Anadolu insanı dinde, dilde, siyasette ve ahlakta iğdiş ediliyor, yetmiyor fikirsizleştiriliyor, yetmiyor sahte kahramanların ve “hoc’fendilerin” elinde güdükleştiriliyor. Sloganlarla, içi boş sözlerle, bir şeyler oluyormuş hissi uyandıran yalancı heyecanlarla topyekûn cemiyet aklı ve ruhu imha ediliyor. Birileri fena halde Müslümanları kekliyor. Yaşanılan bunalımın ve sıkıntının kaynağı batıcılık üzerine kurulu rejim ve demokrasi iken, içinden çıkılmayan iktisadi çaresizliğin müsebbibi kapitalist/liberal ekonomi sistemi iken, ülke ve millet olarak 1920’lerden itibaren büsbütün kaybettiğimiz bağımsızlığımızı asli yerine oturtmanın formülünün yepyeni bir nizam ve fikir olduğu malumken, milletin önüne siyasi yahut dini lider olarak takdim edilen sahteler Anadolu insanını döndürüp dolaştırıp yine batının, batıcılığın, demokrasinin ve liberal sömürü rejiminin kapısına getirip bırakıveriyor.

Son aylarda açığa çıkanlar gösteriyor ki; ülkede ne iktisat ne de hukuk diye bir şey kalmamıştır, toplumsal cinnet hali kaçınılmazdır. Çok kısa zaman sonra sosyal patlamaları ardışık olarak görecek ve milletin kendi hesabını kendinin gördüğüne şahit olacağız. Çünkü adalete güven kalmadığı gibi, adaleti tatbik edecek sistemin var olduğuna da artık kimse inanmıyor. Rüşvet, adamını bulma, hakkını talep etmek için gidip müracaat etmeme, mümkün mertebe mahkemeye düşmeme yahut başka yollarla (çete) hakkını arama vs. milletin birinci dereceden hak arama yöntemi olmuş durumda. Sistem iflas etmekle kalmamış, milleti de kendi batışı ile birlikte çukura doğru sürüklemektedir. Çünkü “cambaza bak hesabı” iktidarın propagandası ve bilhassa Başbakanın konuşmaları ile kitleler halinde “hipnozlanmış-afyonlanmış” olduğundan gelen felaketi fark etmiyor, acıyı hissetmiyor, kurtuluş reçetesini ve kurtarıcısını görmüyor. Millet bankalara milyarlarca lira borçlanmış durumda. Evi, arabası, dükkânı hep ipotek altında. Boşanmalarla birlikte artan icralarla içtimai yapı çökmüş durumda. Tek bir kıvılcım, bütün dengeleri altüst edebilir. Her şey çok sıradan basit bir denge üzerinde gidiyor. Ve o tek kıvılcım bütün dengeleri altüst ederken Yeni Nizama-Yeni İnsana da yol açabilir.

Anadolu fikre ve kahramana acıkmış durumda. İmandan ve aksiyonda azıcık eser gördüğü her kişiye hızlıca sarılışı bundan. Mevcut gençliği on yılda tüketen, a-politik hale getiren Ak Parti liderine gösterdiği teveccüh bile bu sebeple. Yoksa! Yanı başında olan biten her şeyden haberdar Anadolu insanı. “Belki” diyor, “bir ümit” diyor. Birazda risksiz ortamı sevdiği için geniş halk kitleleri, arzusunu ancak böyle ve bu yolla dile getiriyor. Fakat arka planda çok farklı şeyler oluyor, derinlerde çok farklı hesaplar dönüyor. Kahramanlık, âlimlik, hocalık bir tarafa ihanetin rengi okunmuyor artık. Paralel devlet, paralel yapı, paralel örgüt, paralel yargı vb. artık ne derseniz deyin, bürokrasi ve sermayede azıcık bir güç sahibi olanlar, kendinde bir olağanüstülük vehmedip başlıyor daha fazla şey talep etmeye. Ve milleti sağılacak “koyun” gibi görüp başlıyor soymaya, soydurmaya. 

Rejim her on yılda bir ister darbe ile ister demokrasi oyunu ile kendini revize ediyor, kuvvetlendiriyor, devamını sağlıyor. Rejim sahipleri önlerine çıkan engelleri içte ve dışta edindikleri işbirlikçiler, iktidar ve makam düşkünü kimseler, fikir fakiri hoc’fendiler aracılığı ile derdest ediyor, devre dışı bırakıyor. Ülkenin asıl kanını emenler hiçbir şekilde ne siyasi olarak ne iktisadi olarak “popüler” anlamda insan içine çıkmadığından hiçbir zarar görmüyor. Onun yerine bu yönde arzusu ve hırsları olan, sayısız tetikçiyi, kiralık kalemşörleri ve muhteris kimseleri kullanıyor. Ve iktidara kim gelirse gelsin rejimin asıl sahiplerinin çıkarına, ülkenin kanını emen asıl paralellere dokunmuyor, dokunamıyor. Ve başlıyor egosunu farklı alanlarda tatmin etmeye.

Bu çerçevede;

Son günlerde Erdoğan’ın Gülen Cemaatine dönük olarak “İnlerine Gireceğiz” beyanı “tam dişime göre” hesabı bir çıkar çatışmasıdır ve ölçüsüz paylaşımın nihai sonucudur. Oysa bu vatanı seviyor isen, bu milletin menfaatini gerçekten korumak istiyor isen girilecek öncelikli İN NATO ÜSLERİDİR, İNCİRLİKTİR. Yoksa üç kuruşluk cemaatin kartondan adamlarına erkeklenmek, “İnlerine girmek”le onları tehdit etmek tek başına bir anlam ifade etmez. Kaldı ki; yüz yıla yakındır Anadolu topraklarında Türk ve Kürt soykırımı yapan, dini ve ilmi fikirleri imha eden, örfi ve siyasi tüm çeşitlilikleri kin ve düşmanlık malzemesi gibi propaganda edip insanların kalplerine fesat eken kripto Yahudilere, gayrimüslimlere, Mason ve Rotary kulüplerine neden aynı dil ve öfke ile yaklaşılmıyor. Sormak lazım değil mi Başbakana Mason inlerine ne zaman gireceksin, Anadolu kadını fahişeleştirme yarışına giren Rotary inlerine, Feminal ve Gay kulübü adı altında faaliyette bulunan bu vatanı p.çleştirme inlerine ne zaman gireceksin? Hepsi bir tarafa, memleketin 80 yıla yakındır % 60 gelirinin üzerine çöreklenen, paradan para kazanan faizci-tefeci “Değişmeyen Paralel; Üç bin Aile”nin inlerine ne zaman gireceksin.

Kumandan'ın yıllar öncesinden tespitiyle “hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de...”  Dolayısıyla iktidarın yahut iktidara gelmeyi düşünen bir siyasi partinin gerçek anlamda muktedir olma arzusu varsa, bu vatanın bağımsızlığını samimiyetle arzu ediyorsa ve ülkeyi kan emici derin işgalden kurtarmak istiyorsa “doğru hedef” tayini yapma zorunluluğu vardır. Bugün Ak Parti – Cemaat kapışması genel görünüş itibari ile çıkar çatışması dışında bir şey değildir. Yaptıkları İslam ve adalet mücadelesi değildir, iman ve aksiyon mücadelesi değildir, ülkeyi işgalcilerden arındırma ve emperyalistleri kovma mücadelesi değildir. Nihayetinde her iki tarafta daha düne kadar el ele birlikteydiler. Ve bu millete her ikisi de çok şeyler vaat etmişlerdi. Peki, ne oldu? Koca bir hiç. 12 yılla birlikte gelen “aldatıldık, kandırıldık”. Sonuç? Başka bir cephede aldatılmaya devam? 

En açık misali Salih Mirzabeyoğlu başta olmak üzere 28 Şubat Mağdurlarının çilelerin bunların iktidarı döneminde artarak ve katlanarak devam etmesi. 28 Şubat Darbecilerinin bile cesaret edemeyeceği ihanetle ve işkenceci ruhiyatıyla Müslümanları mahkûm etmeye, onlara eziyet vermeye devam ettiler. Hali hazırda bu zulüm ve işkence kesintisiz olarak sürmekte ve mevcut iktidar tarafından da sürdürülmektedir. 

İktidarın madem “Paralel Devlet” şikâyeti var, göstersin samimiyetini TELEGRAMCILARIN İNLERİNE GİRSİN bakalım. Zaten o girmese bile onlar alacak bunları kendi inlerine, göreceğiz. Çünkü bunlar Paralel yapı diye sayıklarken boğazlar yol geçen hanı oldu, savaş gemilerinin biri girip bir çıkıyor. Millet Paralel Yapı diye diye oyalanırken Paralelin kralını kurmuş Laik Kemalist zorbalar, 28 Şubatçı işkenceciler bir bir serbest kalıp paraleldeki yerini alıyor. Anadolu’nun yiğit akıncıları zindanlarda çürütülürken milletin ümüğünü sıkan, köylüsüne b.k yediren, asit kuyularına atıp faili meçhullerde kaybeden Jitemci yaratıklar salıveriliyor. Yazımızın başında dedik ya, birileri fena halde milleti kekliyor.

Başbakanın korku ve endişesi hem diline hem eylemlerine yansımış durumda. Söylemek lazım; “Allah’a dayandık diyorsun, şehitlikten bahsediyorsun” ama kendi cellâdını kendin salıveriyorsun. Anadolu ve İslam düşmanlığı defaetle tescillenmiş Ergenekon Terör Örgütü mensuplarını, Balyozcuları sen salıverirken, senin tabirinle paralel yargı, 28 Şubat Darbesini yapan İslam düşmanı darbeci çeteleri serbest bırakıyor. Ve bugün Fetullah Gülen ve Cemaatinin başına gelenin yarın senin başına gelmemesi için herhangi bir sebeb yoktur, bilesin. Daha ötesi, doğabilecek en basit otorite boşluğu iç savaşa sebeb olmakla kalmayacak sosyal patlamalara sebebiyet verecektir. Bu öfke selinin altında kimin kalacağı ise meçhul!..

Nihai söz;

Ortalık katillerden, banka soyguncularından, milletin başına çuval geçirten gizli kardinallerden ve Allah’la konuştuğunu iddia eden sapıklardan geçilmiyor. Bu vatana silah doğrultmuş, boru göstermiş ve müebbet ceza almış, cezası kesinleşmiş generaller hiçbir şey olmamış gibi 26 ay sonra serbest bırakılıyor, ama eline silah almamış Müslümanlar aldıkları idamlarla, müebbetlerle mahkûm bir şekilde işkence hanelere terk ediliyor. Bu durum iktidarın bir ayıbı falan değil bilakis suçudur, Müslümanlara karşı işlenen bu cinayetin failidir, faillerinden biridir. Bugün kamuoyunu propaganda dilini, imkânlarını ve araçlarını kullanarak kendine inandırabilir. Ama zindanlar onu yalanlar, tarih onu yalanlar, işkence hanelerde çile dolduranlar onu yalanlar. 


   Baran Dergisi 374. Sayı