Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler toplantısına katılmak üzere ABD’ye giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden ile görüşememesi ve akabinde Putin’le Moskova’da görüşecek olması çerçevesinde tekrar ABD ile Rusya arasında denge kollayan bir Türkiye ortaya çıktı. Bu iki güç de Türkiye’ye açıktan düşmanlık ederken bu siyaset ne kadar sürdürülebilir?

Bu Erdoğan’ın sonunu getirir. Aylar önce söyledim… “Rusya ile iyi değilim ABD ile iyi olacağım. ABD ile iyi değilim, Rusya ile iyi olacağım!” diye bir şey yok… Böyle bir hikâye yok. Sen kendinle iyi olacaksın… Yâni, küresel güçler arasındaki dengeleri kollamak Soğuk Savaş yıllarının metodolojisidir. Soğuk Savaş yıllarında iki ayrı ideolojik grubun etkisi altında bir şekilde sürdürülebilir bir politikaydı bu… Çünkü dünya sonuç itibariyle iki süper nükleer gücün, kendi aralarındaki çekişmesinin içinde ikiye bölünmüştü. Ama şu anda, dünya küresel güçlerin yanında, orta ölçekli güçlerin yükseldiği, bölgesel güçlerin olayları toparladığı yahut toparlamadığı, özel bir dönemden geçiyor. Bu durumda, İngiltere’yi görmek lâzım mesela… İngiltere’nin önce Brexit ile Avrupa Birliği’nden ayrılması, devamında Boris Johnson’un kabul ettiği “Global Britain” (Küresel Britanya) kavramı, İngiliz donanmasını Güney Çin Denizi’ne yollaması vesaire… Bunlara bakarak, farklı güçlerin bir anda, kendilerini yeni dünya düzeninde göstermeye çalışmasını görmeli. Mesela Fransa’nın bugün Yunanistan ile yaptığı askerî işbirliği anlaşması, aynı zamanda çok ve net olarak Macron’un ağzında “Avrupa’nın güvenlik işbirliğinin otonomiye dönüşmesi olarak” değerlendirildi. Fransa ile beraber Yunanistan’ı bir Avrupa ordusu içerisinde görebileceğimiz dönemlere doğru gidiyoruz. Bütün bunların olduğu bir dönemde, bizim Soğuk Savaş metodolojisiyle işlerin üzerine gitmemiz mümkün değildir. Çok net!.. “Rusya ile iyi değilim ABD ile iyi olacağım. ABD ile iyi değilim, Rusya ile iyi olacağım!” diye bir şey kabul edilebilir değildir. Bu gelişmelerin yaşanacağını öngördüğüm zaman daha Brezilya’nın başında Lula da Silva vardı. Düşünün… 10-12 yıl önce. Türkiye’nin yeni bir ittifak konseptine ihtiyacı var: “Bu da parlamentoları açık, yasama organları tarafından yönetilen Müslüman toplumlarla yeni bir ittifak olmalı.” demiştim. Çok defa da yazdım. Endonezya’dan Malezya’ya, oradan Pakistan ve Türkiye’ye bir yoldu bu. Parlamentoları açık, yasama tarafından yönetilen demiştim. Çok şükür, Türkiye bunun bir benzerini Pakistan-Azerbaycan ile beraber yapıyor. Bu üçgende bunu görüyoruz. Çok değerli bir üçgen… Nükleer bir güç olan Müslüman Pakistan ile olağanüstü yeteneklere sahip Türkiye ve büyük bir enerji gücü olan Azerbaycan’ın birlikteliği… Türkiye’nin, ABD ve Rusya tahterevallisine binmesi ise sürdürülebilir değildir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler toplantısı için New York’a gitti. Biden ile görüşme olmadı ve akabinde açıkçası bir rest gördük. Fakat restin içeriye yansıması çok farklı oldu. İktidarın vaziyetini anlatmak aciz tavrının başka bunun ne gibi sebepleri var?

Açık ve net söyleyelim. Yetmiş yıldır ABD, içimizde örgütlenmiş hâlde. ABD, sadece FETÖ ile bağlantılı değil. FETÖ’yü devre dışı bırakabiliriz fakat ABD’yi devre dışı bırakmamız çok zor. Yaşanılan tüm olayların sonucunda hâlâ Türkiye’nin bir NATO müttefiki olarak, ABD ile mutlaka uyum politikası uygulaması gerektiğini söyleyen yüzlerce akademisyen, bir sürü de siyasetçi var. ABD öte yandan senin Suriye sınırında bir “devlet” kuruyor! Yâni, sen, önce o devlet ile ve onun arkasındaki güçle hesaplaşmadan nasıl bir beka mücadelesi yürüteceğini sorgulamıyorsun! En kolay iş, “gitsin Şam’da Esad ile görüşsün!” Esad ile görüşmenin ne anlamı var? Patronu Soçi’de… Onun patronu o!

Esad mı var ortada sanki?

E öyle… Ama Türkiye’de hâlâ PKK sorununun Esad ile görüşünce çözülebileceğine inanan, gaflet ve hatta ihanet içinde adamlar var.

İdlib mevzuu bu kadar ortadayken, Erdoğan Putin ile görüşecek. Hâl böyleyken Türkiye ile Rusya arasında bir uzlaşma çıkabilir mi?

Hiçbir şey çıkmaz. Çünkü, Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Mark Milley ile Rusya Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov Helsinki’de altı saat görüştü. Oradaki küresel pazarlığı görmeden, bizim burada ABD ve Rusya ile ne yapacağımızı konuşmamız gereksizdir. Oradaki küresel pazarlık, belli ki çeşitli anlaşmalara kapı aralıyor. Ve bu kapı aralamanın içinde Libya, Suriye, Karabağ var mı? Bir bakmak gerekiyor.

Hatta Türkiye’nin bölünmesi…

Evet, var mı?.. Bakmak gerekli. Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Eş Başkanı İlham Ahmed haftalardır Washington’da… Haftalardır. Görüşmediği adam kalmadı. ABD, PKK’ya net bir mesaj verdi: “Biz asla Suriye’den çıkmıyoruz.” demişler. Bu kadar net gelişmelerin olduğu dünyada, biz hala Soğuk Savaş metodolojisiyle hareket etmeye çalışıyoruz. Her zaman şunu söyledim, üç yıldır da ısrarla söylemeye devam ediyorum… Yapmadığımız için de her dakika biraz daha köşeye sıkışıyoruz: Türkiye’nin bugün yapacağı iş, tıpkı Dağlık Karabağ’da olduğu gibi bütün sorun bölgelerinde kaosu yükseltmektir! Kaosu yükselttiğin zaman ancak muhatap alınırsın. Uzlaşmacı politikalar, Biden ile on beş dakika görüşme telaşları, bizim beka mücadelemizi yaralar.

Hem dışarıda hem de içeride…

Suriye’de saldırıya uğruyorsak, cevabını vereceğiz. Bu kadar basit. Kim vuruyorsa onu vuracağız! Basit!.. Bunu daha da yükselteceğiz ki, derslerini alsınlar. İttifak halinde hararetle Türkiye’nin üzerine gelmeye çalışıyorlar, o zaman bir şey yapmamız lâzım. “İttifak kur, Türkiye’nin üzerine git!” politikalarının bir bedeli olmalı. Türkiye daha bunu Yunanistan’a, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne, İsrail’e, BAE’ye ve Mısır’a ödetmedi! Bunların bir bedel ödemeleri gerek, bunu anlamıyorlar.

Mavi Vatan ne oldu bu arada?

Mavi Vatanı da yok ettiler… NAVTEX açıklandı; Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sahte ekonomik bölgesini öne çıkardı bizim Savunma Bakanlığı’mız… Emekli Tümamiral Cihat Yaycı ayağa kalktı!.. Ne demek bu… Ne demek! Fransa, Yunanistan donanması gelecekse gelsin, yapacak bir şey yok öyle mi?

Gelmediler mi zaten?

Geldiler, geldiler de bedel ödemediler! Sıkıştığınız yerde, yapacağınız tek şey, sizi sıkıştıranla hesaplaşmaktır. Türkiye’nin üzerine gelen kimse bedel ödemiyor, böyle bir şey olamaz!

Teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

Ben de teşekkür ederim.

Baran Dergisi 768. sayı