Haydar Karaalp Kimdir?
Haydar Karaalp, Ankara Üniversitesi’nde İletişim/Gazetecilik eğitimi aldı. 2013 yılında Anadolu Ajansı Dış Haberler Editörlüğü’nde çalışmaya başlayan Karaalp, 2014 yılının sonlarına doğru geldiği Irak/Bağdat’ta gazeteciliğini sürdürmektedir.  
 
Irak’taki protestolarda Şiî ve Sünnîler arasında gerginlik olduğu, Irak’ın bir iç savaşa doğru sürüklendiği konuşuluyor. Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Protestolar aslında Irak halkının farklı katmanlarını; yani Şiîleri ve Sünnîleri birleştirdi diyebiliriz. Bu mânâda Sünnîler ve Şiîler arasında bir iç savaş belirtisi yok şu anda, zaten bunun için bir sebep yok. Tam tersine 16 yıllık Şiî iktidarının başarısızlığını, Şiî nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki insanlar protesto ediyor ve Sünnîler zaten buna destek veriyorlar. O yüzden Irak’taki Sünnî ve Şiîleri birleştiren, Irak ulusal kimliğini yeniden gündeme taşıyan ve güçlendiren bir protesto dalgası oldu bu.

Mesela Bağdat’taki gösterilere Musul, Salahaddin, el Anbar gibi Sünnî vilayetlerden gelen insanlar da var ve sokaktaki insanlar, bunun mezhep üstü bir protesto olduğunu vurguluyorlar sürekli olarak. Özellikle hem Şiî, hem Sünnî Arap nüfusunu barındıran Bağdat’ta bunu büyük bir rahatlıkla görebiliyoruz. Açılan pankartlar ve atılan sloganlar yıllardır ülkeyi kemiren mezhepçiliğe karşı ve az önce de bahsettiğim gibi, Irak ulusal kimliğine yeniden dönüş bilinci var halkta. Bunu da sistemin yıllarca iç savaş yaşattığı o acı günleri unutmak isteyen ve o günlere dönmek istemeyen gençler yapıyor. Bu protestolarda “mezhepler üstü” söylemini geliştirmek isteyen de aslında ülkenin genç nüfusu. 38 milyon olan Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 28’i gençlerden oluşuyor ve protestolarda da aslında ön planda olanlar bu gençler. 

Protestolarda Şiî mollalardan olan Ayetullah M. Bakir el Hakim’in Necef’teki türbesinin yakılması, Arap Şiîlerle Sünnîler arasındaki gerginlikten mi, yoksa Arap Şiîlerle İran arasındaki düşmanlıktan mı kaynaklanıyor? 
Türbeyi ateşe verenler Şiî, Bakir el Hakim de zaten Şiî; ancak oradan aldığımız bilgilere göre, türbenin bulunduğu külliyeyi koruyan korumalar göstericilere ateş açtılar. Yani ilk başta kendileri saldırıyorlar oradaki protestoculara ve çok sayıda insanın hayatına kıydılar. Türbenin içinde bulunduğu külliyeden açılan ateş sonucu orada bir kavga ve çatışma çıktı. Bu çatışmalar 2 Aralık Pazartesi akşamına kadar devam etti. Türbe civarında bulunan göstericiler arasından çok sayıda insanın hayatını kaybettiği söyleniyor. Türbe, gösteri alanlarının yakınında bulunuyor. Korumalar orada, türbede bir protesto yapılacağından endişe edip protestoculara saldırıyorlar ve şu an Necef halkıyla oradaki korumalar arasında, iş biraz düşmanlığa dönmüş durumda. Öldürülen Necef halkı ve aşiretler, evlatlarının kanı yerde kalmasın diye evlatlarını öldürenlerin kendilerine teslim edilmesini istiyorlar. O yüzden şu an Necef’te, Necef halkı ve aşiretler ile türbeyi koruyanlar arasında bir müzakere süreci başladı ve devam ediyor. Bu da Necef için tabiî tehlike çanları demek, Şiî’nin Şiî’ye karşı savaşı demek aslında bu; belki başlangıcı olur.

Irak’ta İran’a karşı ciddi bir tepki söz konusu. Geçtiğimiz günlerde İran’ın Necef Başkonsolosluğu protestocular tarafından iki kez ateşe verildi. Bu hadise hakkında yorumunuz nedir?
İran’a yönelik tepkiler ilk kez bu kadar açığa çıktı Irak’ta. Özellikle Şiî nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney kentlerinde Şiî İran’a karşı büyük tepkilerin ortaya çıkması aslında çok dikkat çekici ve önemli. Irak’ta, İran’ın askerî ve siyasî hegemonyası protesto ediliyor aslında ve yoğun olarak Şiîler tarafından protesto ediliyor. İran’ın işi artık hakikaten Irak’ta zor. Eskisi gibi değil. Çünkü İran için büyük bir sürpriz oldu bu. Bu kadar geniş çaplı, bu kadar üs perdeden protesto edilmek, İran için bir şok etkisi mahiyetinde olsa gerek. Irak Şiîliğinin merkezi ve sembol kenti olan Necef’te, İran Başkonsolosluğu’nun iki defa ateşe verilmesi, İran için düşündürücü bir durum. Bu durum Şiîlerin bir diğer sembol kenti olan Kerbela’da da yaşandı. Burada da konsolosluk iki kez ateşe verildi. Bu normal bir yerde olsa belki üstünde durulmaz; fakat Şiîliğin merkezi olan kentlerde İran’a yönelik tepkinin bu kadar yüksek olması, aslında İran’ın Irak’ta ne kadar zor bir duruma düştüğünü gösteriyor.

İran’ın, Irak’taki siyasî sisteme yıllardır süren müdahalesi ve dizayn etme çabaları hiçbir netice vermedi; yani halka dönük bir faydası olmadı İran’ın bu müdahalelerinin. İster başbakanın, ister devlette önemli mevkilerde olan yetkililerin atanması, hep İran’ın müdahaleleriyle ve birtakım dokunuşlarıyla gerçekleştiriliyordu. Bunun da aslında halkta bir karşılığı olmadığını ve sokakta bir patlamaya sebep olduğunu gördük. Özellikle ülkede Şiî iktidarın hâkim olmasına rağmen Şiî vilayetlerdeki insanlar hâlâ açlık sınırında yaşıyorlar ve gençlerin önemli bir kısmı işsiz; ayrıca devleti kemiren yolsuzlukların da faturasını gene bu insanlar ödüyor. Bu durum artık halkın canına tak etti. Bu, İran’ın eliyle kurulan Şiî iktidar düzenine karşı bir başkaldırıdır.

Malûm, Abdülmehdi istifa etti; fakat protestolar hız kesmeden devam ediyor. Halk tam olarak ne istiyor?
Abdülmehdi’nin istifa etmiş olması protestoları dindirmedi ve dindirmeyecektir. Bu istifa ile protestocuların yalnızca bir talebinin yerine gelmiş olduğunu söyleyebiliriz. Sizin de malûmunuz, protestocular bütün bir düzene karşı çıkıyorlar, başarısız olan bu iktidar düzeninin ve hemen hemen iktidarda bulunan herkesin değişmesini istiyorlar. Abdülmehdi istifa etti; ancak iki aydır sokağı dolduran insanların çağrılarına kulak asmadı aslında. Dinî merci olan Sistani’nin çağrısı üzerine istifa etmek zorunda kaldı ve bunu da istifa mektubunda açık açık söyledi. Bu da aslında halkta, sokakta bulunan protestocularda ciddi tepkiler uyandırdı. “İki ayı aşkın bir süredir hükümetin ve başbakanın istifasını istiyoruz; ancak buna kulak verilmedi, dinî merciinin bir çağrısıyla başbakan istifa ediyorsa, bu iyi bir durum değil.” dedi halk. Halk bütün iktidarın değişmesini istiyor, yolsuzluk yapanların yargılanmasını istiyor. Göstericileri öldürmekle suçladıkları Abdülmehdi’nin ve diğer askerî yetkililerin de mahkemelerde yargılanmalarını istiyor.

Bundan sonraki süreçte Irak’ta neler yaşanacağını düşünüyorsunuz? Öngörüleriniz nelerdir?
Bundan sonraki tablo çok iç açıcı görünmüyor; fakat net bir şey söylemek de zor. Belirsiz bir sürece de girildi aslında. Irak şu an tamamen bir siyasî krize kapı aralamış durumda. Başbakan istifa etti, ömrü sadece bir yıl süren bir hükümet gitti, gidecek. Bu da yeniden bir başbakan seçme ve hükümet kurma sürecinin başlaması demek; ki Irak’ta bu kolay olmuyor. Abdülmehdi’nin bile seçilmesi neredeyse altı ay sürmüştü. Şiî partiler Irak’ta her ne kadar çoğunluğu elde etseler de, aralarında hiçbir zaman bir başbakan seçme hususunda konsensüs sağlayamamışlardır. Hele ki halkın sokaklarda olmasını ve bu kadar yoğun bir tepkiyi de göz önünde bulundurursak, Şiîlerin kısa zamanda bir konsensüs sağlamaları ultra zor bir durum. Kaldı ki Şiîler aralarında anlaşıp yeni bir başbakan belirleseler dahi, artık sırtlarını dönemeyecekleri bir emrivaki var; o da sokak. Sokak, Şiî partilerinden veya herhangi bir başka partiden bağımsız bir kişinin hükümete başkanlık etmesini istiyor. Ulusal bilinci güçlü olan, vatanını seven bir başbakan istiyor. İnsanlar artık sadece İran’la ilişkilerini geliştirip, diğer ülkeler de sırtını dönen bir başbakan istemiyorlar. Komşu, bölgesel ve dünya ülkeleriyle; hasılı bütün ülkelerle dengeli ve Irak halkının çıkarlarını gözeterek ilişki kurabilen bir hükümet başkanı istiyorlar. O yüzden Şiîler her ne kadar aralarında bir aday belirleseler de, artık sokak da göz ardı edilemeyecek ve sokağa da sormak gerekecek. Sokağı yok sayıp yollarına devam edebilmeleri biraz zor görünüyor. 

Yeni başkanın kim olacağına dair konuşulan bir şeyler var mı Irak’ta?
Başbakanlık için ismi geçen beş-altı kişi var; ancak sanırım hiçbirinin şansı yok. Hepsi daha önce denenmiş ve bakanlık, başbakanlık gibi muhtelif görevlerde bulunmuş kişiler bunlar ve sokakta bir karşılığı olmayan insanlar. Irak’ta hakikaten zor bir siyasî sürece girildi. Sokağın dediği mi olacak, yoksa siyasî partilerin oluşturacağı ve belki ayları bulacak olan ittifakın neticesinde mi bir başbakan ve hükümet ortaya çıkacak; bu aslında derin bir tartışma konusu şu an…

Kimin geleceği meçhul; fakat yeni gelecek olan başbakanın da işi zor olacak… İstifa eden Abdülmehdi’nin başbakanlığının ömrü bir sene oldu ve daha üç senesi daha vardı. Bu gelen yeni başbakan kalan üç seneyi mi tamamlayacak, yoksa ülkeyi erken seçime mi hazırlayacak; bu birinci sorun. İkinci karşılaşacağı sorun; sokağın taleplerini getirmesi veya getirmemesi olacak ve bunu belirli bir zaman diliminde yapması gerekecek. Çünkü sokak artık eskisi gibi değil, insanlar sokağı terk etmiyorlar. Üçüncü olarak da devletteki yolsuzluklarla ciddi anlamda bir mücadeleye girişmesi gerekecek. Halk artık açıklamalarla yetinmiyor ve somut şeyler görmek istiyor. En azından yolsuzluğa bulaşan büyük başların yargılandığına şahit olmak istiyor. O yüzden yeni gelecek olan başbakanın ve hükümetin işi hiç de kolay olmayacak.

Teşekkür ederiz.
Rica ederim, iyi çalışmalar.


Baran Dergisi 673. Sayı