Suudi Arabistan’ın YPG’ye yapmış olduğu 100 milyon dolarlık yardım çerçevesinde ABD’nin Ortadoğu’daki hedefleri nelerdir?
ABD, 2014 senesinin ortalarından itibaren PKK’nın Suriye yapılanması olan YPG-PYD ile bir angajman içerisine girip, Suriye’nin kuzey bölgelerinde hâkimiyet sağlamayı başarmıştı. Burada söz konusu olan geniş ve özellikle yoğun çatışmalar sebebiyle tahrip olmuş bir alan. Dolayısıyla bu bölgenin yeniden yapılandırılması gerekiyordu ve ABD yıllık 225 milyon dolarlık bir paket açıklamıştı. Suriye’deki genel finansman giderlerini ABD kendisi karşılıyordu. Trump’ın başkan olmasıyla iş değişti. Trump’ın Suriye için daha fazla kaynak ayırmama ve Amerikan ordusunun kademeli olarak Suriye’den çekilmesi politikasına paralel olarak, bu finansmanı başka ülkelerin karşılaması anlayışı doğmuş oldu. Bu fatura da özellikle Suudi Arabistan gibi Amerikan güdümünde hareket eden ülkelere çıkarıldı. Trump, gerçekleştirdiği ziyarette bunu Suudi Arabistan’a kabul ettirdi. Suudi Arabistan’ın PKK’ya vereceği 100 milyon dolarlık paket, bölgenin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için finansman olarak, siyasî ve askerî ihtiyaçları karşılamak üzere yardım adı altında verildi.

Suudi Arabistan’ın daha evvelki Suriye politikasına baktığımızda ise muhalifleri desteklemiş olduğunu görürüz. Şimdi ise muhalifleri desteklemektense, Amerika’nın güdümünde hareket etmeye başladılar. Hatta Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen Türkiye’ye karşı Suriye Demokratik Güçleri diye adlandırılan PYD-YPG’yi desteklemeye başladılar. Suudi yetkililer Rakka’da YPG’lilerle görüştüler. Bu, Türkiye’nin endişe ile takip ettiği bir durumdu. Şimdi de Amerika’nın direktifiyle buraya yatırım yapıyorlar. Tabiî şunu gözardı etmemek gerekiyor; Suudi Arabistan büyük bir oyuncu değil. Yapabileceği şey, ABD’nin himayesi altında hareket ederek, onun direktifleriyle maddî destek sağlamak, bunun ötesinde bir şey yapabilecek çapa sahip değil.

Suudi Arabistan’ın bilhassa son dönemde ABD’ye bu kadar angaje olmasının sebebi nedir?
Bu Suudi Arabistan prensi M. bin Salman’ın politikası ile alâkalı bir durum. Salman, Birleşik Arap Emirlikleri’nden M. bin Zayed ile girdiği angajman çerçevesinde kendisine verilen görevi başardı ve bölgede bir koalisyon oluştu. Bu koalisyon içerisinde Salman’ın Suudi Arabistan’ı, Zayed’in Birleşik Arap Emirlikleri ile beraber bir tarafta Mısır ve İsrail ile Amerika var. Bu koalisyon, Trump’ın damadı Kushner tarafından dizayn edildi. Böylece bölgeyi istedikleri gibi şekillendirmek istiyorlar. Genellikle kendilerine rakip olarak gördükleri İslâmî yapıları, iktidarları ve grupları hedef alıyorlar. Bunların başında Türkiye geliyor, dolayısıyla Katar ve İhvan-ı Müslimin de hedefleri arasında... Öte yandan İran’ın da bölgedeki politikalarını kendilerine karşı tehdit olarak görüyor ve bunun da önüne geçebilmek için bir koalisyon oluşturmuş durumdalar. Burada kendi çıkarlarına aykırı olan tüm grupları terör örgütü olarak yaftalıyorlar. Tunus, Libya, Mısır, Türkiye ve Pakistan’a kadar uzanan bir bölgede, bu çerçevede hareket ediyorlar. Bu da ABD ve İsrail’in güdümünde gerçekleşiyor. “Arap Baharı” sürecini bu şekilde sabote ettiler. Özellikle Mısır örneğinde olduğu gibi kendilerine karşı olabilecek grupları diskalifiye ettiler.

Suudi Arabistan, Suriye’de muhaliflere destek veriyor ve rejimin devrilmesini istiyordu. Şimdi de bazı noktalarda rejimle birlikte hareket eden PYD’YPG’ye yardımda bulunuyor, böylece dolaylı yoldan rejimi destekliyor. Bu değişimin sebebi nedir?
Suriye’de iç savaşın başlamasından beri bir takım karışık ilişkiler ağıyla karşı karşıyayız. Suudi Arabistan Amerikan güdümünde hareket etmeye başladı ve Amerika’nın bugünkü önceliği rejimi devirmek değil.

Bölgede atılan yeni adımlarla birlikte “Büyük İsrail”in önü açılmak mı isteniyor?
“Büyük İsrail”in bir hayal olduğunu düşünüyorum; ama özellikle son süreçte Suriye’de ve bölgede yaşananların İsrail’e yaradığı aşikâr.

Yaşanan gelişmelerde Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları ne derece etkilidir?
Bir enerji uzmanı değilim; fakat Doğu Akdeniz’de çok büyük enerji rezervleri bulundu. Bu enerji kaynaklarının bölgedeki siyasî hadiseleri yönlendiren en önemli unsurlardan biri olduğu kanaatindeyim.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ediyorum.