Küçücük bir oğlan, öksüz kaldıktan sonra her şeye muhtaç bir hâldeydi. Gelişmemiş kaslardan oluşan vücudunun uzuvları mihaniki biçimde hareket ediyor, çaresizce Floransa'nın tarihî kokusunu teneffüs ediyordu. Doğumundan sonra önce anası, iki sene sonra da babasının vakti doldu. Anlayacağınız, müşkül hayat savaşında korumasız ve de şefkatsiz kalmıştı bu oğlan... Halası Mona Lapaccia öksüze analık etmeye başladı. Altı sene boyunca çocuğa sahip çıktı; fakat bu kederli ve yalnız ruhtan tüten acıyı dindiremedi. Bir gün canına tak etti kadının, gariban ufaklığı sekiz yaşındayken Karmelit Manastırı’na gönderdi. Manastır, çocuğun doğduğu Ardiglione sokağının (Floransa) aşağı kısmındaydı... Fra Flippo Lippi’nin (1406-69) kaç handikaplı bir çocukluk yaşadığını siz hayal edin! Hayattaki bazı şeyler yaşanmadan bilinmez. Bu çocuk, besbelli erken kaybedenlerdendi. Kimsesiz, sefil, günahsız, masum ve pejmürde kılıklı. Fra Filippo budur, tâ ki ondaki az rastlanır bir meziyet fark edilene kadar...

Çocuk Filippo parmaklarının arasında sanki bir şey gizliyordu, sanki bir sihirbazın değneği milimetrik bir halde iki parmağının arasındaydı da, hemen hemen eline aldığı her şeyde, ustaca hünerlerini sergiliyordu, el işlerinde tuhaf bir hâkimiyeti vardı. Manastırın talebelere verdiği ödevler hariç... Ödevlerini yapmak yerine çizim yapmayı tercih ediyordu, böylece bir anlığına da olsa ruhundaki acıları unutuyordu herhalde. Belki de unutmuyordur da, daha esaslı acıları keşfetmesine vesile olacak bir arayıştı onun çizgiye tutkusu... Manastırdaki herkes bu kırılgan çocuğun çizdiği şeyleri görünce şaşırıyordu. Gramerden pek hazzetmezdi Filippo, edebiyata da bayılmıyordu. Manastırın çocukları disipline getirmesi için mühim şeydi ödevler. Arkadaşları, rahipler ve hatta manastırın başrahibi bile Filippo’yu hizaya getiremedi, gerçi halası da denemişti bazı şeyleri anlatmayı; öğütler vermiş, yapması gerekenleri sıralamıştı oğlanın. Filippo bu, dinlemezdi! Ürkek ve yabanî hayvanlara semer vurmak olmaz. Kırılgandı, kırılgandı ama bir şeyi kafasına koydu mu, yapardı! Pençe gibiydi elleri, tuttu mu koparırdı. Ama niyeyse kendi isteği haricinde, başka şeylerle hâkimiyet sağlayamıyordu. Başrahibi illallah ettirmişti sonunda, adam, Filippo resim yapabilsin diye bir sürü imkân sundu. Simone Masaccio tarafından yapılan Carmine Şapeli’ni (burası birçok meşhur sanatçıya ilham vermiştir) seyretmeyi o kadar çok seviyordu ki, hemen hemen her gün orayı ziyaret ediyor, derin hayallere dalıyordu Filippo. Bir gün ustaların yanında bir şeyler çizerek onların gözüne girmeye çalıştı, yeteneğini göstermişti. Çok geçmeden Masaccio’nun ‘Kutsanma’sının yanına papayı tasvir eden bir resim astırdı, kendi eseriydi... Masaccio’nun üslubunu o kadar iyi taklit eden olmamıştı; etraftakiler çocuğun ruhunun Masaccio’nun ruhundan beslendiğini söylemeye başladı. Körpe çocuğun yükselişi bu şekilde oldu.

Tam yıldız onun için parlayacakken hayatının seyrini değiştiren bir şey oldu. Fra Filippo arkadaşlarıyla Marca Anconita açıklarında eğlenip güzelce vakit geçirirken, Mağrip taraflarında korsanların esiri oldular, Berberistan’a götürüldüler. Köle tacirlerinin eline düşüp birer heykel gibi satıldılar. Filippo, efendisinin portresini çizmeyi kafasına koydu, bu fikir, kaderinin ona gülümsemesini sağladı. Rivayete göre Filippo'nun ne efendisi, ne de kendisi gibi esir edilen insanlar hiç resim görmemişti. Filippo, onların gözünde bir nevi kâşif olmuştu. Çok geçmeden efendisine hürmetiyle beraber, birkaç resim sundu, azad edildi.

Kölesine güçsüz kalana dek hayvan gibi davranmak, sonra da öldürmek yerine özgürlük veren isimsiz efendi, Filippo’nun resimlerini acaba ne yapmıştır? Filippo, sanatı vesilesiyle özgür kaldı, sağsalim Napoli’ye gitti. Kartallar yalnız uçar, sanatçılar da öyle!

Birkaç ay Napoli’de kaldı Filippo, burada Kral Alfonso için "tempera" (boya maddesinin tutkallı suyla, genellikle de yumurta akı karıştırılmasıyla elde edilen bir kıvamla yapılmış resim) yaptı. Sonra memleketine, Floransa’sına döndü. Üretmeye devam etti, Sant’Ambrogio rahipleri için altar panosu resmetti. Cosimo Medici bu işi pek beğendi, Filippo bu sayede Medici ailesinin sevgisini kazandı, dost oldular. Ressam, Cosimo’nun Venedikli Papa IV. Eugenius’a hediye ettiği eserlere de imza attı. Küçük ve birçok parçadan oluşan eserlerle, papanın teveccühünü de kazanmış oldu Filippo.

Sanat tarihi kitaplarında Filippo'nun kadınlara düşkün olduğu yazar. Bir kadını elde etme arzusuna kapıldıysa, elinde avucunda ne varsa verirmiş. Cosimo, bu hususta ona yardım etmek istemiş, aralarında husumet çıkmış. Hatta Cosimo, Filippo’yu arzularını terbiye etmeyi öğrensin diye bir yere kilitlemiş. Filippo ise mahpus kaldığı yerde çarşaftan halat yapıp kaçmış. Cosimo sonrasında Filippo'yu sevgi ve nezaketle yola getirmeye denemiş, aralarındaki tatsızlık ortadan kalkmış ve sanatçıyı biraz olsun yola getirmiş.

Filippo, Fiesole'deki Santa Maria Primerana kilisesi için Meryem'e Müjde isimli bir pano resmi yaptı. Hıristiyan inancına göre Meryem'e müjde hâdisesi şöyledir: "Tanrı'nın habercisi Cebrail, Meryem'in yanına gider ve Tanrı'nın onun yanında olduğunu, bir de İsa adında çocuğa gebe kalacağını söyler." Aynı “hâdise”, Leonardo da Vinci tarafından da "resmedilmiş". Filippo, yine Hıristiyanlar için mühim şahıslar olan Aziz Benedictus ile Aziz Bernard'ın hayatlarından sahneler içeren resimler de yaptı. Bunlar sanatçının ehemmiyetli yapıtlarıymış...

Filippo, Floransa yakınlarındaki Prato'da aylarca kaldı, burada da birçok iş yaptı. Meryem figürü için Prato’daki manastırdan kadın model istedi, din adamları Filippo'nun bu talebini duyunca ayaklandı. Önce reddettiler, sonra bir şekilde razı oldular... Filippo'nun kadına düşkünlüğünden bahsetmiştim, Lucrezia isimli rahibeden bir çocuğu oldu... Kadın, Filippono adında bir oğlan doğurdu. Çocuk da babası gibi meşhur ve başarılı bir ressam oldu. Baba, oğlana sanatta başarılı, diğer sahalarda mahzun, pişmanlıklarla dolu bir hayat ve 300 Duka bıraktı. Çocuk yetenekliydi, babasının hatırına da elinden tutuldu ve zarif eserler resmetti.

Filippo’nun ölümü Cosimo Medici ve Papa Eugenius'u üzdü. Medici, Filippo'nun naaşını memleketine, Floransa’ya taşımak istedi, ressam orada doğmuştu, mezarının orada olmasını istediler. Spoletolu insanlar buna müsaade etmedi, zaten dönemin birçok sanatçısının mezarı Floransa'daydı. Nihayetinde Lorenzo istediğini alamadan buradan döndü.

Medici Bankası Flippo'ya bir kıyak daha yaptı, sanatçının mezar taşına antik harflerle şu nükteyi yazdırdılar:

"Resmin şöhretli ismi, ben Filippo

Hiçliğe vardım işte, bilinmez oldu elimin zarafeti.

Zanaatkâr parmaklarımla renge can vermiştim

Yaşayanları kandırdım rengin özlenen sesiyle

Konuşan figürlerimle sükûnet bulan doğa itiraf etmişti

Benim hünerlerime denksin sen demişti.

Önceden bir avuç toprakta yatarken

Lorenzo Medici bu mermer mezara koydu beni"

Angelo Poliziano

Baran Dergisi 704.Sayı