İsrail’in Mescid-i Aksa’yı kapatması ve oradaki Filistinlilere saldırmasındaki maksat nedir?

İsrail’in şu anda yapmak istediği şey, 2015 Eylül’ünde gündeme getirdikleri Mescid-i Aksa’yı paylaştırma planını uygulamaya sokmaktır. Siyonistlerin Mescid-i Aksa’yı tamamen yıkma projeleri ve planları var; fakat bu çok tepki getirecek diye farklı bir projeyi uygulamaya sokmak istediler. Bu da Mescid-i Aksa’nın Yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırılmasıydı. Bunun için 2015 Eylül’ünde bir yasa tasarısı gündeme getirmişlerdi; fakat buna da Filistinler tarafından sert bir şekilde tepki gösterildi. Filistinliler buna müsaade etmeyeceklerini beyan ederek, Kudüs İntifadası adı verilen bir direniş başlattılar. Siyonistler, Mescid-i Aksa’nın paylaştırılması projesini rafa kaldırmış gibi görünmelerine rağmen amaçlarından vazgeçmediler. Bugün de bu amaçlarını uygulamak için harekete geçtiler. Yahudilerin de Mescid-i Aksa üzerinde hakkı olduğunu iddia etmek ve ispatlamak için zaten uzun süredir çalışmalar yapıyorlardı. Müslümanların girişlerini zorlaştırmak istiyorlardı. El Halil’deki Hazreti İbrahim Camii’nde yapmış oldukları uygulamanın bir benzerini yapmak istediklerini görüyoruz. Orada da aşağı-yukarı aynı şeyleri yapmışlardı; giriş-çıkışlara dedektör koymuşlar ve tıpkı bugün Mescid-i Aksa’da yaptıkları şeyleri yapmışlardı. Müslümanlar bunların aynısını Hazreti İbrahim Camii meselesinde tecrübe ettikleri için Siyonistlerin buradaki maksadının ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu sebeple her ne pahasına olursa olsun Mescid-i Aksa’nın giriş-çıkışlarına bu cihazların yerleştirilmesine karşı direniyorlar. Şu anda Müslümanların bu cihazların yerleştirilmesini engellemek için yoğun bir çabası var. Yani anlayacağınız; Siyonistlerin iddia ettiği gibi, bu cihazların yerleştirilmesinin güvenlik kaygısıyla uzaktan yakından alâkası yok, tamamen Mescid-i Aksa’nın paylaştırılması projesinin icrasına yönelik bir uygulama.

Bugün İsrail geri adım atarak dedektörleri kaldırma kararı aldı. Bu adım herhangi bir değişikliğe sebep olur mu?

Değişen hiçbir şey yok. Dedektörleri kaldıracaklarını açıkladılar; ama yerine termal kameralar yerleştiriyorlar. Dedektörlerle aynı gayeye matuf şekilde bunu yapıyorlar. Siyonistler bunu her zaman yapar; başlangıçta dedektörleri kabul ettirmek için uğraşırlar, bunda tepkiyle karşılaşınca bir doz aşağıya düşürerek kameralarda karar kılarlar. Siyonistlerin siyaset anlayışı her zaman böyledir; ölümü gösterip sıtmaya razı ederler. Şartlarını asgari düzeyde de olsa kabul ettirmeye çalışırlar. Bu kameralarla Mescid-i Aksa’ya giren Müslümanları sıkı bir takibe almak istiyorlar. Bunların da amacının bu olduğunu Müslümanlar bildiği için kameralara da razı olmadılar; dedektörlerin kaldırılmasına rağmen sabah namazını Mescid-i Aksa’nın kapılarında kıldılar. Bu mücadele devam edecek; Müslümanlar Siyonistleri kameraları yerleştirmekten de vazgeçirmeye çalışacaklar.

Amerikan başkanlık seçimleri öncesi Trump’ın en dikkat çeken vaadlerinden birisi İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyacağını söylemesiydi. İsrail’in bugün göstermiş olduğu cüretin sebebi Amerikan başkanı Trump’dan aldığı cesaret olabilir mi?

İsrail, fiili olarak Kudüs’ü başkent ilân etti. Bu husus Amerika’nın bu fiili durumu tanımasıyla alâkalı bir şey. Fakat bugüne kadar bunu tanıyan sadece birkaç küçük ülke var. Amerika’nın bunu kabul etmesi durumunda, İsrail ciddi bir elde edeceğini düşünüyor. Amerika Trump’ın bu vaadlerine rağmen Kudüs’ü başkent olarak tanımadı. Son olaylar doğrudan bununla alakalı olmasa da İsrail’in bundan cesaret aldığı doğrudur. Kudüs’ün başkent olarak kabul ettirilmesinden ziyade, bu hadiseler, Mescid-i Aksa ile alâkalıdır, Mescid-i Aksa’nın Yahudiler ile Müslümanlar arasında paylaştırılması ile alâkalıdır. Tabiî Siyonist İsrail rejimi Mescid-i Aksa’da istediğini elde ederse, bu durum Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını da kolaylaştıracaktır ve Amerika vaadini gerçekleştirmekte rahat hissedecektir.

Körfez’de yaşanan kriz ile İsrail ve İsrail’in Mescid-i Aksa’da yapmak istedikleri arasında doğrudan bir bağlantı var mı?

Her şeyden önce Katar’a bu ablukanın uygulanmasının arka planındaki sebebe baktığımız zaman birinci derecede rol oynayan şeyin Katar’ın Filistin direnişine ciddi derecede destek vermesi olduğunu görürüz. Tek başına bu dahî İsrail ile Körfez krizi arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmaya yetiyor. Katar’a abluka uygulanmasının en önemli sebebi Katar’ın Filistin direnişinin siyasî liderlerine her türlü imkânı sağlaması, kucak açması ve Gazze’nin yeniden imarı konusunda en fazla desteği vermesi. Bundan en başta İsrail’in en büyük destekçisi olan Amerika rahatsız oldu ve Körfez’deki ülkelere talimat verdi, bunlar da abluka uyguladılar. Yani İsrail ile Katar’a uygulanan abluka ve İsrail’in Mescid-i Aksa konusunda cüretkâr davranması arasında irtibat var. Dikkat ettiyseniz, İsrail sorunlu bir sürecin oluşmasını kolladı ve harekete geçti. Ne zamanki İslâm dünyasında bu tür sorunlar ortaya çıkıyor, İsrail etimizden bir parça daha koparmak için harekete geçiyor. Kudüs ile, Mescid-i Aksa ile ve Yahudileştirme planlarıyla ilgili adımlar atıyor. İsrail, Körfez krizinden sonuna kadar istifade etmeye çalışmaktadır.

Senelerdir bölge ateşler içinde yanmasına rağmen İsrail, hiç sesini çıkarmıyor ve köşesinde ellerini ovuşturarak bekliyor. Mescid-i Aksa planlarını icra etmek için zamanı mı kolladılar, yoksa bu şartların oluşmasını mı sağladılar?

Bunlar için planlarını her dâim hazır tutuyorlar ve şartların oluşmasını bekliyorlar. Havanın sisli olacağı dönemleri kolluyorlar ve istifade ediyorlar. Katar ablukası özellikle Arap dünyasında ciddi bir krizin yaşanmasına sebep oldu ve İsrail de hazır olan planlarını icra etmek için bu krizden istifade etti.

Müslümanların bu meseledeki tepkisi hususunda ne düşünüyorsunuz? Gereken tavır sergilenebiliyor mu?

Bu mevzudaki belki de en ehemmiyetli mesele Müslümanların tepkisi. Çünkü gereken tepki gösterilmediği takdirde Siyonistler kendilerine daha fazla güvenerek daha cüretkâr tavırlar sergileyeceklerdir. Son olayların ardından İslâm dünyasında takdire değer bir tepki gösterildi; ama bunu belli bir döneme münhasır kılmamak lâzım. Mescid-i Aksa’ya ve Filistinli Müslümanlara sahip çıkma konusunda duyarlılığın sürekli devam etmesi lâzım; çünkü bu sadece Filistinlilerin meselesi değil, tüm Müslümanların meselesidir. Mescid-i Aksa’ya yönelik tehdit bir kereye mahsus değil, her dönem devam eden bir durum. Aslında bu duyarlılığın ve tepkilerin Mescid-i Aksa’nın Siyonist işgalden tamamen kurtarılması gayesine matuf sergilenmesi gerekmektedir. Çünkü dedektörlerin kaldırılması yahut yeni yerleşim yerleri kurulmasıyla alâkalı tepkiler bir kere gösterildiğinde Siyonistler asgari kârla ayrılmaya bakar; fakat nihâi hedeflerinden asla vazgeçmez ve ne koparırsak kârdır gözüyle bakarlar. Şartlar biraz daha uygun vaziyete gelince ve biraz daha güçlü hâle geldiklerinde yeni bir hamle yapar, yeniden harekete geçerler. Bu fırsatı onlara vermemek için tepkilerin sonuna kadar devam etmesi gerekir.

İsrail bu coğrafyada bulunduğu müddetçe Müslümanlar her dâim bir tehdit altında olduklarını bilecekler ve İsrail’in bu coğrafyadan sökülüp atılması için çalışacaklar diyorsunuz.

Elbette gayenin bu olması gerekiyor. İsrail her dâim bir tehdit ve tehlikedir. İsrail İslâm coğrafyasının kalbine saplanmış bir hançerdir. İslâm coğrafyası bu hançeri çekip çıkarmadığı müddetçe bundan önce olduğu gibi gelecekte de bu acıları çekmeye devam edeceğiz. Siyonistler ellerine geçen her fırsatı değerlendirmek istiyor. Bunu sona erdirmek için bu Siyonist tehdidi tamamen ortadan kaldırmanın yolunu aramak, bunun için çalışmak lâzım.

Bunun yapılabilmesi için İslâm coğrafyasındaki kesretin de sona erdirilmesi gerekiyor; bu nasıl sağlanacak?

Esasında Siyonistlerin burada varlığını devam ettirebiliyor olmasının sebebi de sorduğunuz soruda… İslâm coğrafyasındaki dağınıklık “İsrail niçin burada?” sorusunun cevabıdır. Müslümanca bir anlayış ve Müslüman kimliği merkezinde bir ittifak tesis edilemediği müddetçe Siyonistlerin buradan sökülüp atılması zor. İslâm coğrafyasında Müslümanlar etnik kimlikler üzerinden bölünmüş ve parçalanmış vaziyette. İnsanımız emperyalizmin dayatmış olduğu bu siyasî ve içtimaî sınırları esas alıyorlar; ilk olarak bu anlayışın yıkılıp yerine Müslümanca bir anlayışın yerleştirilmesi gerekiyor. Fikri olarak bu engeli aşmamız gerekiyor. Bunu aşabilirsek emperyalizmin dayatmaları da kademeli bir şekilde etkisiz hâle getirilecektir. Avrupa ülkeleri de küçük küçük parçalara ayrılmış durumda; fakat sınırlar zamanla etkisiz hâle getirildi. Biz de bunu başarabilir ve Müslümanlık kimliği merkezde olmak kaydıyla hareket edebilmeyi öğrenebilirsek Siyonist işgalcinin de sonu gelecektir.

Bu anlayışın yerleşebilmesi için birisinin veya birilerinin öncülük etmesi gerekmiyor mu?

Herkes birilerinin öncülük etmesi gerektiğini söylüyor ve bekliyor. Bu yönde beklentinin olduğu en önemli güç Türkiye. İslâm coğrafyası Türkiye’yi gözlüyor. Biz de ümit ediyoruz ki, Müslümanların bu beklentisi boşa çıkmaz, içteki sorunlarımızı bir an önce aşarak bu öncülük misyonunun gereğini yerine getirebiliriz.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 550. Sayı