Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim de Zübeyr’dir. [1]

Zübeyr b. Avvam, Peygamber (sav)’in öz halası Safiyye binti Abdulmuttalib'in oğlu, Hz Hamza'nın yeğenidir. Dedesi Huveylid’dir. Babası Avvam ise Hz. Hatice validemizin kar­deşidir. Zübeyr b. Avvam’ın soyu, Hatice validemiz gibi beşinci baba Kusay’da Efendimiz’in nesebi ile birleşir; dolayısıyla Zübeyr, beşinci babada da olsa Efendimiz’in amca oğlu sayılır.[2]

Miladi 594 senesinde Mekke’de dünyaya gözlerini açmıştır. Zübeyr b. Avvam, Babası Avvam b. Huveylid'i [Ficar savaşlarından birinde (muhtemelen dördüncü ve son savaşta) öldürülmüştür.] küçük yaşlarda kaybedince validesi terbiyesinde bulunmuştur. Müşrik olan amcası Neyfel, bakımını üstlenmiştir.[3]

Tarih kaynaklarında Validesinin çok disiplinli biri olduğu söylenir. Haliyle Zübeyr’e karşı da bu titiz tutumunu gösterir. Onun ilerde iyi bir savaşcı ve cesur biri olması için çoğu zaman kızıp döverek ciddi bir eğitime tabi tutmuştur. [4]

15 (bazı kaynaklarda 16 olduğu da geçmektedir) yaşlarında iken Hz. Ebubekir vesilesiyle İslâmla şereflenmiştir. İman edenlerin beşincisi olmuş ve bununla bir ömür iftihar etmiştir: “Ben iman edenlerin beşincisiyim.” [5]

Daru’l-erkam’da O'nun sohbetlerine katılmıştır. Müslüman olduğunu da ilk amcası öğrenmiştir ve onu koruyan amcası bu sefer işkence yapmaya başlamıştır. Amcasının işkencelerine sabretmiştir. Amcası hasıra sarmış, ateşin dumanına tutmuş, hapsetmiştir. Ama Zübeyr Bin Avvam, “amca bana ne yaparsan yap ben küfre girmem” demiştir. [6]

Nübüvvetin beşinci senesiydi. İman edenler çoğalıyordu. Çoğaldıkça, müşrikler, korkularından Müslümanlara akla hayâle gelmedik işkenceler yapıyorlardı. Allah Resulü (sav), işkenceler altında kıvranan Müslümanlara Habeşistan’a gitmelerini emretti. 615 senesinde gidecek kafile on iki erkek, beş kadından oluşuyordu. [7]

Peygamber efendimiz, dayanılmayacak işkenceleri görünce buyurdu ki:
- Siz bâri yeryüzüne dağılın! Yüce Allah, sizi yine toplar.
Ashâb-ı kirâm sordular:
- Yâ Resûlallah nereye gidelim?
- Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Necaşi adil bir hükümdardır. Habeş ülkesinde kimse zulme uğramaz. Orası doğruluk yurdudur. Allahü teâlâ sizi belki orada ferahlığa kavuşturur.
Habeş meliki Necaşî kendilerini çok iyi karşıladı. Orada rahat bir şekilde yaşadılar. Necâşî de daha sonra Müslüman oldu.
Ümmü Seleme validemiz anlatıyor: “Biz 15 kişi Habeşistan’a geldik. Necaşi bize çok sahip çıkıyordu bizi kimseye muhtaç etmiyordu. Bir gün orda ayaklanma meydana geldi. Eğer ayaklanmada Necaşi’yi düşürselerdi bize çok zulüm edeceklerdi. Necaşi bu ayaklanmayı bastırmaya savaşa gittiğinde biz de ona dua ettik. Necaşi ve askerlerinin durumunu merak ediyorduk. Ve sahabeler kendi aralarında konuşmaya başladılar. “Kim gider de bize savaştan haber verir.” dediklerinde en genç olarak Zübeyr “ben giderim” dedi. Zübeyr b. Avvam’ı gönderdik ve beklemeye başladık. Belirli bir zaman sonra Zübeyr Bin Avvam koşarak gelip bizi müjdeledi: “Müjde size, Allah yardım etti. Necaşi ayaklanmayı bastırdı." O zamana kadar böyle sevindiğimizi hatırlamıyorum.
Necâşî, Allahü teâlânın izniyle o kâfirleri mağlup ederek sağ sâlim sarayına döndü. Resûlullahın yanına gelene kadar, biz onun yanında huzurlu yaşadık. Sonra Ashâb-ı kirâm, Mekke’den Medîne’ye hicret edince, biz de Habeşistan’dan Medîne’ye hicret ettik." [8]

Nübüvvetin onuncu senesi Efendimiz (sav) için zorlu bir dönemdi. Ebu Talib’i ve ardından da Hz. Hatice validemizi kaybetmişti. Zübeyr b. Avvam Efendimiz’i yalnız bırakmamak pahasına Mekke’ye geri dönmüştü. Mekke’de Allah Resulü’nün şehit edildiğini haber alıyor. “Muhammed’in öldüğü bir dünyada  yaşamanın ne anlamı var” dercesine kılıcını çektiği gibi kendisini dışarı atmıştı. Allah Resulü, yaşı yirmialtılara gelmiş, öfke ve hüzünden gözleri kızarmış Zübeyr’e: “Neyin var ey Zübeyr!” Zübeyr, “Ya Rasulallah senin öldürüldüğünü duydum ve kılıcımı çekerek sokağa çıktım” diyerek cevab vermişti. Allah Rasulü: “Peki o kılıç ile ne yapacaktın?” Zübeyr: “Vallahi! Ya Rasulallah! Senin öldürüldüğün duymuştum. Eğer gerçek olsaydı seni öldüreni öldürmeden bu kılıcımı kınıma koymayacaktım.” dedi. Bu sözler karşısında Efendimiz tebessüm ederek onun için hayır dualarda bulundu. [9]

Hz. Ömer'in vefatından sonra, halife seçimini gerçekleştirmeleri için tayin ettiği altı kişilik "Ashabü's sûra" (danışma kurulu) üyelerindendir. Annesi kendisini "Ebu't-Tâhir" diye çağırırdı (Validesi Safiye, dayısına benzemesi için bu künyeyi vermiştir).  Fakat Zübeyr (r.a) kendisini oğlu Abdullah ile künyelendirmiş ve bu künye ile tanınmıştır. [10]

Gençliğini en iyi şekilde Efendimizin sav. yanında geçirmiştir Zübeyr bin Avvam. 
Bedir savaşına katıldığında Allah Resulü ordunun sağ tarafına kumandan olarak seçmiştir onu.. Bu savaşta, Mekke ordusunda bulunan ve Kureyş'in aslanı olarak bilinen amcası Nevfel'i öldürmüştür. [11]

Allah Resulü (sav) Zübeyr b. Avvam’ı  Abdullah b. Mes’ud ve Kab b. Malik ile kardeş kılmıştır. [12]

Zübeyr (ra) güçlü kuvvetli fedakâr, azimli, muttaki, zahid, cömert, alicenap, merhametli, yumuşak kalpli, bir zat idi. Emanete riayetiyle meşhurdur. Sahabiler en kıymetli şeylerini Hazreti Zübeyr (ra)’e emanet ederlerdi. Hazreti Zübeyr (ra) cesareti ve kahramanlığı ile tanınmıştır. Kahramanlığı sebebiyle “Eşca’u'n nas yani insanların en şecaatlisi, en cesuru” diye ün yapmıştır. Peygamberimiz (sav) Hazreti Talha (ra) ile Hazreti Zübeyr arasında din kardeşliği tesis etmiş,”Talha ile Zübeyr cennette komşularımdır” buyurarak kıymetlerini ortaya koymuştur. [13]

 “Geçimini ticaretle sağlayan Hazreti Zübeyr (ra) zengin sahabi­ler­­dendir. Bununla birlikte, son derece cömert ve eli açık, kerem sahibiydi. Birçok fakir Müs­lüman’ın geçimini üzerine almıştı. Onların her türlü ihtiyacını görürdü. Borç isteyenlere yardım eder, mücahitleri cihada hazırlar, teçhiz ederdi.” Zengin olmasına karşın son derece mütevazı yaşamıştır.
Zübeyr b. Avvam Hz. Ebubekir’in kızı Esma validemiz ile evlenmiştir.
Resul-i Ekremin (sav) katıldığı tüm savaşlarda bulundu.
Hazreti Zübeyir (r.a.) “Re­sû­lul­lah ile beraber katıldığım savaşlarda yara almayan hiçbir yerim yok­tur”buyurmuştur.
Bedir Savaşı’nda sadece iki at vardı. İki süvariden birisi de Hazreti Zübeyr (ra)’di, başına sarı bir sarık sarmıştı. Zübeyr’in düşman karşı­sında şah­lanışını gören Allah’ın Resûl’ü, onun şecaat ve kahramanlığını şöyle övmekteydi:
“Meleklerin, sarı başlıklarla Zübeyr’in suretinde indiklerini görüyordum.” [14]

Peygamberin sav. Havarisi, Zübeyr b. Avvam

Zübeyr'in oğlu Abdullah, babası ile ilgili olarak şu olayı anlatıyor: "Ahzâb günü, ben ve Ebû Seleme'nin oğlu Ömer (çocuk olduğumuzdan) kadınların yanında bırakılmıştık. Bir de baktım ki babam Zübeyr, atının üstünde iki yahut üç kere Kurayza oğullarına gidip geldi. Evimize döndüğümüzde babama: Babacığım! Ben seni Benî Kurayza yurduna gidip gelirken gördüm dedim. Babam: Sen beni öyle gördün mü evlâdım? dedi. Ben de Evet, dedim. Babam: Rasûlullah (s.a.s); "Benî Kurayza ya kim gider de onların haberini bana getirir" dedi. Ben de gittim. Döndüğümde, Rasûlullah, anası ile babasını bir arada zikrederek anam babam sana feda olsun" dedi. [15]

Mekke’nin fethi sırasında İslam ordusunun sancaktarlığını yaptı. Mekke'de, Allah için ilk defa kılıç çeken odur. Medine'ye hicret ettikten sonra da yapılan tüm savaşlara katılmış, bütün sıkıntılı zamanlarda daima Peygamber (s.a.v)'in yanında bulunmuştur. Savaşta gösterdiği üstün başarıdan ve çok iyi ok attığından Allah Resûlü, "Hadi at! Anam babam sana feda olsun" diyerek memnuniyetini ifade etmiştir. Yine onun hakkında: “Her peygamberin bir havarisi vardır, benim ki de Zübeyr'dir" buyurmuşlardır. [16]

On bin kişilik bir ordunun başında Mısır’a, Mısır’ın fethi için gönderilmiştir. Suriye ve Mısır topraklarının İslam beldesi hâline gelmesinde Hazreti Zübeyr (ra) gi­bi müm­taz sahabilerin büyük payı vardır.

Zübeyr b. Avvam, Hz. Osman'a baş kaldıran Mısırlıların, Medine'de gerçekleştirdikleri hareketlerde, Hz. Osman'ın şehid edilişine kadar, hiçbir şeye karışmamıştır. Bazı rivayetlere göre; hem kendisinin hem de Hz. Ali'nin, Hz. Osman'ı korumak üzere oğullarını gönderdikleri ifade edilmiştir.

Hz. Osman'in şehid edIlmesinden sonra, ashabın büyük bir çoğunluğu Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdir. Hz. Zübeyr ile Hz. Talha da biat ettiler, hatta Talha b. Ubeydullah’ın ilk biat ettiği söylenir. [17]

Hz. Zübeyr ile Hz. Talha, Hz. Ali’ye Medine dışına bir görev ile çıkmak istediklerini beyan ettiler. Hz Ali bu duruma üzüldü fakat onları durduramadı. Hz. Zübeyr ile Hz. Talha, Hz. Ali’nin hassasiyetini anlayamadılar. Aradan seneler sonra ise Mekke’de kendisine muhalif olan tüm Müslümanlar, Hz. Aişe’nin etrafında toplanmıştı. Hz. Ali birkaç elçiden sonra en son gönderdiği Ka’ka b. Amr’ın söylemi sonrası Hz. Ali’yi muhaliflerin çoğu haklı buldu. İçlerinde Zübeyr ve Talha da bulunuyordu. Daha sonra Yahudilerin yaktığı fitne ateşi ortalığı kaosa sürükledi. İki ordu karşı karşıya geldi. Hz. Aişe anamız ve cennetle müjdelenmiş iki isim: Zübeyr ve Talha. Diğer tarafta Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Ammar b. Yasir… Ve bu dehşet anının içinde herkes hıçkırarak ağlıyordu. Diyorlardı ki: Ya Rabbi! Kim kime kılıç sallayacak? Kim ne adına kiminle savaşacak!” Hz. Aişe annemiz ağlıyordu. Hav’eb köpeklerinin ismini duymuş ve Efendimiz’in sözünü hatırlamıştı: “Hav’eb köpekleri kendisine havlayacağı, sağında ve solunda bir çok insanın öldürüleceği, kendisi de öldürülmek üzere iken kurtulacak olan, çok tüylü devenin sahibi hanginiz olacak acaba?” [18]

Hz. Aişe annemiz haksız olduğunu anlamış, fakat geri dönüşü olmayan bir yola girmişti.
Hz. Ali, Talha’ya “müslümanların kanını akıtmamaktan” bahsetti. Hz. Talha başını yere eğdi. Sonra Zübeyr’e dönerek Allah Resulü’nün “Ey Zübeyr birgün Ali’yle çekişmenizde sen haksız, Ali ise haklı olacaktır.” [19]

Hz. Zübeyr bu sözlerden sonra “Ey Ali! Ben daha sana kılıç çekmem” diyerek savaş alanını terkeyledi. Medine yolunda Temîm kabilesine ait bir su başına vardığında orada bulunan Amr b. Cürmüz, onu takibe başladı. Vâdi's-Sibâ' denilen mevkide bir fırsatını bularak Zübeyr'i şehid etti. [20]

Tarihler o gün Hicretin 36. Senesinin Cemaziyelahir ayını gösteriyordu. (Miladi olarak, Aralık, 656)
Hz. Ali’ye Zübeyr’i öldürdüğünü söyleyen Amr b. Cürmüz’e şaşıran ve üzülen Hz. Ali haykırarak: “Vallahi ben Allah Resulü’nden işittim; Safiyye’nin oğlunu öldürene cehennemi müjdele! Dediğini duydum.” Dedi. [21]
 
Hadis nakletme konusunda çok hassas olan (ki tüm sahabelerde vardır bu hassasiyet) “ya yanlış bir şey söylersem” diyerek korkusunu belirten Zübeyr b. Avvam Efendimiz’den sonra tam yirmibeş sene yaşamasına rağmen sadece otuzsekiz hadis-i şerif rivayet etmiştir. [22]

“İşte oğlum ödüm kopuyor ağzımdan Allah Resulü’ne ait bir sözü söylerken ya unutmuşsam, ya yanlış duymuşsam, ya karıştırmışsam… Bu konulardan dolayı dilimi bağladım ve çok fazla hadis rivayet etmedim/edemedim.” [23] 



[1] Buhari, Cihad, 40; Müslim, 1879; Tirmizi, 3845
[2] Zübeyr b. Avvam, Muhammed Emin Yıldırım, s.21
[3] İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, s. 101
[4] İbn Hacer, el-isabe, c. 1, s.623
[4] İbn Kesir, Usdu’l-Ğâbe, c.2,s.307; İbn Abdilberr, el-istiab, c.2,s.90
[5] İbn Esir, Usdu’l-Ğabe, c.2,s.307
[6] Dimaşki, Subulu’l-Huda, c. 11, s. 312; el-Askalâni, a.g.e., III, 5; Ibn Sa'd, a.g.e., III, 101.
[7] İbn Hişam, Sire, c.1,s.204
[8] İbn Hişam, Sire, c. 1, s. 362, 363
[9] İbn Esir, Usdu’l-Ğabe,c.2,s.308
[10] el-Askalânî, el-Isâbe fi Temyizi's Sahâbe, Beyrut, t.y., III, 5; Ibn Hisâm, Sîre, Misir 1955, I, 250; Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebî, 13; Ibn Abdi'l-Berr, el-Istiâb fî Ma'rifeti'l-Ashâb, Kahire, t.y., II, 510; Ibn Sait Tabakâtü'l-Kübra, Beyrut,1957,III,100.
[11] İbn Hazm, Cevamiu’s-Sire, s.150
[12] İbn Esir, U. Ğabe, c.2,s.308 – İbn Habib, el-Muhabbar, s. 71,72
[13] 5Tirmizî, Menâkıb: 25.
[14] İbn Hacer, el-İsabe, c.1,s.623,624
[15] Buharî, Fedâilü Ashâbi'n-Nebi, 13
[16] İbn Abdi'l-Berr, a.g.e., II, 511, 512, 513; Buharî, Fedâilü Ashâdi'n-Nebî, 13.
[17] İbn Esir, el-Kamil, c.3,s.195; İbn Kesir, el-Bidaye,c.7,s.226
[18] Heysemi, el-Mecmâu’z-Zevaid, 7/234
[19] İbn Kesir, el-Bidaye, c. 7, s. 241
[20] (H. 36) (İbn Kuteybe, a.g.e., 69; Ibn Abdi'l-Berr a.g.e., II, 515; Ibn Sa'd a.g.e., III, 112; el-Askalâni, a.g.e., III, 6).
[21] İbn Sa’d, Tabakat, c.5,s.34,38; Taberi, Tarih, c.3, s.55,56
[22] İbn Hazm,Cevamiu’s Sire, s.261; Yıldırım, M. Emin, Sahabeyi Nasıl Anlamalıyız? S. 138
[23] Buhari, İlim, 38; Ebu Davud, 3651



Baran Dergisi 337. Sayı