Batı emperyalizmi ve onun yerli uşaklarının Türkiye’de kurmuş olduğu, karakterinin aslî rengini İslâm düşmanlığından alan oligarşik düzen unsurları ve bu düzenden nemalanan, kendi kimliğini nasıl tarif ederse etsin statükocular ile Müslümanların soylu kavgası, Hicrî 1441’in eşiğinde, şiddetlenerek sürmektedir.

Senelerdir türlü provokasyon, emniyet, yargı ve medya marifetiyle akla hayale gelmez en alçak yollara tevessül edilerek baskılanmaya, sindirilmeye, tavsatılmaya ve yıldırılmaya çalışılan bu mücadele, karşısına çıkan tüm bu menfilikleri de lokomotifinin cehennem ağzı kazanına yakıt yapmasını bilmiş ve tıpkı dün olduğu gibi bugün de hızına hız katarak yoluna devam etmektedir. 

Devletin bütün imkânlarını kullanarak senelerdir saldırdıkları hâlde, Büyük Doğu-İbda’yı Anadolu’dan kazımak şöyle dursun, bilâkis daha da kökleştiğini görmenin lâik, Kemalist, Batıcı, liberal, kapitalist ve statükocu (Türkiye’de bunların topu bir cephede) çevrelerde ne çapta büyük bir hayal kırıklığı ve yılgınlığa sebeb olduğunu biliyoruz.

Bilhassa son birkaç yıldır 5816 sayılı kanunun yeniden kıyma makinesi gibi mücadelemiz karşısında devreye alınması boşuna değildir. “Göz hasmını tanır” icabı, gelenin biz olduğunu görüyor; fakat fikir ve aksiyon planında Büyük Doğu-İbda karşısına iş ve eserle çıkamadıklarından, İstiklâl Mahkemelerinden beri âdet edindikleri üzere, çıkarttıkları uyduruk kanunların arkasına sığınmak suretiyle varlıklarını idame ettirmeye çalışıyorlar. 

Bugüne dek bön bir hayranlıkla Anadolu’ya sokmaya çalıştıkları Marksizm, Kapitalizm, Sosyalizm, Faşizm, Nazizm gibi İslâm dışı ve düşmanı fikir ve psikolojilerden bir kısmı çoktan ölmüş, hayatta kalanları ise hasta yataklarında can çekişip, son günlerini sayarken, Büyük Doğu-İbda eliyle yenilenen anlayış aynasında İslâm, fert ve toplum meselelerinin yegâne çözüm odağı, solmaz pörsümez yeni olarak her dem taze bir şekilde, ışıl ışıl parlamaya devam ediyor.
***
“Kanunların arkasına saklanıyorlar” dedik ya, bu bahsi biraz açalım. Büyük Doğu ideolocyasının mimarı Üstad Necib Fazıl’ın, 30 küsur sene evvel Beyrut’ta yayımlanan “Put Adam” isimli eseri, geçtiğimiz Ağustos ayında ilk kez Türkçe yayımlandı ve daha Eylül ayını görmesine bile müsaade edilmeksizin hakkında 5816 sayılı kanuna muhalefet suçundan başlatılan soruşturmaya esas olmak üzere; tüm nüshalarının 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 25. maddesi uyarınca el konulmasına, dağıtım ve satışının yasaklanmasına karar verildi.

Batıcı, lâik ve Kemalist rejim gardiyanlarının, Türkiye’nin gerçek bir yakın tarih muhasebesine girişmesi ve bunun neticesi olarak da senelerdir milletimizin maddî değerlerini sömüren, ruhî değerlerini ise katleden zümreyi tepelemesine yol açması endişesiyle panik hâlinde harekete geçmesi ve kanunları alışık olunmadık bir süratle lehlerine olacak şekilde işletmeleri anlaşılabilir. Bilmiyorum ne kadar fark edildi ama toplatma kararı çıkana kadar herkesin bedahet hâlinde Üstad Necib Fazıl’ın olduğunu bildiği bu kitabın üzerine adeta sükût külü dökülerek gündeme gelmemesi için azamî derecede gayret sarf edildi. 

Tekrar edecek olursak, oligarşik düzenin başat unsuru karanlık sermaye ve onların tetikçiliğini yapan medyanın, bu eser vesilesiyle Türkiye’de bir yakın tarih muhasebesinin başlaması ve bunun da nihayetinde hakiki bir hesablaşma çığırını açmasından korkarak bu şekilde davranması, gerçekten de anlaşılabilir. Nihayetinde “devrim kanunlarıyla” eşgüdüm içinde kurgulanan oligarşik düzen, tek partili dönemden çok partili siyasî düzene geçilmesinden beri varlığını 5816 sayılı kanunun arkasına saklanarak sürdürüyor. Sustular, panik hâlinde suç duyurusunda bulundular ve Türk yargısı da “her zaman” olduğu gibi müthiş bir süratle işleyerek, mesnetsiz iddialarla eser hakkındaki hükmünü verdi ve toplatma kararı çıkarttı.
***
Onlar, kendi adlarına doğru olanı yaptı ve Büyük Doğu-İbda karşısındaki acziyetlerini bir kez daha tescillediler. Peki ya senelerdir Büyük Doğu ve Necib Fazıl’ın pazarlamacılığını yapan, siyasetten medyaya kadar geniş bir sahada faaliyet gösteren işportacı zihniyetliler ne yaptı? Buradaki samimiyete dikiz! Müslüman Anadolu’nun meşruiyet dairesinin merkezindeki mihrak şahsiyet Necib Fazıl ve mihrak fikir Büyük Doğu’yu dilinden düşürmeyen, hakkında kitaplar yazan ve bu kaynaktan kendisine meşruiyet devşiren; fakat tüm bunları dillendirirken diğer yandan mevcut düzenden nemalananların dili bir ânda lâl oldu. 

Senelerdir işitiriz… “Büyük Doğu sizin tekelinizde mi?”, “Üstad yalnız sizin Üstadınız mı?” diye, devre devre birileri çıkar ve İbdacılara bu minvalde lâf atar. Esasında doğrudur, ne Büyük Doğu bizim tekelimizdedir, ne de Üstad Necib Fazıl yalnız bizim Üstadımızdır; fakat samimiyetin taklidinin gayr-ı kabil olduğu ân geldiğinde, her seferinde meydanda bir tek İbda kalıyor ve işportacılar tıpkı fareler gibi sıvışıyorsa, o zaman kusura bakmayacaksınız. Hele bunlar içinden, “ ‘Put Adam’ın müellifi zaten Üstad Necib Fazıl değil ki…” yalanını kendilerine mazeret olarak öne süren öyle keleşler var ki, onların vaziyeti, bu eseri gizlemek kendileri açısından varlık yokluk meselesi olan 3000 aile ve yalnız üç maymunu oynayanlardan da beter. 

Neyse, araz bir kez daha asıl olanın ortaya çıkması, görünmesi noktasında üzerine düşeni yerine getiriyor ve haykırıyor: YÜRÜYEN BÜYÜK DOĞU, İBDA’dır. 

Görüldüğü üzere, “Put Adam” eserinin yayınlanması bize yaradığı gibi, toplatılması da bize yarıyor. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun geliştirdiği, öldürmek üzere üstüne sıkılan kurşunu bile gıdaya tahvil ederek, bünyenin beslenmesine, güçlenmesine vesile kılan sır!

“Put Adam” eseriyle alâkalı iktidara da bir parantez açmakta fayda var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “76 milyon hep beraber Büyük Doğu’yu inşâ edeceğiz” diyor, sonra kendi iktidarı döneminde Büyük Doğu’nun müellifi Üstad Necib Fazıl’ın eserine toplatma kararı çıkınca da sükûtun ardına geçip oturuyor. İyi ama niçin böyle yapıyor? Burada iyi niyetimizi muhafaza ederek yahut etmeyerek muhtelif niyet okumaları yapmaya tenezzül edecek değiliz. Yalnız şunu da söylemeden geçmeyelim; Oligarşik düzen unsurları ve onların dümen suyunda yaşayan Homongolos Kemalistlerin Erdoğan’dan, “Put Adam” eserinden ve Necib Fazıl’dan nefret ediyor olmalarının müşterek paydası, İslâm düşmanlığıdır.

Üstad Necib Fazıl’ın Türkçe yayınlanması Hicrî 1440 senesine nasib olan eserine toplatma kararı çıkartılmasına bigâne kalmak, FETÖ’den dolan boşluğu doldurmak üzere yabancılarla yeni projeler çerçevesinde hareket eden ve şimdilerde yeni planlarını uygulamaya koymaya ve böylelikle Erdoğan’ın altını oymaya çalışan oligarşik düzen unsurlarının bekâsına hizmet eder. Bunu Menderes anlamamakta ne kadar direttiyse, Erdoğan da anlamamak için ondan az gayret sarf etmiyor ne yazık ki.
***
Eylül, Ekim ayları gibi yeniden dış destekli bir iç karışıklık tezgâhlandığı, son zamanlarda sıkça kulağımıza çalınıyor. Aslı astarı var mı, yok mu meçhul olmakla beraber, Gezi, 15 Temmuz gibi ya da ne şekilde olursa olsun, böylesi bir girişim karşısında bu sefer sokaktaki “şuursuz” sivil yahut asker üniformalıyla vakit kaybetmeyeceğimizin, Batıcı oligarşik düzen unsurlarının karargâhları ve kendisini nasıl tanımlıyor olursa olsun bu düzenden nemalanan statükocuların, hâsılı kelâm kuklalardan ziyade kuklacılar kimse hepsinden birden, bir asrı aşkın bakiyenin hesabını sormakta tereddüt etmeyeceğimizin, bu süflî düzeni, bütün molozu ve cürufuyla beraber başlarına geçireceğimizin bilinmesini isteriz!
***
Dışarıda bütün müesseseleriyle iflâs etmiş bir dünya düzeni ve siyasî, iktisadî, içtimâî bakımdan çöküş istikâmetine yönelmiş bu düzenin banisi emperyalist devletler; içerideyse adeta “son kale” hükmündeki 5816 sayılı kanunun hisarları arkasında, muvazaacı ve mevcut düzenden nemalandığı için statükocular eliyle beslenerek hayatta tutulmaya çalışılan lâik, Kemalist, batıcı düzen! 

Rezil, insafsız, sapkın ve zalim bir çağda, ruhî bakımdan “modern” bir şekilde bütün bir insanlığa Engizisyon işkencelerinin reva görüldüğü dünyamız yeniden can bulmak için, “Çağlarüstü Mutlak Fikir” ile şereflenmek için bizi bekliyor! 

“Put Adam” düzenini yıkacak ve gasb edilen “yaşanmaya değer hayat hakkımızı” söke söke geri alacağız!


Baran Dergisi 659. Sayı