Türkiye bir süredir döviz kurlarının yükselmesi ve TL’nin değer kaybetmesiyle meşgul. Bu çerçevede geçtiğimiz ay TL’ye altın standardı getirilmesi yönünde bir teklifte bulunduk. Bu çerçevedeki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Dünyada şu anda kapitalist paradigma işliyor. Bu paradigma enflasyonist bir yapı öngörüyor. Enflasyon varsa sistem işliyor, çünkü kapitalizmin bugünkü versiyonu talep yönünü finans kapitalizmi biçiminde, bu da talebi canlı tutmak için enflasyonu bir araç olarak kullanmayı hedefliyor. Altına değinecek olursak, diğer varlıklar altın karşısında değer kaybediyor ve deflasyonist bir iktisadî yapı ortaya çıkıyor. Bu deflasyonist iktisadî yapının kapitalist bir paradigmayla yönetilmesi imkânsızdır ki, kapitalizmin bu konuda çözüm üretemeyen bir ekonomi olduğu görülüyor. Enflasyonu düşen ekonomilerde kapitalizm çalışmıyor. Oysa bir iktisadî sistemin hem enflasyonda hem de deflasyonda çalışması gerekir. Altın standardı teklifi önemli. Birçok soruna da çare olacak yönler ihtiva eder. Evvela paranın değer kaybı ekonomi içindeki asıl göstergenin diğer döviz kurları olması gibi problemlerin önüne geçer. İkinci kere altın standardıyla faizsiz bir iktisadî sistem de kurgulama imkânı ortaya çıkabilir. Parasal aktarım mekanizmasında belirgin farklılıklar gündeme gelir. Parasal aktarım mekanizmasını da terk edersek faizsiz bir aktarım mekanizması kurulabilir, kurgulanabilir. Fakat altının değeri üzerinde spekülatif fiyatlamalar var. Mesela demire dayalı bir para sistemi desek, demirin fiyatı üzerinde de spekülatif değerlemeler oluşur. Türkiye’nin dünyadaki değerini tek başına kontrol edemediği, spekülatif değerlemelere açık bir varlığı paranın dayanağı yapıyor olmak belli sorunlar taşır. Bu sorunlar deflasyonu derinleştirici bir etki oluşturabilir. Bu etkinin önüne geçmek için de altın standardında bunun devalüasyon planını yapmak gerekir. Bu endişe verici bir şey olur. Burada “Para neye dayalı olmalı?” sorusuna bir cevap aranıyor. Para bugün karşılıksız basılmıyor, merkez bankasının bilanço pasiflerini referans alarak basılıyor. Bu, bize “Bilanço pasifleri üzerinde kontrol gücü olan başka bir ekonomi veya spekülatör olmaması.” imkânını veriyor. Ama nihayetinde farklı göstergeler Türk lirasının değerini aşındırmada veya ona karşı spekülasyon kurmada belirleyici oluyor. Güvenilir bir para sistemi kurmak için yeterli bir ekonomi olmak lâzım ki, bunu daha önce bu coğrafyaya ev sahipliği yapan medeniyetler başardı. Selçuklu devleti bunu başardı, Selçuklu parası dünyanın her yerinde geçerli bir akçeydi. Osmanlı devleti bunu başardı. Peki Türk lirasında durum ne? 1980’den sonra konvertibilitesi kabul edilmiş veya konvertibilite olmasına bizim karar verdiğimiz bir para. Bu paranın dünyadaki geçerliliği de ekonominin güveniyle ölçülüyor. Peki, ekonomimiz güvenilir bir ekonomi değil mi, kesinlikle güvenilir bir ekonomi. Bugün global ekonomiyi yönetenlerin kullandığı bir değnek, argüman var. Bu argüman da reyting. Şu anda dünyanın on yedinci ekonomisi olan Türkiye, muz ülkeleri reytingiyle reytinglendiği spekülatif bir durum yaşıyoruz. Bu reyting şirketleri bize iyi reyting de verse, kötü reyting de verse bir menfaat, beklenti için verir. Gerçek mânâda bir değerleme değil bunlar.

Paranın vasfı mübadele aracı olması. Sanki Türk lirası alınan hizmet karşılığında elde edilen paranın dövize mübadele edilmesi gibi bir vasıf kazanmış durumda. Şu an Türk lirasını kimse elinde tutmak istemiyor. Mesela 1990’larda kiraları bile dolar cinsi üzerinden alırlarmış.

Bugünde öyleydi, mevzuat değişti. Bizde dolarizasyona imkân veriliyor, seksen yaşındaki teyzenin dolar hesabı var. Türk lirasını altına endeksli bir para olarak kurguladığımızda bu para güvenini yahut genel karşılığını Türkiye ekonomisine duyulan güvenden mi alacak, yoksa altından mı alacak? Buna odaklanmak lâzım, gözden kaçırmamak lâzım. Bizim yapmamız gereken şey, Türk ekonomisine duyulan güvenin karşılığı olan bir para sistemi. Altın olduğu için Türk lirasına da güveniyormuş gibi yapalım değil. Çünkü Amerika geçmişte taahhüt verdi “Bana şu kadar dolar getirirseniz bu kadar ons altın alırsınız.” dediler, Fransa da madem öyle diyorsun dedi ve elinde ne kadar dolar varsa götürdü ve Amerika’dan altın istedi. Amerika da baktı olacak gibi değil vazgeçti. O sistem, bugün Amerikan ekonomisine duyulan güvensizlikler nedeniyle doların şiddetli devalüasyonuna maruz kaldı petrol krizi zamanında, devamında altın standardı terk edildi. Amerika gibi bir ekonominin altın standardını göze alamadığı durumda Türkiye ekonomisi bunu nasıl yönetebilir bunu tartışmak lâzım. Bugün içinde bulunduğumuz problemlerin kaynağı dolarizasyon gibi görünüyor. Dünyanın hiçbir yerinde gerçek kişilerin döviz hesabı olması karşılaşılan bir şey değil, ekonomilerde buna izin de verilmez. İşletmelerin üst düzey yöneticilerine yahut yönetim kurulu üyelerine vs. izin verilir. Yoksa genel mahalle halkının döviz cinsi varlık tutmalarına izin vermezler. Seksen yaşındaki teyzemizin dolarla ne işi var? Ne işi var sorusuna gelince, asıl meseleye de gelmiş oluyor. Türkiye’de dolarizasyonu besleyen asıl unsur insanlara bugüne kadar faizsiz çözümler sunulmamış olmasıdır. İnsanlar refleks olarak faizden kaçınmak için özellikle altına ve bir miktar da dövize rağbet ettiler. Türk lirasına belirli bir rağbet oluşturduğumuzda bu nasıl olacak düşünülmeli, hesap edilmeli. Bugünkü paranın altından da bir karşılığı var. Merkez Bankasının yüklü limitleri olan şeyler içinde belli bir miktar altın da var. Türk lirasına o güveni sağlayamıyorken, altın standardına geçmek konusuna ben biraz kuşkulu yaklaşıyorum. Altın standardına geçerim ama kapitalist paradigma ile geçmem.

Bu noktada bizim de teklif ettiğimiz şey “Kapitalist paradigmanın dışarısında yeni bir para rejimiyle beraber yeni bir sistemin doğuşu.” şeklinde.

Çok güzel. O zaman önce bunu yapmalıyız. Mesela gençlere derslerde şöyle anlatıyorum, herkes gençlere veya bizlere diyor ki, “Dijitale yatırım yapmamız lâzım.” Dijitale neden yatırım yapmamız lâzım? Zengin olmak için. Bu durum, bizdeki kopuşu güçlü bir şekilde temsil ediyor. Kapitalizmin orijinal teorisi de fena değildir, bayağı romantiktir. Oradaki kopuş da buradan kaynaklanıyor. Bunu medya diliyle mottolaştıralım desek “Para kapitalizmi bozdu.” Baktılar ki, insanların kıtlık sorunu var, onlara çözüm üretelim dediler. Bu çözüm üretilirken baktılar ki, o yatırımları yapanlar zengin oluyor. Sonra bu kıtlık sorununu gidermekten, zengin olmak amacına yöneldi. O amaca yöneldikten sonra da kapitalizm bozuldu. Bugün, “Bizim toplumumuz kapitalist bir toplum mudur?” diye ele aldığımızda öncelikle işletmelere bakmak gerekiyor. Geçen haftalarda köşemde bu konuyla alâkalı bazı tespitlerde bulundum. Katılım bankalarına akıl üreten iş insanlarına bakıyorum, bunların kapitalist güdülerle hareket ettikleri, ortaklarını aldatmaya eğilimli oldukları veya bir katılım finans kurumundan ortaklık sağlasalar ona şeffaf biçimde beyanlarda bulunmayacaklarını okuyorum, böyle anlıyorum, böyle hissediyorum. Bu insanlarla paradigmaya yeniden dönmemiz zor. Bizim ticaretteki tasavvuf kültürümüz olan Ahi yaklaşımını “İnsanların buradan ekmek yediği, insanların ihtiyaçlarının giderildiği, çözümler sunan ürünlerin, hizmetlerin üretildiği.” bir paradigmaya doğru evvela yeniden taşımamız gerektiğini düşünüyorum.

O zaman bir anlayış değişimi, klişe tabirle “zihniyet değişimi” gerekiyor.

Tam da bunu söylüyorum. 1800’lerde bizdeki iş, ticaret ve iktisadî ahlâkın iğfale uğradığını düşünüyorum. Evvela bunu yeniden düzeltmemiz gerekiyor. Mesela bugün bu insanlara katılım finans ürünlerini sunmak bazen çok garip duruyor. Bütün amacı sapkın bir kâr hedeflemesi. Orada bir teoriye, paradigmaya da yaslanmıyor, tamamen vahşi kapitalizm. Ama dönüp dolaşıp başka yerde belli bir ahlâkı temsil ettiği iddiasında bulunabiliyor. Başka yerleri eleştirirken o iddianın arkasına saklanıyor. Biz, ticaret tasavvufumuzu yeniden ihya etmeliyiz. Bunlar mümkün olduktan sonra, altın standardını da tartışabiliriz. Yoksa ne olacak? Altın standardına geçtik diyeceğiz, kendi insanımız bize kazık atmaya çalışacak. “O zaman ben TL’leri götürüp, altın alayım.” modunda ekonomiye kazık atmaya çalışacaklar. Bundan korkuyorum, bunu görmek ve şahit olmak istemiyorum. O yüzden altın standardını tartışmak için başka şeyleri düzeltip, biraz beklemeyi tercih ederim. Kazık atma fikrini neden ifade ediyorum, çünkü biz bu ülkede dolar alıp başka bir ülkenin devlet başkanının Türkiye’yi manipüle, speküle edecek şekilde tivit atması için yalvaran insanları gördük. Bu durumlarını ikrar ediyorlar. Şöyle bir benzetme yapabiliriz; “Türkiye milli takımı maç yapıyor, bazı insanlar rakip takıma bahis oynuyor.” Bahis oynuyor, hem de rakibe oynuyor. Zannediyorum bu örnek dediğim yozlaşmayı daha iyi anlatıyordur. Bir şeyleri toparladıktan sonra gündeme almanın daha iyi olacağını, aksi takdirde kapitalist paradigmada altın standardının bir suiistimal alanı açabileceğini düşünüyorum.

Önemli gördüğünüz, eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Para konusundaki çalışmaları çok önemsiyorum, fakat altın standardına bakarken dijital paralara da bakmak gerek. Altın standardında bir para yerine dijital para üreterek birçok altyapı yatırımlarını finanse edebiliriz. Bu dijital paranın yüzde yüz karşılıklı olmasıyla vadeli hesap imkânının kapatılabileceğini düşünüyorum. Böylece faizsiz bir ekonomiye geçişteki adımları tecrübe edebileceğimizi, bunun ilk provalarını yapabileceğimizi, özellikle bu dönemde ıskalanmaması gerektiğini düşünüyorum. Yüzde yüz karşılıklı, kaydi olarak yaratılamayacak bir dijital paranın Türkiye tarafından sisteme sunulabileceğini, belirli altyapı yatırımlarının bunlarla yapılabileceğini, bunun yanında kısa çalışma ödeneği gibi imkânların bu para cinsinden yapılabileceğini ve kapalı devrede bunu çok iyi işletebileceğimizi, bunu işletmek için yeterli donanıma, bilgi ve uzmana da sahip olduğumuzu belirtmek isterim. Bu tartışmaya farklı boyutlar da kazandırılabilir. Dijital para hangi varlıklarla desteklenmelidir vs. şeklindeki bir tartışmada altın yeniden gündeme getirilebilir. Bunu gözden kaçırmamak gerektiğine inanıyorum.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 717.Sayı