Beyaz Horoz Metaforu Çevresinde
Horoz (خوروز): 819… İBDA Mimarı’nın “Furkan -Lûgat-ı Salihûn-” isimli eserinden: Tahiyyat- Selâmlar. Duâlar. Hayır duâları. Mülk, beka ve devamlılık. Malikiyet: 819: Hatir- Muhataralı, tehlikeli, korkulacak durum. Büyük ve şerefli kimse… Tedaisi, Yine İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: “MALİK TEŞKİLÂTI. (Hafiye Teşkilâtı: 866: Husrev-Hükümdar, şâh… Tenvit-Niyet Etmek: 866: Rüsuh-İlim ve fennin derinliğine vukufiyet. Sağlamlık. Yerinde sağlam, sâbit ve devamlı olmak. Maharet. Meleke. “Adlî Tıbb”…)… Tedaisi, yine “Ölüm Odası”ndan: “MALİK-İL MÜLK-Bütün sahibliklerin sahibi; Allah’ın 99 güzel isminden biri…”
Not: Allah Resûlü (SAV) ve Hazret-i Ebu Bekr (R.A.) arasındaki mağara dostluğu… Sevr Mağarası… İslâm düşmanlarından korunmak için mağarada gizleniş… Allah Resûlü “uyku” hâlinde… Hazret-i Ebu Bekr (R.A.) ise, bir delikten sızan yılanın sızmasını engellemek derdinde… Ayağı ile kapattığı delikten yılan onu ısırıyor ve dayanamayıp gözlerden akan yaş Allah Resûlü’nü uyandıracak şekilde mübarek yüzlerine damlıyor… Allah Resûlü’nün Hazret-i Ebu Bekr (R.A.)’a zikir talimi vs… Hafî / gizli zikir… Nakşiliğin başlangıcı…  Daire sırrı… Üstad Necip Fazıl, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık Hazretleri’ni Başbuğ Veliler Halkasının 33. ve sonuncusu olarak mühürler… İBDA Mimarı’nın son dönemlerde sıkça atıf yaptığı “Mehdiyî hamil on süvari” hadîsi hatırda!.. Efendi Hazretleri’nin Hilafet merkezi Osmanlı Devleti’ndeki saygın yeri ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ndeki konumu… Sonrasında Üstad Necip Fazıl’ı cemiyet meydanından çekip alışı ve ardından onu tekrardan İslâm Ümmetine takdimi… Üstad Necip Fazıl’ın ruhuna üflenen Büyük Doğu ve ardından İBDA’nın zuhuru… Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’de kuruluşundan tam üç yıl önce, yani Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından tam altı yıl sonra İtilâf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması… Söz konusu Antlaşma adını, son müzakerelerin ve imza töreninin gerçekleştiği Paris’teki Sevr banliyösünden alır… Sevr ve Fransa-Paris’e dikkat!.. Daha sonra, İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devlet’i arasındaki savaş hali 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile sona eriyor... Ardından Hilafetin kaldırılışı ve hezimet ve rezilet!.. Ahbes’e lanet! Hadsiz hesapsız!.. Tedaisi, İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: “Cem-i Ezdad-Birbirine zıd olan şeylerin bir arada bulunması: 1923: Cumhuriyet’in kuruluş tarihi… “Kültür Davamız” için Üstadım’ın kıymet hükmü: “Bu kitab, Cumhuriyet sonrası kavruk nesillerin ilk ciddi fikir sesi ve ilk çileli nefs murakabesi eseridir!”… Fransızca, Zebre-Zebra, beyaz üstünde siyah çizgili hayvan. “Dil, lisân”: 214: Bürü-Tuva dilinde, “Hep. Tam. Her”… Cevn-Siyah. Beyaz: 59: Mehdî… Burka-Taşlı yer: 309: Hurufiye-Harfler ilmi. “Ulum-u hafi; gizlilikler ilmi, ebced tevafukları. Kamer menzilleri. İlm-i Ledün”… İBDA Mimarı: “Nakşi sırrıdır kavgam!”… 
Not: Yer altı dünyası denilince ilk akla gelen mafya, gangster, kabadayı, külhanbeyi, dolayısıyla da horoz!.. Yunan mitolojisinde sembolü horoz olup da ismi görünmez olan ve kendisine Sicilya civarını yurt edinen, yer altı ve ölüler dünyasının hükümdarı olarak bilinen Hades hatırda!.. Yer altı ve ölüler dünyasının görünmez hükümdarı olmak?..  Tedaisi, beden; gizli!.. Tedaisi, bedene; kurbanlık deve!.. Tedaisi, beden terbiyesi ve nefs terbiyesi!.. Tedaisi, Şeriat ve Tasavvuf… Tedaisi, “Ölüp de ölmemek sırrı” (Şehid) ve “Ölmeden ölmek sırrı” (Veli)…
Not: Horoz borcu, aklın hakkını vermek mânâsını mündemiç bütün bir insanlık dünyasının “felsefe taşı” mahiyetinde!
Dik (ديك): Horoz: 65… Necîb- Soyu temiz. Asilzâde. Cömert. Güzel huylu ve ahlâklı: 65: Yedan: Eller. İki el… Babeyn- İki kapı. Dünya ve ahiret: 65: Nevcah- Bir makam ve memuriyete yeni geçmiş olan.  Tahta yeni oturmuş… Tedaisi, Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sistemi ve Sokrates’in miras bıraktığı horoz borcunu topyekûn insanlık adına bir miras olarak üstlenen ve hassaten Sokrates’in üzerinde yoğunlaştığı saf aklı/selim akıl istikametinde gaye noktasına erdiren kişi olarak İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu!
Dîk (ديك): Horoz: 34…  Keyd- Tuzak. Kötülük, hile. Menetmek. Kusmak. Cenk etmek, döğüşmek. Karganın ötmesi: 34: Kevh- Gâlib olmak… Tedaisi, “her şey galibine tâbidir!”… Ruh ve nefs arasındaki kavgada galib olan ve olacak olan sadece ve sadece ruhtur… Tedaisi, Üstad Necip Fazıl’ın Çile’sinden: “Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! / Heybem hayat dolu, deste ve yumak. / Sen, bütün dalların birleştiği kök; / Biricik meselem, Sonsuza varmak...”… Ruh kazansa da kaybetse de galibtir… Tedaisi, El Galib, Esmâü’l-Hüsna’dan! 
Arabça Lûgatta dîk, (çoğulu, diyeke ve edyâk) horoz mânâsınadır. Kelimenin iştikakında çok önemli olduğunu düşündüğümüz beyaz horoz ile karşılaşmak mümkün.  Meselâ dîk-i ebyâz kelimesi, Arapça lûgatta “cennet’te bir kuş” mânâsınadır. Dîk-ül-arş ise, “sidret-ül-müntehâ’da bulunan ve bağırtısiyle Cennet’teki meleklere namaz zamanını bildirecek olan tavus şeklinde bir melek” mânâsında… Tedaisi, Miraçnâmelerde adı Keyâyil veya Nîkyayil olduğu belirtilen “arş horozu.”
Hazret-i Ebu Hureyre (R.A)’dan rivayet edilen bir hadîs meâli: “Miraç’ta bir melek gördüm horoz yüzlü ve biçimli idi. Çok büyük bir başı vardı. Bu baş Arş-ı Ala ile bir olmuştu. Ayakları yedi kat yerden aşağı idi. İki kanadı vardı ki onları açınca maşrık (doğu) ile mağribi (batı) dolduruyordu. O meleklerin makamı Sidretül Münteha idi. O melek’in vücudu beyaz inciden ve ibikleri kızıl yakuttan yaratılmıştı.”
Yukarıdaki hadis pek çok Miraçnâmede geçmektedir. Miraçnâmelerde geçen “arşın horozu” bahsi bizce, horoz borcu mevzuunda önemli ipuçları içermektedir. Beyaz horoz mevzuuna “arş horozu” üzerinden bir sonraki yazıda da devam edilec          ektir.
Not: Diyanet Vakfı tarafından neşredilen İslâm Ansiklopedisi / Mi’rac maddesi Miraçnâmeler hakkında ayrıntılı ve doyurucu bir bilgi içermektedir. İlgililer müracaat edebilir.
Not: Allah Resûlü tarafından Miraç’ta görüldüğü ve makamları sidretül müntehada olduğu rivayet edilen vücudu süt beyaz ve ibikleri kızıl yakuttan yaratılmış horoz yüzlü ve biçimli bir meleğin çok büyük bir kafaya sahib olduğu, bu melek veya horozun kafası arş-ı âlâda ayakları ise yerin yedi kat altında olduğu, iki kanatlı olan bu horoz yüzlü meleğin kanatları açıldığında ise doğu (maşrık) ve batının (mağrib) doluluk keyfiyetine kavuştuğu sözkonusu…
Tedaisi, Lakabları “Horoz-Kabadayı” olan Hazret-i Halid bin Velid (R.A.)’ın nesebinden İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin temsil ettiği mânâ üzerinden sembolleştirdiği “Abdülhakîm Koltuğu” ve “Üç Işık”...  İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası B-Yedi” isimli eserinden: “Esseyyid Abdülhakîm Arvasî: 566: Süruş-Melek. Cebrail Aleyhisselâm… KANDAL-Büyük başlı. “Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki -Koca kafa- lâkabı hatırlanmalı. (Kan-Dal): 184: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş…”
Beyaz horoz… Her şeyden evvel beyaz mücerredin rengidir… Daha önceki yazılarımızda üzerinde durduğumuz veçhile, “Mirzabeyoğlu hükümdardır” çerçevesinde düşünüldüğünde ilk akla gelen, Üstad Necip Fazıl’ın Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na bizzat söylediği: “Mücerred fikir istidadı tamam!”
Not: Ayaklar, baş ve kanatlar çerçevesinden bakıldığında, ince bir bakışla beş köşeli bir yıldız (tedaisi, Kayan Yıldız Sırrı!) veyahut da adam kadmon (tedaisi, İnsan-ı Kâmil), kaba bir bakışla ise artı veya haç yâni Hıristiyanlığın simgesi olarak da kabul edilen, fakat çok eski çağlara ait olduğu düşünülen ve hassaten paganistlerin kullandığı bir sembol olan, yani birbirini dik kesen iki çizgiden ibaret bir sekil ortaya çıkmaktadır… Bu şeklin ezoterik kültürlerin merkezî sembollerinden kadüse ve ankh ile de ilişkili olduğu pekâla düşünülebilir… Birbirini dik kesen iki çizginin şekli kabaca artı (+) şeklindedir. Artı, “toplama” mânâsı üzerinden cem-topluluğa, dolayısıyla da muktedirlik makamı veya alanına işaret ediyor olabilir… Haç üzerindeki cezalandırma yöntemini de yine bu muktedirlik makamı ile ilişkilendirmek mümkün gözükmektedir… Diğer taraftan, fonotik açıdan artı kelimesini eski Yunanca’da arete kelimesi ile ilişkilendirmek istediğimizde ise karşımıza çok daha farklı pencereler açılmaktadır. Meselâ arete, eski Yunancada erdem diğer bir ifadeyle de ahlâk mânâsınadır ve bu, “bir şeyin yetkinliği” anlamına gelmektedir. Eski Yunan kültüründe kendine uygun olan işi yapana, kendine özgü işlevi yerine getirene arete’si olan, yani yetkin olan, erdemli insan denilirdi. Meselâ; bıçağın arete’si iyi kesmektir, çünkü bıçak bu amaç için imal edilmiştir… İnsan söz konusu olduğunda ise erdem şu şekil tanımlanmaktadır: “İnsana özgü faaliyet türü, hareket, büyüme, üreme değildir, çünkü bunları başka hayvan türleri de gerçekleştirir. İnsanın erdemi, aklı en yüksek düzeyde kullanmasından ve geliştirmesinden ibarettir”… Bıçak örneği esprisinin bizdeki tedaisi, Yağmurcu’nun ünlü ve büyük savunmasından: “Ben bıçak yaparım; isteyen ekmek keser, isteyen adam!”
Erdem kavramını felsefede ilk kullanan kişi Sokrates’tir. “Her varlığın kendine özgü fonksiyonunu en iyi biçimde yerine getirme” anlamına gelen erdem sözcüğü Sokrates tarafından insan ve insanın etkinliklerini ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bu bağlamda Sokrates’e göre “erdem, insanın kendisine özgü ve uygun olanı gerçekleştirmesidir”…
İBDA külliyatından biliyoruz ki, “her davranış aynı zamanda ahlâkî bir davranıştır.” Yine İBDA külliyatından biliyoruz ki, “insan, varoluşunun hakikatini yakalamak için dünyaya gönderilmiştir” ve “varoluş, oluşta kendini idrak etmektir.” Var oluşun hakikati?.. Bu mevzu, “herkesin hakikati kendine” esprisi üzerinden, “hakikatin hakikati nedir ve kimde tecelli etmiştir?” sorusuna ve oradan da “Hakikat-i Ferdiye” bahsine kadar uzanan bir dava olarak İBDA külliyatında gayet güzel bir şekilde izah edilmiştir… Allah, hatası sebebiyle Hazret-i Âdem Aleyhisselâmı dünyaya gönderirken, “varlık bütünü” çerçevesinde Halifeliği görünsün diye göndermiştir… Diğer taraftan, yine İBDA külliyatında sıkça tekrar edildiği üzere, “Her dünya görüşü aynı zamanda ahlâkî bir görüştür” ve; bütün bunların süzüldüğü “Mutlak Hakikat” olarak da, Allah Resûlü’nün şu hadîsinde toplu (meâlen): “Ben ahlâkî yücelikleri tamamlamak için gönderildim.”
Eflatûn’a göre insan ruhu üç kısımdan oluşmaktadır:
1-Alt düzeydeki iştahların ruhu, alt karın bölgesinde yer alır. İlkesi akılsızlık ve dünya arzularıdır. Erdemi ise ılımlılıktır (ölçülülüktür).
2-Diyaframda yer alan yüreğin ilkesi öfke, erdemi ise yürekliliktir (cesaret).
3-Baş kısmında yer alan ölümsüz tin; ilkesi akıl yürütme ve erdemi bilgeliktir.
Üç parçanın ayrı ayrı erdemleri “bilgelik, cesaret ve ölçülülük” olup bunlar gerçekleştikten sonra, üç parçadan meydana gelen bütünün ahenk içinde olması hâli ise adalet erdemine karşılık gelir. Söz konusu dört erdem Antik Yunan Kültürü’nde Kardinal Erdemleri olarak bilinir.”
Not: Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sistemi, yeni insan yeni nizam hasreti çeken insana hitab eden bir bir ruh ve fikir sistemidir. İBDA Mimarı’nın 2014 yılında Haliç Kongre merkezinde vermiş olduğu “Adalet Mutlak’a” Konferansı’nda, meâlen, “Yeni dünya düzeni kurulacaksa, biz de diyoruz ki, buradan başlasın!” sözü hatırda!
Not: Eski Yunan mitolojisinde Kronos ile Rheia’nın (tedaisi, zaman ve mekân, yeryüzü ve gökyüzü, ratk ve fatk, kaos ve kozmoz, ruh ve beden, ruh ve akıl, duygu ve düşünce, fail ve münfail, melâike ve meleke, erkek ve kadın, Adem ve Havva vs.) çocukları olan Zeus, Poseidon ve Hades eski Yunan’da bütün varlığın aralarında pay edildiği üç büyük tanrı olarak kabul edilir. Gökyüzünün ve yeryüzünün efendisi olarak Zeus tüm tanrıların en kudretlisidir. Poseidon denizler, depremler ve atların tanrısı, Hades ise yeraltı dünyasının hükümdarıdır. Ölüler imparatorluğunun efendisi olan Hades, dünyanın yeraltı zenginliklerinin de bekçisidir. Tanrılar gibi insanların da nefret ettiği Hades, ölüleri acımasız bir şekilde esir tutar ve hastalık ve acı yayar.
İBDA Mimarı’nın Esatir ve Mitoloji’sinden: “Zeus- Poseidon- Hades / kainat imparatorluğunun / üç efendisi- üç kardeş… // Zeus gökyüzünün / Poseidon denizin / Hades ölüler diyarının… // Titanlara karşı savaştı / Kykloposlar onu donattılar / sihirli bir miğferle / onu GÖRÜNMEZ kılan //… // HADES- ismi GÖRÜNMEZ anlamında / ama kaçınılırdı bu isimle anmaktan / korkulurdu öfkesini uyandırmaktan / hüsnü tâbir kullanılırdı bu yüzden / ZENGİN lâkabı kullanılırdı / hem yerin işlenmiş toprağının / hem de topraktaki madenlerin / tükenmez zenginliğe atıf / PLUTON- zengin mânâsında / Hades’in ritüel lâkabı / çoğu kez elinde / bu zenginliğin alâmeti / BEREKET SEMBOLÜ BOYNUZ…”
Not: Kykloposlar?.. Yunan mitolojisinde, alnının tam orta noktasında tek gözü bulunan devler… Daha evvel Gudde-i Sanavberî (epifiz bezi veya kozalaksı bez) yazı dizimizde, hadîsle sabit, iki kaş arasında bulunan nefs ile ilişkilendirerek mevzuun aslında üçüncü göz, kalb gözü veya kâmil nefs, diğer bir ifadeyle de insan-ı kâmil ile ilişkilendirilebileceğine değinmiştik.
Not: Zeus farklı lehçelerde Zan, Dan, Dios olarak geçer. Mitolojide adaletin sembolü olarak bilinen Zeus, terazi sembolü ile gösterilir. Çoğu kez davranışlarında diyalektik (ikilem/karşıtlık) olan bir tanrıdır. Zeus’un doğuşuyla ilişkili tüm mitoslarda babadan kaçırılan bebeğin Girit Adası’ndaki İda dağında Dikta adı verilen mağarada büyütüldüğü anlatılır… İsmi görünmez anlamında olan Hades ise, yeraltı dünyasının tanrısı olarak bilinir ve sembolü horoz’dur…
Not: Zeus’un adaletin sembolü olarak terazi ile sembolize edilişine dikkat!.. Terazide aslolan terazi kefelerini (ruh ve beden!) dengede tutan veya terazi iplerini kendinde toplayan halka (“zıtların birliği” mânâsına küllî ruh!) keyfiyetini haiz horoz istinadıdır. Aynı şekilde, diyalektik, diğer bir ifadeyle de ikilem veya karşıtlık üzere oluşuna da dikkat!.. Her şeyin zıddıyla kaim olması esprisi!.. Bunun da, “zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamı”na olan ihtiyacı göstermesi!.. En önemlisi de, İda dağı veya Dikta mağarasında büyütüldüğüne de hassaten dikkat!..
Adaletin adlî tıbbı, adlî tıbbın belirli bir ruh ve fikir sistemi veya dünya görüşünü tedai ettirmesi bir yana, bizzat terazinin, “zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamı”na işaret ettiği söylenebilir. Ayrıca, terazi kefelerinin ruh ve bedenin dengeli bir şekilde geliştirilmesini önceleyen olduğunu ve bunun da, tam orta noktasında beliren topuzun, yani horozun küllî ruhu tedai ettirdiğini de söylemek gerekir. İda dağı ve dikta mağarası esprisi mevzuumuz açısından çok dikkat çekicidir. İda’nın ide’ye ve oradan fikre açılan bir kapı olarak belirmesi bir yana, Dikta’dan bir yönüyle Arapça ve Kürtçe horoz manasında olan Dik’e, diğer bir yandan ise, diktatör, diğer bir ifadeyle de hükümdarlık, dolayısıyla da horoz mevzuuna doğru evrilmesi mümkün gözükmektedir.
Not: Hades… Görünmez olmak… Yeraltı dünyasının tanrısı… Tedaisi, beden; gizli… Mafya (Sicilya)... Kabadayı!.. Horoz!
Not: Hades- Yeni olmak. Sonradan olma. Taze. Yiğit. Genç. Abdest almayı icabettiren hâl. Pislik: 512:  Müstebî- Esir eden… İki nur: 256+ 256= 512: Mezbuh- Kurban edilmiş: 256… İki Kurban: 756+ 756= 1512… Tedaisi, Büyük Doğu-İBDA!
Mehdî Salih Mirzabeyoğlu: 62+ 129+ 322= 513=1512: Beşerî- İnsan hâllerine müteallik. İnsanla ilgili… Tedaisi, “Beşer zekâsının sekreteri İBDA!”
Hades (Hads)- Sür’atle idrak etmek. Zan ve tahmin eylemek. Fikrini, reyini bildirmek: 72: Hads- Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim. Sür’at-i intikal. Ani ve doğru idrâk. Delilden neticeye çabuk varmak… Tedaisi, “İslâma Munatab Anlayış.”
Mütefekkir Mizabeyoğlu: 760+ 332= 1072: Haste- İstenilen, matlub, taleb edilmiş, istenilmiş… Tedaisi, 21. yüzyıl İBDA çağı!
Yezdan- Cenab-ı Hak: 72: Secde… Tedaisi, ledûn ilmi!
 

​Baran Dergisi 558. Sayı