Ege ve Akdeniz’deki askerî hareketlilikten sonra bir Amerikan savaş gemisi asker ve mühimmatıyla birlikte Dedeağaç Limanı’na çıkarma yaptı. Türkiye’nin etrafında yaşanan bu hareketlilik normal mi?
ABD, İran-Irak savaşından, yani 1980’den bu yana Hazar’dan Aden’e kadar uzanan coğrafyayı kontrol altında tutma projelerini CENTCOM-Merkez Komutanlığı üzerinden sürdürüyor. Vazgeçmiş değil. Suriye’den asker çektiğini söylese de, Körfez’e yığınak yapıyor, Yunanistan’ı kontrol altında tutan projelerle birlikte, Karadeniz’den de Türkiye’yi kuşatmaya devam ediyor. ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra, İran’ı da çift yönden kuşatma projesi vardı. Bu da devam ediyor. Hem Çin’e hem de Rusya’ya karşıdır bu. ABD’nin kendisine engel olarak gördüğü, muhtemel stratejilerine bariyer olarak gördüğü ülkelere yönelik projelerin merkezinde ise Türkiye var. Türkiye bu anlamda özel bir konumda. Özellikle S-400 füze savunma sistemini Rusya’dan almakta ısrarcı olması, Suriye’de ABD’nin politikalarına karşı yeni bir savunma doktriniyle hareket etmesi ABD’yi zorluyor. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Karadeniz, Rusya, Ortadoğu, hatta AB’yi, Afrika’yı da dahil edelim; Türkiye’nin bu bölgelerde ABD ekseninin dışında politikalar izlemesindendir. Türkiye’nin bu açılımlarına karşı Yunanistan üzerinden yeni bir yığınak stratejisi izliyor. Tüm yığınak ve tehditler, bunlara İsrail ve Mısır’ı da ekleyerek, Akdeniz üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmak, siyasî, askerî ve ekonomik açıdan alternatif üretemez hale getirmek için yapılıyor. 

“ABD’nin Türkiye’yi Kuşatması Çok Zor”
Akdeniz’de Rum Kesimi topraklarına da yığınak yapılmakta...
İngiltere ve Fransa’dan da yeni askerî teşebbüsler var. Yeni bir askerî doktrin çerçevesinde Türkiye’nin biraz daha Akdeniz’deki iddialarından vazgeçmesi maksadıyla yapılan yığınaklar... Türkiye’yi hinterlandında nasıl durduramadılarsa, Akdeniz’de de politikalarından vazgeçirme baskılarının abesle iştigal ve başarısızlığa mahkûm olduğunu düşünüyorum. Onlar da farkında. Dolayısıyla adımlar, Türkiye’ye gözdağı verme şeklinde sürüyor. Türkiye Akdeniz’de farklı bir stratejik opsiyonla karşı karşıya. Mısır, Rum Kesimi, Fransa, İngiltere, İsrail ise tam merkezinde. Rusya’yı da Rum Kesimi’nin yanına çekme durumu var; ama Rum Kesimi’nin İngiltere’ye yanaşması söz konusu. Öte yandan Türkiye’nin içinde bulunduğu ittifakı parçalayıp bölme hamleleri var. Türkiye’nin elini güçlendiren, özellikle Suriye’de güçlü olması. Yunanistan üzerinden Türkiye’yi kuşatıp zorlama politikasının şu aşamada sonuca ulaşması çok zor. Akdeniz’deki doğalgazın Rum Kesimi üzerinden Avrupa’ya ihraç edilmesi projesi de çok pahalı. Uygulanabilirliği çok zor bir proje. Eninde sonunda Türkiye’nin dediği noktaya gelinecek, bir uzlaşı noktası aranacaktır. ABD ve müttefikleri bu noktaya çekilecektir yahut Türkiye’yi parçalamak için adım atacaklardır. 

Bu kuşatma projesi uzun vadede bir işgali hedefliyor olabilir mi?
Bu bir güç provası. Türkiye’ye karşı askerî projelerde başarı şansları çok düşük. ABD doğrudan Türkiye ile sıcak temasa girmek zorunda. Müttefikleri üzerinden “proxy” dediğimiz uydu aktörler üzerinden Türkiye’yi kuşatması çok zor. Türkiye sadece Ortadoğu’nun değil Avrupa’nın da en güçlü ordusuna sahip bir ülke bence. Türkiye’nin askerî gücü biliniyor. Daha çok ekonomik yönden kıskaca almaya, kuşatmaya çalışıyorlar.

“Ellerinde Ekonomik Hamle Şıkkı Var”
Yeni bir dolar veya herhangi başka bir ekonomik operasyonu önümüzdeki süreçte de deneyebilirler mi?
ABD’nin elinde kala kala bu ekonomik şık kaldı. Sayın Erdoğan da buna sık sık vurguda bulunuyor. Terör örgütleri veya darbeler üzerinden her türlü yolu denediler, bileğini bükemediler. Ellerindeki son koz, küresel finansla birlikte algı operasyonlarına girişerek sonuç almaya çalışmak...

TÜSİAD’ın zaman zaman mevcut şartların çok kötü olduğunu iddia eden verilerle çıkış yapması söz konusu.. Tuncay Özilhan’ın eski şartları şimdikine göre üstün tutan iddiaları oldu; fakat Erdoğan buna sert tepki verdi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küresel operasyonlarda Türkiye’deki yerel işbirlikçiler üzerinden zorlamaya devam ediyor olmaları... Türkiye’nin yaşadığı en önemli darboğaz bu alanda.

Koç grubunun CHP adayını desteklemesi ve TÜSİAD’ın Kılıçdaroğlu’nu himayeci tutumu?
Sadece sermaye değil, muhalefet de ABD ile birlikte hareket ediyor. Onların tezlerini seslendiriyorlar. Gündemlerine bakıldığında, ekonomi dahil dillendirdikleri politikalar, ABD’nin Türkiye’ye karşı kullandığı tehdit diliyle tamamen örtüşüyor. Türkiye’yi küresel sisteme entegre etmenin; yani rehin almanın projesini gösteriyor bu dil. Bunun atlatılması lazım. Bu çok trajik bir şey. Bu durumu İran’da, Rusya’da, Çin’de veya bağımsız politikaları olan herhangi bir ülkede göremezsiniz. Önce evin içinin temizlenmesi gerekiyor. Muhalefetin emperyal politikalarla millî güçleri ve Sayın Erdoğan’ı hedef alması trajikomik bir şey. Bu zihniyetin ciddi bir çizgiye çekilmesi gerekiyor. En büyük sorunlarımızdan biri muhalefet. Bu olmadığı için birtakım kurum ve kuruluşlara, siyasete veya akademi dünyasına bir bakıyorsunuz, ABD’nin tezlerini seslendirdiklerini görüyorsunuz. 

Henry Barkey var; eski CIA Direktörü. Onun CHP adayını savunan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çatan bir çıkışı oldu mesela?
Kemal Derviş modeli gibi kendi seçtikleri ismi aday olarak pazarlamaya kalkıştılar. Uluslararası finans çevrelerinin seçtiği insanları Türkiye’ye yerleştirmeye çalıştılar. Özal da bunu fark etmişti. Türkiye’nin en büyük handikaplarından bir tanesi bizim siyasetçilerimizin bir ayağının dışarıda olması. Bundan şikâyetçiydi. Bazı bürokratların Türkiye’nin menfaatlerinden çok Batı’nın veya NATO’nun çıkar ve talimatlarına göre hareket etmesi, bu millete yabancılaşmış bir zihniyete sahip olması... Bu sorun, bizim zihinsel, kültürel ve tarihî yabancılaşma diyebileceğimiz bir sorun. AK Parti ile birlikte son dönemlerde büyük bir yerelleşme ve millîleşme savaşı verildi. Bundan sonra başarılı olmaları zor; ama ekonomi üzerinden operasyonlara girişilecektir.

“En Büyük Hedefleri Kitleleri Manipüle Etmek”
Amerikan, İngiliz, Alman kaynaklı Türkçe yayın yapan haber-yorum siteleri yayına geçirildi bir süre önce. Bu girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye en önemli ülkelerden bir tanesi. Türkiye’nin şu anki bağımsız politikaları küresel dengeleri zorluyor. ABD ile AB arasında zaten bir çatlak var. ABD hedef olarak Rusya ve Çin’i seçmiş durumda. Bu iki ülkeyi frenlemesi için Türkiye, Hindistan, Venezüella, İran gibi ortak hareket içinde bulunan ülkelerin de frenlenmesi lazım. Üç ülke var; jeokültürel anlamda Türkiye, askerî olarak Rusya, ekonomik olarak da Çin. Bunları hedefe alırken Türkiye’yi dolaylı, Venezüella ve İran’ı ise doğrudan hedef seçtiler. Bunu yapabilmek için “beşinci kol” dediğimiz medya üzerinden algı operasyonlarının had safhada olmasını istiyorlar. Türkçe yayın yapan yabancı unsurlar arasında “Sputnik”i de sayabiliriz. Türkiye’ye lider düzeyinde çok yakın ama alt seviyede yapılan yayın ve yorumlar tamamen karşıt... Gerici zihniyet diyebileceğimiz vesayetçi kesimlere çok daha yakın duruyor, onların tezlerini seslendiriyorlar. Acıklı bir durum. En büyük hedefleri de kitlelerin manipüle edilip yönlendirilmesi. Erdoğan’a verilen desteği kırmak. Son seçimlerde de bunu gördük. Millet Erdoğan’ın yanında. Onu siyasî olarak susturma şansları çok az. Ancak vazgeçmiş de değiller. 2023’ten sonra bağımsız Türkiye projesini devre dışı bırakmak için denedikleri her türlü yöntemin dışında, şimdi tekrar milleti yeniden ikna etme sürecini başlatmış durumdalar. Bunun en önemli ayağı da medya. 

23 Haziran’daki İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri yaklaşıyor. Bu seçim sürecinde milleti ikna etme çabaları göründü diyebilir miyiz?
Normal bir süreç olsaydı, hedefin Erdoğan olarak seçildiği şartlar içinde olmasaydık mahalli bir seçim olarak herkesin sonuca hazır durumu olacaktı; ancak dünya böyle bakmıyor. Onlar Erdoğan’ın yenilgisini İstanbul’un alınmasında görüyor. Kampanyaların başlangıcı olarak görüyorlar. “Erdoğan’ı 2023’ten sonra nasıl devirebiliriz, bunu başarmak için ilk psikolojik eşik olarak İstanbul’un alınması gerekiyor.” dediler. Sandıklarda giriştikleri her türlü yöntem ve operasyonu meşru görüyorlar. AK Parti’ye destek verenlerin de bu minvalde bakıp, yerel seçim havasını çok çok aşan savaşın uluslararası cephe merkezi olarak görüyorlar İstanbul’u. Bizim de bunu böyle görüp bu şekilde hareket etmemiz lazım. 


Baran Dergisi 646. Sayı