25.-26. dönem Milletvekili ve MHP Genelbaşkan Başdanışmanı Doç. Dr. Ruhi Ersoy, 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde cuma namazı sırasında iki camiye yapılan ve 50 Müslümanın şehid olması, çok sayıda kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırılarla ilgili BARAN’a değerlendirmede bulundu.

Söz konusu saldırıların her yönüyle iyi incelenmesi ve irdelenmesi gereken eylemler olarak tarih sayfalarındaki yerini aldığını belirten Ersoy, Avrupa başta olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinde özellikle Türkleri ve Müslümanları hedef alan bu tür saldırıların son yıllarda artarak devam ettiğine dikkat çekti. “Şiddetin tedavisi mümkün olmayan bir virüs gibi hızla yayıldığı dünyamızda, son saldırı maalesef bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir.” diyen Ersoy, saldırıya gereken tepkinin verilmeyişini şu sözlerle eleştirdi;

“Sağ duyulu, aklı selim düşünen her insanın ifade ettiği bir gerçek olan ‘Terörün, şiddetin dini, milleti, cinsiyeti olmaz’ sözü, maalesef Yeni Zelanda’da bir kez daha haklı çıkmıştır. Zira son yıllarda özellikle, DAEŞ gibi örgütleri mukaddes dinimiz İslam ile özdeşleştirip, söz konusu örgütlere mensup kişilerin yaptığı eylemleri tüm İslam âlemine mâl etmeye çalışan çevreler, Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen hunhar saldırıda maalesef üç maymunu oynama yoluna gitmişlerdir. 28 yaşındaki Avustralyalı terörist Brenton Tarrant, yaptığı menfur saldırıyı bir bilgisayar oyunu oynarcasına canlı yayınlamıştır. Ayrıca saldırı öncesinde de sözde ‘Manifesto’ yayınlayarak, saldırıyı gayet planlı ve profesyonelce gerçekleştirdiği görülmektedir. Gerek sözde manifestoda, gerekse saldırıda kullandığı silah ve mühimmatlar üzerinde vermeye çalıştığı açık mesajlarda derin bir tarih bilgisinin olduğu görülmektedir.”

“Saldırılar Tekrar Edebilir”
Ruhi Ersoy, saldırıların zamanlamasının Çanakkale zaferinin yıldönümüne denk gelişine dikkat çekerken, saldırının faili hakkında şu ifadeleri kullandı;

“Çanakkale Deniz Zaferi’nin 104. yıldönümüne birkaç gün kala gerçekleştirilen bu hadise, zamanlaması yönüyle de dikkat çekici bir durumdur. Avustralya ve Yeni Zelandalıların 104 yıl önce İngiliz arması altında Müslüman Türklere karşı aldıkları ağır mağlubiyet belli ki Brenton Tarrant isimli teröristin zihin dünyasında önemini korumaktadır. Ancak bilinmesi gerekir ki tarih; şimdi ve gelecekle birlikte düşünülmesi ve şuurla idrak edilmesi gereken zaman dilimidir. Bahsi geçen terör olayı ve terörist objektif şekilde incelendiğinde; teröristin Hristiyan olmadığı ama İstanbul’u Hıristiyanlığın başkenti ilan ettiği görülüyor. Pagan, ama inancı yok. Aşırı sağcı ama Çin’e selam söylüyor. Neo-Nazi Faşist. Bu tespitlerin ışığında söz konusu menfur hadisenin bir hücre yapılanmasının ürünü olduğunu söyleyebilir ve ciddiyetle üzerine gidilmezse Avrupa başta olmak üzere dünyanın başka merkezlerinde tekrar edilebileceği sonucuna varabiliriz.”

“Avrupa’daki Camilere Yapılan Saldırılar Takipsiz”
Avrupa’da bulunan camilere yapılan saldırıları da hatırlatan Ersoy, saldırıların faillerinin takipsiz bırakılarak meçhule terkedildiğine vurgu yaptı. Ersoy şöyle dedi;

“Üzülerek vardığımız bu sonuç maalesef bir başka açıdan bizi daha da endişelendirmektedir. Zira 2018 yılında Almanya’da gerçekleştirilen en az 90 camii saldırısının % 99’unun failinin yakalanamadığını biliyoruz. Geriye kalan % 1 failin yakalandığı, fakat ne tür bir ceza aldığı kamuoyunun dikkatlerinden özenle kaçırıldığı bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Batı, Paris ve Brüksel’de gerçekleştirilen DAEŞ saldırıları üzerine, topyekûn olarak hem resmi kurumları, hem STK’ları bu konuyu çalışmış ve bu tür saldırıların tekrar etmemesi için neler yapılabileceği konusunda önleyici tedbirler almıştır. Ancak, daha önce Avrupa’nın başta Almanya olmak üzere pek çok ülkesinde Müslümanlara karşı gerçekleştirilen saldırılar ne Avrupa ne de Müslüman ülkeler tarafından dikkate alınmıştır. Bu tür hadiselerin bir daha yaşanmamasında en önemli rol hiç şüphe yok ki, kamuoyuna mâl olmuş simaların tavırlarına ve özellikle de siyasetçilere düşmektedir. Son zamanlarda özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın vermiş olduğu mesajlar, radikal düşünceleri haiz insanları cesaretlendirebilecek ve hatta harekete geçirebilecek niteliktedir. Toplumda caydırıcılığı olan bu tür siyasetçilerin, itidalli, akla, mantığa ve insanlığa uygun mesajlar vermeleri, bu tür hadiselerin bir daha yaşanmaması için en önemli noktalardan birini teşkil etmektedir.”

“Düşman Unutmaz”
Ersoy, terör saldırısının faili Brenton Tarrant’ın paylaştığı mesajlarla ilgili olarak ise şunları söyledi;

“Diğer taraftan, bu saldırı Müslüman âlemi için olduğu kadar, Müslüman Türklük için önem taşımaktadır. Zira bu saldırı ve gerisindeki zihniyetin ifşası, Azerbaycan’ın merhum lideri Ebulfeyz Elçibey’in dediği, “Sen Türk olduğunu unutsan da düşmanın asla unutmaz.” sözünü bir kere daha hatırlamamızın ve derinlemesine idrak etmemizin ne kadar elzem olduğunu göstermiştir. Yeni Zelanda’da katliam esnasında teröristin; “Türkler kendi topraklarında yaşayabilirler, ama Boğaz’ın batı yakasına geçmeyecek ve Avrupa’ya yürümeyeceksiniz, aksi halde bütün camileri ve minareleri yıkar, hepinizi katlederiz. Bir gün Ayasofya’yı minarelerden kurtaracağız, Konstantinopolis bir Hristiyan şehridir vs.” şeklinde verdiği mesajlar, aziz vatanımız üzerinde var olan planların en basit haliyle dışa vurumu olarak görülmelidir. Bu olay, milli bekamızın sürekli tehdit altında olduğunu ve zayıf düştüğümüz anda bunu fırsata dönüştürmek için Batı’nın kronik reflekslerinin hazırda beklenildiğini bize göstermiştir. Tarih, büyük milletler için mazinin kin ve intikam deposu değil; halin anlaşıldığı ve geleceğin tecrübeyle öngörülme şuuruna erildiği birikim olarak görülmelidir. Biz hem fert, hem millet, hem de devlet olarak bu birikimin ışığında hareket etmek ve geleceğe yürümek zorundayız.”

Baran Dergisi 636. Sayı