Bir grup avukat, Emine Şahin isimli hanımın hukuksuz bir şekilde tutuklanması sebebiyle Edirne’ye gittiniz. İntibalarınızı alabilir miyiz?
MAZLUMDER, HÜDAPAR ve bazı STK’ların desteğiyle, 30 avukat tutuklu kararına itiraz etmek için Edirne’ye gittik. 

Otuz az bir rakam gibi gözüküyor ama öyle değil. O kadar avukatı orada bir arada görebilmek beni sevindirdi açıkçası. İslâmî camianın dünyevî kaygıları ve tembelliklerinin artmasından ötürü yaşadığımız sıkıntıları biliyorsunuz, problemler var. Bir de avukatların hepsi şehir dışından geldi, öyle de güzel bir tarafı var. 5816 sayılı kanunla, özel olarak koruma altına alınan; M. Kemal’e hakaret edildiği statükonun teminatı niteliğindeki bir mevzuun ihlal edildiği iddiasına karşı Edirne’de toplandık. Emine Şahin’in başına gelen mağduriyeti gidermeye çalıştık. Önce Emine Şahin için Edirne Cezaevi’ne gittik, sonra da adliyeye. Koordineli çalıştık, iyi oldu. 

Emine Şahin ile görüştünüz yani...
Evet.

Mevzuun aslı nedir peki?
Hâdise bir kesimin tek taraflı olarak lanse ettiği gibi gerçekleşmiyor. Daha doğrusu hâdisenin anlatılanlarla alâkası yok. Tamamen tesadüfî bir şey. Emine Şahin özel bir amaçla hâdisenin gerçekleştiği yerde bulunmuyor. İnsanlar saat 9.05’te, ayakta sabit vaziyette, dünyadan “soyutlanmış” hâlde duruyor. Emine Şahin kardeşimiz de bunu görüyor. Müslüman namaz kılar, kıyama durur değil mi? Namaz kılarken her türlü dünyevî şeylerden soyutlar insan kendini. Emine Şahin o an yaşananları buna benzetiyor ve “saygı duruşu” esnasında yapılanın yanlış olduğunu ifade ediyor. Emine kardeşimiz “Atatürk ilah değildir, kıyama duruyorsunuz” diyor. Sonra iki polis, herhangi bir şekilde kimseyi itip-kakmayan, bir şey fırlatmayan, etrafı herhangi bir şekilde tehdit etmeyen Emine kardeşimizin ağzını kapatıyor. Ağzının kapanmasıyla, kardeşimizin ağzından birkaç cümle daha çıkıyor, bu kendini koruma maksatlı tabiî! Bu birkaç cümle, sanki oradaki “anma töreni”ne ve Mustafa Kemal’e hakaretmiş gibi lanse ediliyor. Böyle bir kumpas kuruluyor. Ellerinde hiçbir şey yok, buradan hareketle, emniyet olayı savcılığa intikal ettiriyor. Olayın Edirne’de gerçekleşmesi ve bölge insanının büyük çoğunlukla CHP’li olması sebebiyle, avukatlar hâdiseyi köpürtüyor. Buna intikam da diyebiliriz aslında. Dosyaya müdahil oluyorlar, 118 avukatın bu dosyaya “şikayetçi” sıfatıyla müdahil olması, savcılık makamı üzerindeki baskıyı artırıyor, baskı oluşturmak için bunu yapıyorlar. Savcılık da normal dosyalarda adlî kontrolle serbest bırakması gerekirken, Emine kardeşimizi Sulh Ceza Mahkemesi’ne sevk ediyor. O gün de, görevli olan kişi Sulh Ceza Hâkimi değil, Ağır Ceza Hâkimi orada nöbetçi olarak çalışıyor. Bu kişi de muhafazakâr değerlerle problemleri olan birisi. Bununla ilgili bir haber de çıktı. Bu kişinin daha önce yakın korumasıyla ilişkisi olduğu ifade edildi, erkek-erkeğe... Hakkında bununla alâkalı bir soruşturma var. Sürgün edildiği söyleniyor. Yani aslında orada görevli olmayan bir hâkimin, nöbetçi olması sebebiyle ve de üzerindeki bu soruşturmadan kurtulmak amacıyla hareket etmiş olabilir. Yarın bir gün “şoförüyle ilişkisi olduğu” gerekçesiyle mesleğinden ihraç edilebilir. “Ben Atatürk’ü korudum, beni bundan ötürü ihraç ediyorlar.” gibi bir plân düşünmüş olabilir. 118 avukatın, yirmi bir yaşında bir üniversite öğrencisinin tutuklanması için adliyeye hücum etmesi, oradaki kardeşimizin giyim-kuşamını çekememekle alâkalı. Bu 28 Şubat süreci gibi, siz sınava girersiniz, kazanırsınız, eğitim hakkı anayasada belirtilir. Başında türbanın olması eğitim hakkını alamayacağın anlamına gelmez. Bunlar tamamen “yanımızda türbanlı görmek istemiyoruz” kafasındalar. Şöyle bir şey de var: Emine Şahin, okul-yurt arasında yürürken kıyafetinden ötürü sözlü tacize maruz kalmış. Bununla alâkalı birkaç kişinin de ifadesi var! Bu dosyaya yansımadı ama 118 avukatın baskısıyla beraber bir tutuklama kararı verildi, bu tamamen hukuka aykırı bir karardır. Zorunlu müdafilik diye bir şey var, alt sınırı beş senenin üzerindeki dosyalarda ilgiliye baro tarafından bir avukat tayin edilir. Emine Şahin kardeşimize itham edilen kanuna aykırı fiilin, kanundaki karşılığı bir ila üç yıl arasındadır. Yani kardeşimize istenen ceza, bir ila üç yıl arasında. Bu ne demek oluyor? Temsile dahi gerek olmadığı basit bir cezadan yargılanıyor... Kanunda tutuklu yargılayabilmek için iki temel kriter var. Birincisi, suç şüphesi (suç işlendiğine dair kuvvetli bir şey olacak). İkincisi, delillerin karartılması, kaçma tehlikesi, kamu görevlilerin tehdit edilmesi ve saire (belli başlı suçların da daha önce işlemiş olması gerekir, gasp, hırsızlık gibi). Emine Şahin’e bir buçuk sene ceza verildi diyelim, biraz da artırıp “sana iki sene hapis cezası” dediler mesela. Uygulamada hükmün açıklanmasına dair bir müessese var. Emine Şahin’in sicili temiz, sabıkası yok, üniversite öğrencisi. Kesinlikle iddianame düzenlenip dava açılmaması gereken bir hâdise bu. Velev ki böyle bir suçu işledi diyelim, iddianame hazırlandı, dava açıldı. O zaman da cezanın erteleme kapsamına alınması gerekir... Erteleme kapsamına alınması gereken bir karardan bahsediyoruz, o zaman bu yaşanan tutuklama neden? Bu dosyada bu şekilde tutuklu yargılamaya başvurursanız, bu olmaz, peşin hükümle ceza çektiriyorlar. 

Savcılığın yaptığı açıklama nedir peki: “Atatürk ilah değil demedi” diyor. Bu açıklama da düzmece mi?
Emine kardeşimiz, kendi ifade özgürlüğü bağlamında anayasanın kendisine verdiği hakkı kullanıyor: “Umuma açık bir alanda ifade özgürlüğü”nü kullanıyor. Anayasanın 5816 kanunu var, “dokunulmaz” bir kanun. Ortada bir statüko var, statükoyu oluşturan parçalar var, parçayı kullanmak için de 5816 diye bir kanun çıkarılıyor. Bu kanun kapsamında değerlendirilmeniz için, orta sahayı geçmeniz yeterli. Ceza sahasına girin, golü atın bile demiyorum. Orta sahayı geçtiniz mi tamam, hoşlarına gitmeyen bir mevzu adliyede ceza davasına dönüşebiliyor gördüğünüz gibi. 118 avukat, yirmi bir yaşındaki kardeşimizi mağdur etmek için baskı oluşturunca savcılık nasıl bir açıklama yapacaktı? O kadar komik bir hâdise ki, “Atatürk ilah değildir” diye bir açıklama. Emine Şahin de aynısını söylüyor, ne diyecekti “Atatürk ilahtır” mı? Komik!.. 

“Atatürk ilah değildir” dedi diye ceza alıyorsa kardeşimiz, mahkeme Atatürk’ü “ilah” olarak kabul ediyor öyleyse. 
Tabiî! Bu kanunun sistematiğine aykırı. Bu bir fiilin suç olup-olmadığına bile aykırı bir şey. Bunlar bu işi yaptılar, kamuoyundan bu kadar tepki gelmeyeceğini düşündüler. Hırsızın suçüstü yakalanması gibi bir durum söz konusu, kardeşimiz için Müslümanlar tepki gösterince böyle oldu. 

Bazılarının “tatlı su Müslümanlığı” gibi bir hastalığı var. Provokasyon diyorlar hâdiseye, bu hususta ne demek istersiniz?
Biz “selâmün aleyküm” diyerek içeriye girdik ve Emine kardeşimize yalnız olmadığını, hukukî mânâda yanında olduğumuzu ifade ettik. Kardeşimiz buna çok sevindi. “Tatlı su Müslümanlığı” dediniz ya, şunu söylemek istiyorum: Burada Müslümanların haksızlığa karşı maalesef refleks verememe durumu söz konusu. Yıllardır bunun ıstırabını yaşıyoruz, işin kolayına kaçmak için “aman canım bu provokatördür” diyorlar. Emine Şahin yahut başka bir kardeşimizi düşünün. “Aman böyledir” dedikten sonra, savunma yükümlülüğünden kurtulduklarını sanıyor insanlar. Birileri mücadele etti bu meselede, provokasyon olmadığını ispatladı. Bu sefer de “o saatte orada ne işi vardı?” diyorlar. Sıkı yönetim mi var memlekette, nereye gideceğimize de mi bazıları karar verecek? Emine kardeşimizin orada bulunma nedeninin de kötü niyetle olmadığını ispatladınız diyelim, bu sefer de “bu kıyamdır, Atatürk ilah değildir diye niye söylemiş?” Bunu karşı cenahın yapması gerekirken içimizdekilerin yapıyor olması da ayrı komik. “İçimizdeki İrlandalılar” diye bir tabir vardır biliyorsunuz. Emine Şahin’i savunmak için giden avukatlara bile provokatör diyecekler neredeyse! 118 avukat var, bunların fazlası da var. Bu 118 avukatın bir kısmı, bizi görünce Emine’nin tahliye olma ihtimaline karşı itiraz dilekçesi oluşturmak için harekete geçtiler. Birileri, “Bu kız provokatördür.” diyorlar. Bunu söyleyince de mücadele etmekten kaçıyorlar, böyle kolay bir yol bulmuşlar. Yıllardır böyle. Hâdise provokatörlük değil, provadır! 28 Şubat’ı tekrar yaşatmanın provası... 28 Şubat döneminde insanlar hukuksuz şekilde müebbet aldılar değil mi? Otuz yıl hapis alanlar var. Bugün 28 Şubat’ta otuz yıl hapis alanların, infazdaki yirmi dördüncü yılı. Yani altı sene kaldı geriye. Kana susamış kişiler ve prova yapıyorlar. Müslümanların pısırık olması, bazılarının ekmeğine yağ sürüyor. Müslümanlara saldırırken de “demokratik argümanlar” sunuyorlar. Liberal olmak, ifade özgürlüğü falan. Müslümanlara “siz farklı fikirlere açık değilsiniz” diyerek yobazlıkla suçluyorlar. Müslümanlar “hak-hukuk” deyince de herhangi bir örgütün sempatizanı olmakla suçlanıyor. Emine Şahin’in dosyasına kanunî çerçevede bakıldığında, herhangi bir suça rastlanmadığı görülecektir. Bu çok açık. Velev ki suç var, bir ila üç yıl arasında ceza alacak birinin direkt tutuklanmasının bizim iç-dış hukuk pratiğimizle alâkası yok. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeleri denetleyen mekanizmalardaki kararlarla bile bu hâdisenin açıklanabilir bir yanı yok. Şöyle bir örnek vereyim: Bugün FETÖ yargılamaları yapılıyor... Bunları alıyorlar, “örgüt üyeliği”nden yargılıyorlar. Bir yıl tutuklu bırakıyorlar, sonra yedi yıl altı ay hapis cezası veriyorlar, “sen bir yıl hükümlü kalmışsın haydi biz seni tahliye ettik” diyorlar. Yedi yıl altı ayı veriyorsun, bu adam bir yıl tutuklu kalıyor, dörtte üçünü yatması lazım değil mi? Hüküm vermişsin, “bu adam suçlu” demişsin mahkemede. Yatması gereken süre belli, neden bırakıyorsun bunu? Yedi yıl altı ay ceza alan bir FETÖ’cüyü bir sene sonra bırakıyorsun... Suç İşleyip-işlemediği belli olmayan bir üniversite öğrencisini -ki suç işlemediğini iddia ediyoruz- peşin peşin hapse atıyorsun. Çifte standart başka ne şekilde açıklanabilir?.. CHP’nin Edirneli belediye başkanı hâdiseyle alâkalı adliyeye geliyordu... Yerel seçimler falan, anlıyorsun değil mi? 

Emine Şahin hakkında birtakım iddialar da var CHP’li olduğuna dair. 
Emine kardeşimizin tavrında İslâmî bir duruş söz konusu, düşünceleri belli. “Bu kıyamdır Atatürk ilah değildir” derken o günkü hissiyatımı yansıtan bir hâldir diyor. Bu söyleyeceğim çok önemli: Emine kardeşimizin herhangi bir illegal örgütle bağlantısı tesbit edilemedi! Emine Şahin’den, Fadime Şahin çıkarmaya çalışıyorlar. Fadime Şahin benzeri bir olay olsaydı, söz konusu dosyanın içi dolu olurdu. Ne bileyim, elinde bir yumurta olurdu belki Atatürk büstüne atardı yahut “saygı duruşu” yapanlara fırlatırdı. Ağzından çıkan iki cümle, “Bu kıyamdır. Atatürk ilah değildir!” Dosya bundan ibarettir.

Teşekkür ederiz.
Ben de Teşekkür ederim.

Baran Dergisi 618. Sayı