Komşularla sıfır sorun derken hepsiyle kavgalı hale geldik.
İran, Irak ve Suriye… Hepsini karşımıza aldık… Sebebi: Amerika ve İsrail’in Suriye üzerindeki planları.
Şunu başından belirtelim ki, Amerika’nın Ortadoğu’daki politikalarının başında İsrail’in güvenliği gelir; İsrail’in güvenliğinden sonra diğer tercihler sözkonusudur. Dış politika değerlendirmelerimizde bunu baz alırsak yanılmayız.
Şehid Saddam Hüseyin İsrail için bir tehditti.
1967 Arap-İsrail savaşında, İsrail Şam’a girecekti. Fakat Irak birlikleri kilometrelerce uzaktan ve karadan tanklarla gelerek İsrail’i püskürttü ve Golon tepelerine geri itti. Körfez Savaşında İsrail’e Irak’ın fırlattığı Scut füzelerini de biliyoruz.
İran’ın gelişmesi ve İsrail için tehdit oluşturması da istenmez. Her ne kadar İran’ın İsrail ve Batı’ya karşı hiçbir savaşı olmamasında rağmen, yine de İsrail’e tehdit olması istenmez.
Suriye, İsrail’le tek başına savaşacak bir ülke değil ama Batı işbirlikçisi bir rejim de değil. Suriye’de demokratik ve Batı yanlısı bir rejim, İsrail için daha iyi. Hem İran da bir müttefikini kaybetmiş olur.
Türkiye’nin Malatya’ya yerleştirdiği “Füze Kalkanı” İran’la ilişkileri bozdu. “Füzeler Romanya’da Malatya’daki sadece dinleme” deniyor, ama Romanya’daki 4 yıl sonra faaliyete geçecekmiş. Bunu da meclis Bütçe görüşmeleri esnasında bir CHP’li milletvekilinden öğrendik. Ayrıca, Nato’ya yapılan harcamaların da gizli kapaklı olduğunu öğrendik.
Rusya’da işin içinde… Rusya’nın Lazkiye’de askerî üssü olduğu gibi aynı zamanda Ermenistan’da bulunan üssünü de hareketlendirdi.
Suriye ve İran’la gerginlik, Irak’la var olan sorunlar ve Türkiye’nin savaş ortamına girmesi bütün bunlar ekonomiyi de etkiledi. Durgunluk ve işsizlik tehlikesini artırdı. Cari açıkla sürdürülen büyümenin de sağlıklı olmadığı iddia ediliyor ki, iki ucu pis değnek misali. Savaş ortamı da işin tuzu biberi oldu. Son iki aydır ekonomide bir durgunlık söz konusu.
Amerika, Ortadoğu ülkelerindeki sorunlardan da istifade ederek gemisini yürütmeye bakıyor. Avrupa ise ayrı bir yerde varlığını sürdürmek istiyor. Her ikisi de ekonomik krizle boğuşuyor ve kriz kendisini sürekli yeniliyor. Dünyada yeni kutuplar yeni merkezler doğmak üzere.
Suriye deki çatışmaları üç grupda değerlendirebiliriz:
Şiî grup… Batıcı Sünnî-Selefî grup… Gerçek Sünnî grup…
Şu an savaş Şiî(Nusayrî) grup ile Batıcı Sünnî-Selefî grup arasında cereyan etmektedir. Bu iki grup arasındaki çatışmada biz ayrı bir politika belirleyebiliriz. O günün şartlarına göre ve İslâmın önünün açılmasına göre bir değerlendirme olur bu. Bölgedeki baş tehdit İsrail ve Amerika faktörünü ve onların hesaplarını değerlendirmemizin başına alarak yaparız bu tercihimizi. Şu an Şiî bir blok (Suriye, İran, Lübnan ve Irak) oluşturulmak istenmekte ve sünnî diye bizi de Batıcı Sünnî-Selefî gruba dâhil etmek istemekteler. Hâlbuki biz Sünnîyiz ve antiemperyalist bir tavır geliştirmek zorundayız, yani kimsenin kuyrukçusu olamayız.
Uzun vadede tercihimiz ise Suriye’de veya başka bir İslâm ülkesinde Sünnî İslâm devrimidir. Antiemperyalist karakterli ve pazarlıksız Allah Resûlü davası; BD-İBDA İslâma Muhatap Anlayışı. Bu da adım adım gerçekleştirilecek ve hiçbir zaman kaybedilmeyecek bir hedef.
İslâm ülkelerindeki ve dünyadaki hareketlilik ve antiemperyalist mücadelenin bayraktarlığının İslâmcılara geçmesi, BD-İBDA sistemi ve Başyücelik modeline de ihtiyacı ihtar ediyor. Başta Türkiye’de olmak üzere!
ESAM tarafından düzenlenen “20. Uluslararası Müslüman Topluluklar Birliği Kongresi”nde konuşan Ürdün İslâmî Amel Partisi Genel Başkanı Şeyh Hamzeh Mansur şöyle dedi: “Avrupa aralarındaki ihtilaflara rağmen birleşti. AB’yi kurdu. İslâm ülkeleri ne yazık ki böyle bir birleşmeyi gerçekleştiremedi. Bizim önceliğimiz şu olmalı; Müslüman ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarının dayanışması, birlik olması. D-8 Projesi neden fazla ilerleyemedi, çünkü siyasiler arasındaki ilişkiler sıkı değildir. Sivil toplum kuruluşları bu ilişkileri birleştirmelidirler. Müslüman toplulukların sürekli koordinasyon içinde olmaları gerekiyor. Halklar marjinalleşmiş ve halk seçmedikleri kişiler tarafından yönetiliyor. Örnek bir İslâm modeli oluşturulmalı”.
Örnek bir İslâm modeli oluşturulmuştur ve bunun ismi BD-İBDA Dünya Görüşüdür. Tabi önce bunu içimizdekiler idrak etmeli sonra dışımızdakilere idrak ettirmeli. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın Milli Nizam Partisinin Nizamnamesinin İçişleri Bakanlığına verileceği zaman söylediği şu espirili sözün içi doldurulmuş olsa idi bugün daha iyi bir konumda olurduk: “Nizamnameye ne gerek var Büyük Doğu İdeolocya Örgüsünü dilekçemizin arkasına iliştirip verelim.”
Demokratik mücadeleye ve particiliğe kendimizi kaptırıp ideolocya ve model ihtiyacını unutmamız bugün önümüzde bir fatura olarak durmaktadır. Ve bir çok kafa karışıklığının altında da bu sebep yatmaktadır.
Avrupa Birliği hayaliyle birlikte Medeniyetler İttifakı projesi de çöktü. Batı merkezli ve sun’î bu projenin iki sun’î lideri vardı: İspanya başbakanı Zapatura ve TC. Başbakanı Tayyip Erdoğan. Zapatura ülkesinde seçimleri kaybetti ve milliyetçi hükümet medeniyetler ittifakına karşı. Türkiye’de ise Tayyip Erdoğan seçimleri kazandı ama AB üyeliği hayalleri suya düştü ve Irak işgali, Libya işgali ve İsrail’e tepkiler böyle bir projenin olamayacağını ispatladı. Medeniyetler İttifakı ve AB’yi savunmak Zaman Gazetesinden Hüseyin Gülerce gibilere kaldı.
Türkiye Cumhuriyeti komşularıyla sorunlu... Suriye ile düşmanlık tohumları ekti, işi savaş arefesine getirdi. İran’la füze kalkanı mevzuundan kavgalı… Irak’ta ise şiî bir rejim var, Kürt bölgesi ise her zaman tehdit konumunda.
Türkiye’de “muhafakazar hükümet başta var” diye muhafaza ettiği İslâmcı kesim de harekete geçerse rejimin ayakta kalacak hali olmaz. Bunu elbette onlar da biliyor.
Fakat herkes bir şeyler yapmak zorunda ve savaşta beklenmedikler devreye girer.    
 
 
Baran Dergisi 258. Sayı
22 Aralık 2011