı da değildir. Sadece iktidara gelmek istemekte ve seçilmek için doğru işi doğru zamanda yapmaktadır, o kadar. Hem, Donald Trump seçilirse şayet, öyle müslümanlarla savaşacak falan da değildir. Üstelik, bana sorarsanız, ABD ordusunu -diğer ülkelere müdahale noktasında- emekliye ayıracaktır. “Bir yanlış yaptık, Irak’ta bir işimiz yok bizim!” açıklamasını yapan da odur zaten.
Unutmayalım ki, Irak ve Suriye’de savaşın devam etmesini isteyenler, bu savaştan servet kazanan ABD’li silâh tüccarlarıdır. Ne var ki, vergileriyle ABD halkı ve ABD’li şirketler tarafından sömürülen dünya halkları ödemektedir bunun bedelini.
Diyeceğim o ki, eğer sağ kanattan bir ABD başkanı seçilecekse, Donald Trump olmalıdır bu. Yaptığı tüm demagojilere rağmen, bence vatansever bir ABD’lidir çünkü bu adam. Vatansever bir adam da, sadece ABD’nin çıkarını düşünecektir. ABD’nin çıkarı ise, herkesle, özellikle sonunda kaybetmeye mahkûm oldukları müslümanlarla savaşmak değildir.
Ve müslümanlar, sadece İslâm için, sadece milyonlarcası katledilip sömürülen müslümanlar için değil, dünyanın sömürülen tüm halkları için savaşmaktadır.
Allahü Ekber.
 
20 Şubat 2016
Baran Dergisi 476. Sayı