Ramazan Akkır kimdir? Akademik hayatınız, gazeteciliğiniz ve kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?

2003 yılında Çukurova Üniversitesi’nden mezun oldum. 2007 yılında “Türkiye’de Din ve Muhafazakârlık: Turgut Özal Örneği” adlı tez ile Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansımı, 2016’da da “Cumhuriyet Halk Partisi’nin Din Politikaları ve Kendi Tabanının Bakışı” isimli tez ile Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktoramı tamamladım. Yeni Şafak, Star, Milat gibi farklı gazetelerde ve popüler veya akademik dergilerde yazılar yazdım. Yazmaya devam ediyorum. “Türkiye’de Muhafazakârlık”, “17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a FETÖ”, “Onbeşlikler: Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar”, “CHP’nin Din Politikaları” ve “AK Parti ve Yükselen Türkiye” adıyla yayımlanmış beş kitabım bulunmaktadır. Din-siyaset ilişkisi, muhafazakârlık, Sol, Alevilik, tasavvuf gibi sosyal bilimlerin farklı konuları ile ilgilenmeye çalışıyorum. Şu anda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde akademik çalışmalarıma devam ediyorum.

“Avrupalılar Müslümanları Ötekileştiriyor!”

Avrupalıların gözünden Müslüman kimliğini izah edebilir misiniz?

Öncelikle tek bir Müslüman algısından veya kimliğinden bahsetmek oldukça zor. Ama içinde yaşadığımız şu zaman dilimindeki Müslüman kimliği hakkında çok şey söylenebilir. Müslüman kimliği veya İslâm dini, Batı’nın ötekisini temsil etmektedir. Tabiî ki bu anlayışın oluşmasının arka plânında uzun bir tarihsel süreç var. Müslüman kimliğinin Avrupalıların gözünde ötekine veya düşmana dönüşme süreci Haçlı seferlerine kadar gider. Bunu açıklamak için şu örnek verilebilir: Hitler Almanya’sında Yahudiler ne ise bugün birçok Avrupalının gözünde Müslüman odur. Avrupa’dan atılması, kovulması, kovalanması veya yok edilmesi gereken bir kimliktir. Fransa’da yaşananlar veya Emmanuel Macron’un söylemleri bunun ispatı değil ifşasıdır. Avrupalılar, Avrupa’da yaşayan Müslümanları veya orada doğup büyüyen Müslümanları, Avrupa’nın doğal bir parçası olarak kabul etmemektedir. Dahası, şarlatan siyasetçiler ve toplumdaki fay hatlarını derinleştirmeye çalışan bir kısım medya araçları, Müslümanları ötekileştirmekte ve düşmanlaştırmaktadır. Özellikle Avrupa’daki büyük kentlerde yaşayan Müslümanlar, medya ve kitle iletişim araçlarının terörizmi vurgulayan ve kültürel açıdan toplumsal dokuyla uyuşmadığına dair muhalif söylemlerine maruz kalmaktadır. İlginçtir, bu toplumsal doku her neyse, Müslümanları dışlamakta veya o topraklardan sürmeye çalışmaktadır. Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki; Batı eğer fırsat bulursa tüm Avrupa’dan Müslümanları sürmekten çekinmez, tereddüt etmez.

Aslında hikâyenin son evresi eski ABD Başkanı Bush döneminde başlamıştır. Başkan Bush, “İyi Müslüman”, “Kötü Müslüman” ayrımına gitmişti. Bu bakış açısına göre, bir Müslüman “İyi Müslüman” olduğunu ispatlamadığı müddetçe kötüydü. Dahası şiddet ve teröre de teşneydi. Şimdi Batı, bu sakat bakış açısının faturasını ödemektedir. Bush’un başlatmış olduğu “Haçlı seferi”, şu anda Avrupa’nın değişik kentlerinde kendini göstermektedir.

Ancak tüm bu süreç şuraya varmış durumdadır. Avrupa’da yükselen İslâm karşıtlığı, aynı zamanda Avrupa’nın iç reflekslerini de harekete geçirerek bir yandan Müslümanlığa karşı ilgi, diğer yandan da İslâm’ın varlığını normalleştirme ve İslâm’ı savunma girişimlerine de neden olmaktadır. Yaşanan süreci böyle okumakta fayda var.

“Türkiye, Batı’nın Çarkına Çomak Sokmuştur!”

Başta Fransa ve Hollanda olmak üzere Avrupalılar İslâm düşmanlığını niçin Türkiye üzerinden gösteriyor?

Aslında İslâm düşmanlığı şekil değiştirmiş durumdadır. Batı’nın İslâm düşmanlığı neredeyse sadece Türk düşmanlığına dönüşmüş durumdadır. Suudi Arabistan Veliaht Prensi M. bin Selman ile oldukça samimi olan Macron, Türkiye’ye, özelikle de Başkan Recep Tayyip Erdoğan’a düşmandır. Bu düşmanlığın arka planında Doğu Akdeniz’de, Balkanlarda, Ortadoğu’da veya Libya’da Fransa’nın ekonomik ve siyasî nüfuzunu kaybetmesi vardır. Fransa hem Kıta Avrupa’sında hem de dünyanın birçok yerinde nüfuzunu kaybetmektedir. Fransa her alanda kaybederken Erdoğanlı Türkiye yükselmekte ve etkisini artırmaktadır. Erdoğanlı Türkiye ile beraber son iki yüzyıldan beri kaybeden veya fetret devri yaşayan Müslümanlar özgüven kazanmış ve yeniden tarih sahnesine çıkmaya başlamıştır. Bir de şunu vurgulamakta fayda var: Selman örneği bize, Batı’nın kendine diz çökmüş ve iradesi ipotek altına alınmış bir Müslüman profili arzuladığını göstermektedir. Unutulmasın ki, gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı gündüz vakti konsolosluk binasında katleden Selman ve avanesi, hala Batı tarafından el üstünde tutulmakta ve destek görmektedir. Batı’nın derdi yükselen Türkiye iledir. Çünkü yükselen Türkiye, Batı’nın çarkına çomak sokmuştur. Yüzyıllarca insanlığın emeğini sömüren ve köleleştiren Batı, Türkiye’nin prangalarından kurtulması ile beraber günahları ile yüzleşmeye başlamıştır. Tüm bağırışları, çağırışları veya ikide bir İslâm demelerinin nedeni budur.

“Avrupa, İslâm’a Her Zaman Düşmandı!”

İslâm düşmanlığının yükselişi Avrupa’da yeni bir gelişme midir?

Öncelikle Avrupa, zaten İslâm’a ve Müslümanlara düşmandı. Sorarım sizlere, Avrupa’nın Müslümanlara veya kendinden başkasına düşman olmadığı bir dönem var mı? Yüzyıl savaşlarını hatırlayın, Haçlı Seferlerini hatırlayın, Yahudilere uyguladıkları soykırımı hatırlayın. Dahası, sömürgecilik tarihinde insanlığa yaptıklarına bakın. Batı’nın tarihinde hep düşmanlık, hırsızlık, çalma ve çırpma var. Bunu anlamak için doktora yapmanıza gerek yok. Herhangi bir Avrupa ülkesinde bir müzeye gidin... Dünyanın her yerinden çalıp çırptıklarına bir bakın! Afrika’dan, Ortadoğu’dan veya Anadolu’dan çaldıklarına bakın ve görün... Aslında Avrupa, kendine itaat etmeyen, itiraz eden Türkiye’den rahatsız. İslâm düşmanlığı kartını da bunun için kullanmaktadır. Son dönemde Fransa’nın bağırması veya İslâm düşmanlığını kaşıması bundandır. Fransa, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Balkanlar’da veya Libya’da Türkiye ile girdiği ekonomik ve siyasî savaşı kaybetmiştir. Bu kaybedişin faturası, Avrupa’da yaşayan Müslümanlara kesilmeye çalışılmaktadır. Avrupa, uçurumun kenarında…. Özellikle Avrupalı liderler, bir Haçlı ruhuyla Müslümanlar ile arasındaki uçurumu derinleştirmeye çalışıyor ve hatta derinleştiriyor.

Avrupa Birliği’ndeki ekonomik kriz ve korona virüsünün ortaya çıkarmış olduğu etki İslâm düşmanlığının yükselmesine nasıl tesir etmiştir?

Avrupa Birliği, maalesef kendisinden beklenilen tavrı ortaya koyamadı. Ne dünyanın adaletsiz gidişatını engellemek için çözüm üretebildi ne de ekonomik eşitsizliğe ve küresel sorunlara… Avrupa Birliği, ortaya koymuş olduğu apolitik tutum dolayısıyla kendi ölüm fermanını imzalamış bulunuyor. Artık Avrupa Birliği için yapacak pek bir şey yok. Ancak burada şunu söylemem gerekiyor. Dünya gittikçe küçülüyor; fakat sorunlar da büyüyüp küreselleşiyor. Bundan dolayı küresel birlikteliklere, yeni iş birliklerine ihtiyaç var. İklim değişikliği veya nükleer silahların yayılmasının önlenmesi gibi problemlerin de önlenebilmesi için küresel iş birlikleri zorunlu hale gelmiştir. Ancak dünyanın kaderi de ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın eline bırakılamaz. Kıta Avrupasının liderliğine soyunan Fransa’nın lideri Macron, İslâm düşmanlığını tetikleyen bir şarlatana dönüşmüş durumda. Akıl sağlığını da kaybetmek üzere. İnsan hakları, din ve inançlara saygı gibi insanlığın temel erdemlerini ayaklar altına alan birinin akıl sağlığından şüphe etmek kadar doğal ne olabilir?

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Kolay gelsin.

Baran Dergisi 721.Sayı