Ankara Terörle Mücadele görevlilerinin bir gözaltı tutanağında Salih Mirzabeyoğlu’ndan “terör örgütü lideri” olarak bahsetmesiyle ilgili başlattığınız hukukî girişimden bahseder misiniz?
Olay şu şekilde gelişti. Fazıl Duygun isimli gazeteci Gelecek Partisi başkanı ve bazı sorumluları hakkında sosyal medya platformunda bir takım dosyalar ve iddialar paylaşıyor. Fakat aynı partinin yetkilileri bu paylaşımların “hakaret içerikli” iftiraya dayalı olduğunu iddia ediyor. Parti avukatları da yine sosyal medya üzerinden bir açıklama yaparak adı geçen kişi hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Bunun üzerine yine Gelecek Partisi’nin kurucularından Selçuk Özdağ adlı kişi, sosyal medya üzerinden, “Ses ver Niğde, yarın günlerden Niğde olsun, seni bekliyoruz Niğde…” şeklinde bir paylaşımda bulunuyor. Bu son paylaşımın iyi niyetten uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü haklarında suç duyurusunda bulundukları şahsın ikâmetgâhının Niğde sınırları içinde bulunması dikkat çekiyor. Özdağ’ın paylaşımından bir gün sonra Ankara TEM Şubesi’ne bağlı memurlar tarafından bahsi geçen kişinin ev adresine bir operasyon düzenleniyor ve şahıs gözaltına alınıyor.

Ne anlama geliyor bu?
Burada öncelikle irdelenmesi gereken hadise şu; Gelecek Partisi yetkililerinin avukatı sosyal medyada yaptığı açıklamada, söz konusu paylaşımların iftira olduğu, dolayısıyla hakaret edildiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunacaklarını açıklamıştı. Burada ne hikmetse, bu suç duyurusuna rağmen gözaltı işlemini gerçekleştiren kişiler Terörle Mücadele memurları… Bu noktanın altını çizmek gerekiyor. Zira Fazıl Duygun’a ait paylaşımların “terör içerikli” olmadığı çok açık. Şahıs TEM memurları tarafından ifade vermek üzere alıkonuluyor. Hukukî garabet de burada. Hukuk pratiğiyle çelişen durumlar söz konusu. İfade sırasında sorulan sorular çok açık bir şekilde ifade tutanağından anlaşılıyor. İfade tutanağında şöyle bir soru yer alıyor. Fazıl Duygun’a, Salih Mirzabeyoğlu hakkında “yeniden yargılama” başvurusunun tahliye ile sonuçlandığı gün, Bolu F Tipi Cezaevi önünde iken çekilmiş bir fotoğrafı hatırlatılıyor. Bu hatırlatma ile birlikte, “İBDA-C’nin sözde lideri Kumandan Salih İzzet Erdiş” ile ne işi olduğu yönünde soru soruluyor. Bu soruyu sorarken çok farklı saiklerle hareket edildiği görülüyor. 28 Şubat zihniyetinin 2020 yılında ne kadar canlı olduğuna çok önemli bir misal teşkil ediyor. Bir defa şöyle bir durum söz konusu, bahsi geçen fotoğraf, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Salih Mirzabeyoğlu hakkında verdiği yeniden yargılama kararının icra anına, yani tahliye edildiğine ilişkin bir fotoğraftır. O tarihte, 28 Şubat sürecinde adil yargılamanın çok uzağında yapılan bir yargılama ile İstanbul 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin vermiş olduğu daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilen idam kararı askıya alınıyor. İleride telafisi mümkün olmayan zararları da dikkate almak kaydıyla Salih Mirzabeyoğlu hakkında tahliye kararı veriliyor. Bu tahliye bağlamında gerçekleşen, Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevi çıkışı sırasında Fazıl Duygun karşılamak üzere orada. Birincisi, Mirzabeyoğlu hakkında iddia edilen “örgüt lideri” suçlaması askıya alınmış. Ona rağmen bir tutukluluk söz konusu. 28 Şubat döneminde farklı düşüncede, farklı inanç sistemine mensup insanların da tutuklanmasına yol açan dosyalar söz konusu. Bu dönemde verilmiş adil olmayan bir kararın askıya alınmasına rağmen Duygun’un sorgulanması sırasında bula bula bu soru bulunmuş. Ortada herhangi bir “örgütsel durum” ve faaliyet söz konusu değil. Mirzabeyoğlu’nun hakkındaki davanın sonuçları ortadayken “örgüt bağlantısı” iddiası ortaya atılmış. Böyle bir durumu 28 Şubat döneminde bile göremedik. Farklı dönemlerde çekilmiş fotoğraflar da var. O fotoğraflar üzerinden de hareket ediliyor. Her defasında asılsız bir şekilde “İbda-c terör örgütü sözde lideri Salih Mirzabeyoğlu” iddiasıyla taciz devam ediyor. Çok aceleye getirilerek bir süreç yürütülmüş, adeta ısmarlama işlem yapılmış. Sorulan sorulardan, gözaltı işleminin ve sorgulamanın aceleye getirilmiş olduğu görülüyor. 28 Şubat döneminde, gözaltına alınmış, örgüt üyeliğiyle suçlanmış insanlar, alâkası olmadığı hâlde “örgüt üyeliği” ile suçlanmış, böyle bir zemin kurulmuştu. 28 Şubat sürecinde gerçekleşen hukuksuzlukların, daha sonra hukukun normalleşme sürecinin başlatılmasıyla birlikte ortadan kaldırılması adına verilen “yeniden yargılama” kararları ve hakkında beraat kararı verilen kişilerle yapılmış telefon görüşmeleri bile tutanağa girmiş. Mesela 15 kadar kişinin telefon listesine yer verilmiş. O listede yer alan kişilerden bir kaçı “yeniden yargılama” sonucu beraat kararıyla serbest bırakılmıştı.

En başta Salih Mirzabeyoğlu’nun beraat ettiği biliniyor. Bu nasıl görmezden geliniyor?
Duygun’a görüştüğü on-onbeş kişi ile alakalı ne görüştüğü, ne yaptığı, ne ettiği soruluyor. Somut hiçbir şey yokken, bu görüşmelerin arkasında bir suç kasdı olup olmadığı aranıyor. Söz konusu kişilerle neden görüştüğü, ne kadar görüştüğü soruluyor. Burada 28 Şubat’tan daha ağır bir tutum söz konusu.

Neden daha ağır?
Çünkü 28 Şubat döneminde zaten yargılama aşamasında haksız bir gözaltı olduğunu beyan ediyorsunuz. Suçlamaları reddediyorsunuz, somut delil olmadığını ifade ediyorsunuz. Hakkınızda yapılan hukuksuz işlemler daha sonra “yeniden yargılanma” neticesinde aklanma ile sonuçlanıyor. Bu aklanmaya rağmen sanki böyle bir şey yokmuş gibi hareket ediliyor. Daha beter dediğim bu… TC mahkemelerinin vermiş olduğu kararların tanınması çift yönlüdür. Bu bir taraftan bireyleri bağlar, diğer taraftan devlet kurumlarını bağlar. Mirzabeyoğlu hakkında verilmiş olan idam cezası hakkında daha sonra “yeniden yargılama kararı” alınmıştı. İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararı vermek suretiyle önceki kararı iptal etti. Beraat kararı sonraki süreçte kesinleşti. Bu karar kesinleştiği anda, hem birey hem devlet kurumları olarak herkesi bağlar. Hiç kimse mahkemenin aldığı kararı görmezden gelerek veya “bilmiyorum” diyerek işlediği suçtan kurtulma yoluna başvuramaz. Hatta sıradan bir vatandaş düşünün. Bu vatandaş kanunen bir suç işlemiş olsun. Bu kişi mahkemeye çıktığında, “ben bu eylemin suç olduğunu bilmiyordum” veya “şöyle biliyordum” deme lüksüne sahip değildir. Hukukta buna, “yanlış bilgi mazur görülemez” deniliyor. Sıradan bir vatandaş dahi bu savunmayı yapamazken, devlet kurumlarını daha sıkı bağladığını söyleyebiliriz. Söz konusu kararlar artık hukuk mecrasında bağımsız karar olarak geçerlidir. Bu kararlara sade vatandaş dahil polis, hakim, savcı, asker, noter vs her türlü resmi kurum yetkilisi ve sorumlu tabi olmak durumundadır. Duygun’dan alınan ifadenin tutanaklarında birkaç yerde net bir şekilde, “Terör örgütü lideri Salih Mirzabeyoğlu” denilerek açık bir şekilde suç işlenmiştir. Garabet, bu suçun, işin içinde olan, yani Terörle Mücadele’de vazifeli kamu görevlileri tarafından işlenmiş olmasıdır.

Bundan sonra ne yapılabilir?
Biz böyle bir süreçten sorumlu görevliler hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu suç duyurusunu iki nokta üzerinde durarak temellendirdik. Birincisi, “kişinin hatırasına alenen hakaret” şeklinde oldu. İkincisi ise, “kamu görevlisinin görevini kötüye kullanması…” Kuvvetle muhtemel bizim suç duyurumuz ilgili makamlarca işleme alındığında, suç duyurusuna muhatap olanlar diyecekler ki, “Biz bu beraat kararının kesinleştiğini bilmiyorduk.” Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak nitelendirilen bir eylemi gerçekleştirdikten sonra hiç kimse “Ben bu eylemlerin suç olduğunu bilmiyordum.” diyerek suçu üzerinden atamaz. Kanunlar bu şekilde bir kriter belirtmişse, bireyi bu suçtan sorumlu tuttuğu gibi kamu görevlilerini daha sıkı sorumlu tutmak zorunda. Oradaki kamu görevlileri kuvvetle muhtemel, söz konusu sorguyu gerçekleştirdikten tam on ay önce kesinleşen bir karardan haberdar olmadıklarını, eğer bilselerdi bu suçu işlemeyeceklerini söyleyecekler. Fakat ilgili savcının verdiği karar ne olursa olsun, biz bu hadisenin peşini bırakmayacağız. Mirzabeyoğlu hakkında 28 Şubat sürecinde verilen idam kararı çok kolay bir şekilde verilmişti. Fakat onun hakkındaki suçlamaları mahkeme kararıyla kaldırtmak çok sancılı oldu. Bundan sonraki süreçte bu tip hareketlerin, bu tür sorumsuzlukların bunla sınırlı kalmayacağını, devamının geleceğini düşünüyorum. Bu tür durumların bir daha gerçekleşmesine resmî makamların kesin biçimde engel olması amacıyla Mirzabeyoğlu hakkında kesinleşen beraat kararının resmî gazetede yayımlanmasını talep edeceğiz. Bu gerçekleştikten sonra, kamuoyu ve tüm ilgili kurumlar bilgilendirildikten sonra, kolay kolay sorumluluğun görmezden gelinemeyeceğini düşünüyorum. Bakın mesela Emk. Org. İlker Başbuğ hakkında Ergenekon davaları sürecinde terör maddesinden bir hüküm koyuldu. Daha sonra yeniden yargılama süreci işledi. Ve kendisi tüm suçlamalardan beraat etti. Bu beraat kararına rağmen, devlet kurumlarındaki herhangi bir memurun, gözaltına alınan herhangi bir şahısla ilgili İlker Başbuğ üzerinden hareketle ilgili mahkemenin kararını görmezden gelip bir süreç yürütmesi mümkün olabilir mi? Olamaz. Burada neden oluyor? Müvekkilimiz hakkındaki beraat kararı açık. Buna rağmen Mirzabeyoğlu hakkında suçlamalara devam edenlerin yaptıklarının bedelini ödemesi lazım. Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen hiçbir darbe ile gerçek anlamda yüzleşilmediği, hiçbir darbeciye hak ettiği ceza verilmediği için maalesef kamu görevlileri de ellerindeki imkân ve yetkiyi kullanmak suretiyle keyfi biçimde hareket edebiliyor.

Peki bu organize bir hareket mi?
Salih Mirzabeyoğlu hayattayken kendisine kurulan kumpasların vefatından sonra eklenen başka bir kumpası bireysel çapta göremem. Buna şu şekilde bir soru ile karşılık verilebilir; Salih Mirzabeyoğlu hakkında 28 Şubat sürecinde karar verilirken bireysel mi hareket edilmişti? Hayır. Organize gerçekleşti. Bundan dolayı onun vefatından sonra gerçekleşen işlemlerin de her tür bireysellikten uzak, gerek emniyet, gerek yargı mekanizması içindeki bazı kliklerin bu işin arkasında olduğuna inanıyorum. Hatta söz konusu kliklerin belli menfaatler etrafında birleştiğinden de bahsedilebilir. Salih Mirzabeyoğlu davası, Türkiye’de darbecilerle yüzleşmek için bir nimet olarak görülebilir. O kadar çok hukuk cinayetleri işlendi ki… Devletin kayıtlarına “terör örgütü” olarak geçmiş bir suçlamaya maruz kalan kişi hakkında kesinleşen beraat kararından haberdar olmaması kimin suçu?

Neden Salih Mirzabeyoğlu ismi hâlâ “terör örgütü lideri” yaftasıyla birlikte anılıyor?
Şöyle bir durum var. “Lideri olmayan İBDA-C diye bir örgüt”; benzer bir örgüt dünyanın neresinde var? Lidersiz örgüt yok. Fakat hâlâ lideri olmayan bir örgüte üye olmakla suçlanıp tutuklanan ve hâlâ cezaevinde olanlar var. Bunların da tahliyesini engellemek amacıyla eski Türkiye artığı zihniyete mensup olanların organize işi bu… Bunların cesur savcılar tarafından hukuk önünde hesaba çekilmesi gerekiyor. Şunu vurgulamak istiyorum; bedeli ne olursa olsun bu işin peşini bırakmayacağız. Salih Mirzabeyoğlu’na “terör örgütü lideri” kıyafeti giydirmeye çalışanlar, bağımsız yargının takdir ettiği kıyafet neyse onu giymeli…


Baran Dergisi 699.Sayı