Ekonomide kriz var-yok tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Krizin tanımını herkes kendi kafasına göre yaparsa krizin varlığından bahsetmek de bahsetmemek de mümkün olabilir. Kriz, normal olmayan bir durumdur. Sürdürülebilir olmayan bir durumdur. Bakıyoruz; bankalar yeni kredi verebiliyor mu, hayır. Normal bir şey değil. Pek çok sektörde binlerce firma borç yapılandırmak, iflas ertelemek için kuyruğa girmiş durumda. Bu da normal değil.  Diyebilirsiniz ki, kurlar çok sert arttı; bu da bilançoları bozdu, mecbur kalındı. Buna da ABD’nin yaptırımları sebep oldu. Afedersiniz ama ekonomi bu kadar kırılgan olmasaydı ABD yaptırımları kurda bu derece bir etkiye sebep olmazdı. Şu an üreticinin de, emekçinin de, bankanın da, kamunun da desteğe ihtiyacı var. Var ama bu kadar çıplak bir hamama bile yakışmıyor. Ciddi bir kriz var, kurlardaki gerileme geçici, önümüzdeki yıllar daha sert hareketlenmeler de olabilir. Sorunları bastırırsanız böyle krizlerin yaşanması da kronik hale gelir.
 
“Sıcak Para Devri Geçti”
Krizin üstesinden gelmek için sıcak para akışını sağlamak çare olarak düşünülüyor, bu hususta görüşlerinizi alabilir miyim?
Artık sıcak parayı unutsunlar. O devir geçti. 2003-2013 arasında ilk ve son defa yaşandı. Arada bir de kriz yaşandı o yüzden. Artık sermaye hareketleri eskisi gibi değil, olmayacak. Dünyada olup bitenlere bakarsak, sıcak para zor, borçlanma kolay değil. Türkiye bundan sonra net dış borç ödeyicisidir. Bu durumun dışında olmak haricinde bir seçeneği yoksa da döviz kuru, enflasyon, faizlerin dalgalı bir şeklide yükselişiyle yüzleşmeye adaydır bir şekilde. 

Bunun sebepleri neler?
Birincisi dolar faizlerinin yükselmesi, doların değerlenmesi. Gelişen ülkelere giden paraların artık evine dönmek zorunda kalması ancak bu dönüşte çok sıkıntı yaşaması. İkincisi, bu yıl gündeme gelen ticaret savaşları. Dengesiz kasılmalar nedeniyle kimse önünü göremiyor. Üçüncüsü, dünyada artık savaş tamtamları çalıyor. Yani vesayet savaşlarından vasilerin çatışmasına doğru giden bir süreç yaşıyoruz. “Bu ortamda kim yatırım yapabilir? Kim risk alır? Bu şartlarda hangi ülkeler ciddi sıkıntı yaşar?” diye sorulduğunda herkes parmakla işaret ediyor. 
 
“Programda Başarı Şansı Görmüyorum”
Türkiye’nin yeni ekonomik program hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu program bir teşhis koyuyor. Onu tedavi etmeye çalışıyor ama koyulan teşhisler Türkiye’nin sorunlarını ortadan kaldırmak, kaynağında çözmek şeklinde değil. Sonuçları boyayarak bir süre daha devamlılığı sağmakla ilgili. Ama dünya artık buna izin vermeyecek olduğu için ben bu noktada başarı şansı görmüyorum. Program net dış borç ödeyicisi olmayacağımızı varsayıyor. O halde piyasalar eninde sonunda daralacak, bu da bizi IMF’nin kucağına gitmek zorunda bırakacak. Onun da ilaç olmayacağını düşünüyoruz. En gerçekçi tespite bizimkiler en son varıyor. Yani çaresiz kaldıklarında. IMF’nin 2019 büyüme tahminine bakın; 0.5-07 arasında büyüme beklerken, bizimkiler 2.3 bekliyor. IMF daha sıkıntılı görürken bizimkiler görmüyor. 

Yerli para ile ticaret ne ölçüde hafifletici veya ne derece istikrarlı olabilir?
ABD ödemeler sistemini kendi kontrolünde tutuyor. Kasım başında İran yaptırımları başlayacak. ABD’nin bu eşkıyalığından kaçınmak için dolar kullanmak zorundasın. Ödemeler sistemi buna göre, üzerinde anormal bir yük var ve bu da büyük bir belirsizlik unsuru. Biri yıkılmadan diğeri kurulamayacağına göre dengesizlik söz konusu. Geçici bir çözüm. Bunun bir sisteme dönüşmesi söz konusu değil, ikili anlaşmalarla sürdürülmeye çalışılıyor. Bu bile ekonomik kriz yaşandığının işareti. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Bürokrasinin bu süreçte tutumu ve yapısal özelliğini nasıl görüyorsunuz?
Bürokrasinin etkin çalışabilmesi için gerekli kuralları konuşacak olursak herkes işini doğru yapmalı. Liyakat önemli, ama dünyada 95’ten beri eğilimler sürdürülebilir değil. Hele 2002’den bu yana hiçbir şey normal değil. Liyakat bugüne kadar hep geri plana atıldı. Siyaset belirleyici oldu. Bankacılık sektörü batıktı. Satıp çıktılar işin içinden. Herkes kısa vadeli düşündü. Şu an normal olan hiçbir şey yok. Ne ülkemizde, ne de dünyada. 
 
“Krizlerden Ders Alınmadı”
Son yıllarda sürekli olarak inşaat sektörüne yatırım yapıldı. İnşaat sektörüne dayalı bir ekonomik model ortaya çıktı. Üretimsiz bu ekonomik model ise krizlere yol açtı. Son krizle beraber bir ders çıkarıldığını düşünüyor musunuz?
Ders çıkarılmadı. Çıkarılsa, 2008’deki küresel kriz sonrasında o yanlışın üstüne üstüne gidilmez, rant peşinde koşulmazdı. Bunun peşinde devam etmek gibi çılgınlık içinde olundu. Peki bu inşaatın parası nereden geldi. Bank-finansçılarla siyasetçilerin buluştuğu bir alandı burası. Bankalar 2002’de batıktı. Elde bol miktarda gayrimenkul kalmıştı. Bunların piyasa değeriyle defter değeri arasında fark vardı. Bunlar değerlenmeliydi. Defter değerinin üzerine çıkmalıydı ki rahatlama olsun. İşte AVM projesi bankalardan başladı. Siyasilerin de işine geliyordu, rant düşkünlüğü vardı. Durduramadılar. Açgözlülük kötü bir şey. Bu noktada kim suçlu, yine bankalar ve buna yol açan siyasiler suçlu. Ders çıkarılsa bugün ekonomi bu kadar kırılgan olmaz, bu hallere gelmezdik. Bu durum hâlâ görmezden geliniyor.

Söyleşi: Cumali Dalkılıç
Baran Dergisi 616. Sayı