Ulu Mevlamızın ilahî nizamına tam uygun olarak, sayılı gün ve zamanında on bir aylık bir ayrılığın peşinden;
“Heyy dostlar! Ben yine geldim görmeyeli nasılsınız?” der gibi zuhur eden Kur’an ve furkan ayı olan Ramazan-ı şerifin sonlarına doğru yaklaşmaktayız.

Bu mübarek ayın teşrifiyle bizi bir kere daha şereflendiren Rabbimize hamd, onun kulu ve Resûlü  Peygamber Efendimiz’e tekrar tekrar salatü selam olsun ki, onların gösterdiği çizgi üzerinden sırat-ı müstakime Ramazan ayı sayesinde inşaallah ulaşmışızdır.

Bakara süresinin 183. ayetinde şöyle buyruluyor:
“Ey iman edenler sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Tâ ki korunasınız diye.” İbn-i Kesir’e bakacak olursak, Allahımız çok sevdiğini açıkça beyan ettiği Habibinin ümmetini de çok seviyordu ki;

Bizi bir aylık bir aç durma sabrına karşın koruma altına alıyor ve bu süreç içinde oruç tutmak şartıyla, haramdan, yalandan, gıybet ve tüm kötü huylardan uzak durma karşılığında cennetlik olmanın gerekliliğini vurguluyordu.

Allah-ü Teala Maide süresi 48. ayette şöyle buyuruyor:
“Her biriniz için bir yol bir şeriat kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat bu verdikleriyle sizi deniyor. O halde iyiliklere koşun; hepinizin dönüşü O’nadır.”
Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu da bunlara katacak olursak böylece oruç tutmanın keyfiyet ve kemmiyeti (şekil ve derecesi) daha iyi anlaşılmış olur.
“Ey gençler topluluğu” diyordu rahmet elçisi;
 “Sizden kimin evlenmeye  gücü yeterse evlensin, kimin de gücü yetmezse oruç tutsun, o kendisini korur.” Evet, oruç korur.

Oruç günaha ve harama girmemizi korumada birinci amil…

Çünkü Allah-ü Teala kullarını yaratırken her kul için özel bir de Şeytan yaratıyor, damarlarında kanın dolaştığı gibi o Garin adlı şeytan da dolaşıyor içimizde. Bu Şeytan adı ve göreviyle birlikte Zuhruf süresinin 36. ayetinde şöyle zikredilir.

“Vemen yea’şü an zikrirrahmani nugayyidlehü Şeytanen fe hüve lehü garinün.” Manası da çok net bir ayet; “Her kim Rahmanın zikrinden göz yumarsa biz ona şeytanı musallat ederiz, o artık ona yakın arkadaştır.”

İşte buradan yola çıkacak olursak Peygamberimiz de delikanlılık çağında bulunan gençlere bu orucu tavsiye ediyor ki; ŞEHVETLERİNE MAĞLUP OLUP YANMASINLAR.

“Sizler gençlersiniz, AZGIN ÇAĞLARINIZI yaşıyorsunuz, sizi o Karin adlı (Allah’ın size yakın arkadaş ettiği o şeytanın) şehevi duygularda dahil bütün haram isteklerinden uzak durun, o şeytanın sapıtmalarından oruç tutmak suretiyle rabbim sizi korur” buyuruyordu.

Bu kulluk görevleri elbette, genç, ihtiyar, akıllı ve rüştüne ermiş her kadın erkeğe farzdır. Bilmiş olun ki oruç tutup da, namaz kılmayanların azabı eksilmez, Allah korusun belki de çoğalır. Allahımız;
“Ya eyyühellezine amenü la telbisünel hakka bil batılı vetektümünel hakka” ayetiyle; “Ey iman sahibleri Sakın Hakk’ı batıla karıştırmayın” diyerek önümüzü kesiyor. Yani, necis ile temiz aş bir arada pişmez, İmam cübbesinin üzerine Papaz cübbesi geçirilmez, gündüz oruç tutup da akşam gazinoya eğlenceye gidilmez.

Bu gibi işlevler, hak olan ibadetini ne kadar yaparsan yap o ibadet senin hakkında davacı olmasına bir itici güç olabilir. 

Yarın ahirette, “Ya rabbi beni bu kişi hak olarak işledi, yaptı amma üzerime senin rızana uymayan o kötü fiillerden de örttü derse o kul ne kadar ibadet ederse etsin ateşten kurtulamaz.
Ramazan ve oruç ayına derinden bakmak lazım diye onun için diyoruz, düşünebiliyor musunuz?

Rabbimiz “hastalık ve seferîlik halinde tutmadığınız günleri mekanınıza dönünce, hastaysanız iyi olunca tutarsınız” diyor. Burada bize azametinden olacak ki, büyük rahmet ve ruhsat sunuyor. Asla tutmayın demiyor.

Bu gibi kapalı ifadelere “Ruhsat” (müsaade) yorumu kullanılır; yani tutmazsan kimse kınamaz amma tutarsan daha iyi olur. Eğer tutmazsan eve dönünce, hastaysanız sağlığınıza kavuşunca tutun diyor kullarına.

O yüce Rabbimizin maksadı seni ezmek, üzmek ve zor işleri sana yüklemek olmadığı için hep rahmetiyle muamele, şefkatiyle müdahale etmeği yeğliyor.

Şairin “KULUNA EZA ETMEZ HÜDASI KULUN ÇEKTİĞİ KENDİ CEZASI” dediği gibi kul kulluğunun değerini iyi bilecek ki, ancak o kulluk şuuru ile yaptığı ibadetlerin kabul olmasını sağlayabilsin. Yoksa çekeceği ceza kendisini kötü amel işleyerek kazandığı cezadır.

Bununla alakalı Tirmizi’den bir hadis meali daha ilave etmek istersek ancak şu hadisi söyleyebiliriz.

“Ramazan ayında bir kişi, hasta veya özürlü bir ruhsat sahibi olmaksızın keyfi olarak bir gün orucunu yemiş olsa, bir sene boyu aralıksız oruç tutsa bile yine de onu kaza etmiş sayılmaz, yani zamanında tuttuğu gibi olmaz.”

Allah cc. oruç tutan tüm ümmet muhammede sabırlar versin ve oruçlarını kabul etsin. Çünkü “Oruç sabrın yarısıdır” ( İbni Mace, Tirmizi)      
Allah emanet, Habibine ümmet olun…

Baran Dergisi 493. Sayı