Washington Merkezli Küresel Araştırmalar Merkezi Araştırmacısı Doç. Dr. Mehmet Özkan, 20 Ekim’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Bolivya’daki gelişmeleri ve Latin Amerika’daki son durumu sosyal ve siyasi yönleriyle Baran’a değerlendirdi.

Bolivya’daki darbeden sonra Morales taraftarları ayaklandı. Bolivya bu noktaya nasıl geldi?
Askerin zımnen göstericilere karşı koymayacağını söyleyerek Morales’in karşısında durması ve diğer etkenler dikkate alındığında bu bir askeri darbedir. Fakat Bolivya gibi sosyal mobilizasyonun güçlü olduğu bir ülkede, bu tür durumlarda müzakerenin de keskin olduğu düşünülünce, gelişmelerin darbeyi aşan bir boyutu var. Ama işin özü, Bolivya’daki krizin köklerinin 2016’lara kadar gittiğidir. 2015 yılında Latin Amerika’da sol siyasetin gerilemeye başlaması süreci Bolivya’nın bölgedeki destekçilerini azaltmış, yine aynı dönemde petrol fiyatlarının düşmesiyle, ekonomik anlamda (aynen diğer bölge ülkelerinde olduğu gibi) işler eskisi kadar iyi gitmezken, 2016 referandumu işte tam da bu sürece denk geldiği için halk tarafından reddedilmişti. Bolivya’daki siyasal süreç, kıtadaki değişimle/dönüşümle paralel olarak, eskisi kadar iyi gitmemeye başlamıştı. İkincisi, Bolivya ilginç bir ülke. Nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı yerel halktan oluşuyor. Denize çıkışı yok ve bu açıdan bir kara ülkesi. Büyük dağları var ve başkentinde bile rakımının 3 bin 700 metre olmasından dolayı otellerde oksijen tüpünün olması gayet normal. Fakat asıl mesele şu: Latin Amerika’da yerel halkların dahil olduğu sokak gösterilerini yönetmek gerçekten çok zor. Yakınlarda Ekvador’daki gösterileri Devlet Başkanı Lenin Moreno ancak halkın isteklerini kabul ederek durdurabildi. Yerel halklar bir istek için örgütlendikleri zaman çok keskinler, müzakereye kapalılar ve karşısındakilerden istediklerini almak için son derece sabırlılar. 2003 yılında yapılan ve ardından Morales’i iktidara getiren gösterilerde de çoğunluğu yerel halk oluşturmuştu. Şu anda, o günlerdeki kadar olmasa da Morales’in yerel halktan destek aldığı bir gerçek.

Latin Amerika’daki genel tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında dünyada şöyle bir trend var; ideolojik merkezli bütün siyasal hareketler çıkmaza girdi. Latin Amerika’da sol, Ortadoğu’da İslamcılık, Hindistan’da Hindu milliyetçiliği, Afrika’da “Afrika Rönesansı” olarak adlandırdıkları çıkış arayışlarının hepsi çıkmazda. 90’lardan kalma siyaset üretme çabalarının beraberinde ortaya çıkan bir düzensizlik var. Siyaset gel-git halinde. Latin kıtasına Çin geliyor. Eski sol büyük ihtimalle olmayacak. Aslında yeni bir “dil” aranıyor. Bu dil nasıl nasıl üretilecek. Bunlar iktidarlarıyla birlikte küresel güçlerle entegre olunca kaçınılmaz bir etkileşim yaşıyor. İki taraf da bu etkileşimden ister istemez payını alıyor. Kıtadaki gel-gitler bunu işaret ediyor. Chavez-Maduro solu eski tür solu temsil ederken, Meksika solu başka bir sol siyaseti temsil ediyor. Arjantin’de Alberto kazandı. O da büyük ihtimalle başka bir sol siyaseti temsil edecek. Aynı ideolojik kalıplar içerisinde farklı, belki de keskin farklılıklar arz eden hareketler göreceğiz. Bölgemize benzer bir tablo söz konusu. İslâmî hareketlerin arasındaki farklılıklar gibi. Batı, entelektüel üstünlüğünü tamamen kaybetme noktasına geldiği için Batı ile etkileşim de azaldı. Batı eskisi gibi çok iyi kitap, tez, makale çıkaramıyor. Entelektüel fakirleşme nasıl Batı’da varsa, ideolojik merkezli siyasi hareketlerde de aynı şey yaşanıyor. Tecrübeler önemli ama, Latin Amerika 99’da Chavez’in çıkış yaptığı Latin Amerika değil, çok değişti. Lula için de öyle. Kuşak farkı da var ayrıca. O zamanki kuşak sosyal medyada daha az etkileşim halindeyken, cep telefonları bu kadar yaygınlaşmamışken, şimdi teknoloji almış başını gitmiş durumda. Sosyal medyada bir “tweet” atarak birçok şeyi etkileyebiliyorlar. Dünyadaki yeni konjonktürde yeni aparatlar oluştuğundan siyasal perspektiflerin kendisini yeniden konumlandırması lazım. Böyle bir kriz yaşanıyor. Latin Amerika’daki dinamikler de sosyal ve siyasi hareketliliği canlı tutuyor.

Latin Amerika solunun tam bir birlik içinde hareket etmesi mümkün mü?
Latin Amerika ülkeleri genellikle kendi aralarında hem yarış içerisindedirler hem de birbirlerine üstten bakarlar. Şilililer Arjantinlilere, Kolombiyalılar Ekvadorlulara, Venezuelalılar Kolombiyalılara üstten bakarlar. Brezilya ve Arjantin her şeyde yarış içerisindedir. Son 20 yıllık dönemde Latin Amerika siyaseti kısmen de olsa belli ülkeler arasındaki kutuplaşmalarla siyasi bir rekabet ve model üretme yarışına girmişti. Fakat bugün gelinen nokta itibarıyla kıta son derece parçalanmış durumda. Sağ ve sol siyasete ait grupların kendi içlerinde ve kendi aralarında rekabet halinde olduğu bir zamanda kıtadaki halk daha hızlı bir şekilde örgütlenip taleplerini dile getirebiliyorlar. Kıtanın siyaseten parçalanmış olmasına rağmen, Latin Amerika’nın sorunları artık kıtasal. Başta Venezuelalı göçmenler olmak üzere, eğer bütün ülkeler beraber hareket etmezse, herkesin kaybedeceği bir dönem Latin Amerika’yı bekliyor. ABD’nin kıtayı kendi haline bıraktığı, Çin’in etkisini genişlettiği ve Rusya’nın hem kıtayı yeniden keşfi hem de ABD ile Venezüella üzerinden bir sistemsel kavgaya girme niyeti; Latin Amerika ülkelerini kıtadaki gelişmeler konusunda bir özne değil nesne konumuna indiriyor. Önümüzdeki dönemde siyaseten parçalanmış bir kıta bizi beklerken, sosyal taleplerin protestolar veya başka formlarda arttığı bir süreci göreceğiz.

Türkiye Latin-Amerika ilişkileri bundan sonra nasıl bir şekil alabilir?
Türkiye-Latin Amerika ilişkileri son yıllarda hızla genişledi, bundan sonra derinleşmeye ihtiyaç var. Türkiye’nin kıtada bütün ülkelerle iyi ilişkileri var. Fakat Venezüella konusunda aldığı tavır nedeniyle Ankara’nın politikasını anlamayan ve hatta anlamlandıramayan ülkeler de var. Türkiye’nin Latin Amerika ülkeleriyle ilişkilerini artık biraz daha siyasal alana kaydırması lazım. bundan kastım şu; örneğin Venezüella konusunda Türkiye arabulucu olabilir. Dış politikayı çapraz düşünmemiz gerekiyor, ikili ilişkiler özelinden çıkarıp çok boyutlu düşünmek gerekiyor. Mesela Türkiye Venezüella’da bir arabuluculuk yapabilir. Başarılı olursa bu ilk başta Trump’ın Venezuela konusunda girdiği çıkmazdan kurtarabileceği için Türk-Amerikan ilişkilerinde Ankara’nın elini güçlendirir.

Baran Dergisi 671. Sayı