Malum, geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylarından Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı ortak bir canlı yayın programı yapıldı. Bu yayın seçmenin gözünde ne ifade ediyor? Seçmenin oylarını değiştirebilecek bir yayın olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben bu yayının, büyük bir kitleyi dönüştürebileceğini, büyük bir kitlenin fikrini değiştirebileceğini düşünmüyorum. Belki 0.5 gibi; belki %1 gibi... O da belki diyorum, bir kitleyi etkilemiş olabilir. Bu yayının, seçmenin fikrini değiştirmesinden ziyade, yayının anlamlandırılması, yayına bir konumlandırma yapılması biraz fazla abartıldı. Açıkçası, bence yayın Ekrem İmamoğlu açısından performanstan ziyade, beklentileri karşılayamadığı gibi ona biçilen süper kahraman, süper siyasetçi ya da Binali Yıldırım’ı perişan edecek, susturacak, konuşturmayacak, yeni bir siyasî figür doğuyor şeklindeki o bütün algıların boş olduğu ortaya çıktı. Ekrem İmamoğlu’na biçtikleri kıyafetle, rakibi Binali Yıldırım’ın karşısındaki Ekrem İmamoğlu, aynı Ekrem İmamoğlu değildi. Bu açıdan değerlendirmek lazım yayını. Binali Yıldırım bildiğimiz Binali Yıldırım’dı. Biz onu başbakanken de biliyorduk, uzun yıllar ulaştırma bakanlığı yaptığı dönemde de biliyorduk, meclis başkanlığı döneminde de biliyorduk. Yani bir devlet adamı, bir yönetici, bir icraat adamı; projeler gerçekleştirmiş, rakamlar veriyor... Tabiî ki her iki aday da heyecanlıydı, tabiî ki çok dikkatliydiler; ama süper Ekrem İmamoğlu yoktu. Çünkü öyle bir karakter de yok. Sadece böyle bir algı oluşturulmuştu. Bu yayının bu anlamda bir karşılığı var.

Peki, CHP adayı Ekrem İmamoğlu ve canlı yayında moderatörlük yapan İsmail Küçükkaya’nın, yayından üç gün önce bir otelde buluştukları konuşuluyor. Otelin güvenlik kameraları ile bu buluşma ispat da edildi. Bu buluşmada Ekrem İmamoğlu’nun İsmail Küçükkaya’dan soruları aldığı ve programa bu sorular üzerinden çalıştığı söyleniyor. Yanında getirdiği evrak ve belgeler de bunu doğrular nitelikte. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? O buluşmada Binali Yıldırım’a bir komplo mu kuruldu?
Şunu açıkça söyleyeyim: Sorular verilmiştir veya verilmiştir; sorular üzerine konuşulmuştur veya konuşulmamıştır, bunun hiçbir anlamı ve önemi yok. İki tane siyasî aday, hemfikir oldukları bir moderatörün yayınına konuk olacaklar. Bütün Türkiye bunu izleyecek; ama adaylardan biri ile moderatör, diğer adayın haberi olmadan, diğer adayın danışmanlarının haberi olmadan ve bütün Türkiye kamuoyundan gizli bir şekilde otelde buluşuyorlar, görüşüyorlar. Ne konuştukları hiç ama hiç önemli değil. Bu görüşmenin gizli olması, bu görüşmenin saklanması ve yayından üç gün önce olması başlı başına büyük bir skandaldır, siyasî yolsuzluktur, aynı zamanda medya yolsuzluğudur. Ekrem İmamoğlu siyasî yolsuzluk yapmıştır, İsmail Küçükkaya medya yolsuzluğu yapmıştır. Bu şu anlama gelir: İsmail Küçükkaya’yla Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım’a karşı iş birliği yapmıştır. Bu toplantı bunun içindir... Soruları vermişlerdir, almışlardır. Tabiî ki artık soru sorabiliriz. Tabiî ki ithamda bulunabiliriz; çünkü kamuoyunun bilgisi olmadan bu görüşmeyi yaptılar ve bu görüşme yayından sonra ortaya çıktı. Nerden bilebiliriz? Nasıl güveneceğiz? Niye gizlediniz? Soruları Ekrem İmamoğlu’nun hazırlayıp, İsmail Küçükkaya’ya verip vermediğinden emin değiliz artık. Hatta Ekrem İmamoğlu’nun “bu soruları da Binali Yıldırım’a sor” deyip demediğinden de emin değiliz. Açıkça söylüyorum. Bu bu kadar net. Bu yayın bir siyasî yolsuzluk ve bir medya yolsuzluğudur! Bu yayının adı bu şekilde konulmalı.

Bu durumun, seçmenin gözünde ne ifade ettiğini düşünüyorsunuz? CHP seçmeni bunu hata, bir yolsuzluk olarak görür mü ki?
Hayır görmez. Açıkçası ben görmelerini de beklemiyorum; çünkü İmamoğlu, üç farklı kameranın, üç farklı açıdan çektiği görüntülerde bir valiye küfür etti. Bakın cep telefonu kamerası var, Haber Global’in kamerası var, Fox TV’nin kamerası var. Muhtemelen başka cep telefonu kameraları da var; fakat kitlesi bu küfrü yok saydı. Ekrem İmamoğlu bu küfrü yok saydı. Çıktığı canlı yayınlarda yalan söyledi ve kitlesi ne bu küfürden ne de bu yalandan etkilenmedi. “Bir dakika ya, biz seni mi seçeceğiz, sen devletin valisine küfür ediyorsun hem de kalkıp üstüne yalan söylüyorsun?” demedi, demeyecekler de. Aynı Ekrem İmamoğlu’nu üç farklı profesyonel kamerayla sandıktan oy çalarken görüntülesinler ve bunu yayınlasınlar yine de inanmayacaklar. Çünkü bir adanmışlık var. Bir kenetlenme var. Ne olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne olursa olsun AK Parti’nin kaybetmesine yönelik, olmaz denilen şeylerin olduğu, bir araya gelmez denilen kitlelerin bir araya geldiği, seçimin kazanılması için her türlü yolsuzluğun, her türlü ilkesizliğin, her türlü ahlâksızlığın meşru görüldüğü bir süreç var. İlkeli davranmaya çalışan, ahlâkî davranmaya çalışan biziz; ama hırsızlıkla suçlanan, yalan söylemekle suçlanan, doğru gazetecilik yapmamakla suçlanan yine biziz. Bu da bizim için ağır bir komplekstir. Bizim kendi kompleksimizdir bu. Bunu da ayrıca konuşmak lazım tabiî.

AK Partiye karşı, olmaz denilen ittifaklar oluyor dediniz. HDP’nin son birkaç gün içinde İmamoğlu’nu destekler nitelikte yaptığı açıklamalar, Selahattin Demirtaş’ın Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamalar, İmamoğlu’nun Selahattin Demirtaş güzellemeleri vs. CHP’nin ve İYİ Parti’nin içindeki milliyetçi tabanı rahatsız ediyor mu? Bu durum kendini milliyetçi olarak nitelendiren bu kesimin milliyetçiliğinin dahi ilkesizlik üzere kurulu olduğunu göstermez mi? Milliyetçilik diye bir dertlerinin olmadığını, tek dertlerinin memleket düşmanlığı olduğunu göstermez mi?
Aslında buna önce Meral Akşener’in cevap vermesi lazım. Pervin Buldan’la, Selahattin Demirtaş’la aynı kulvarda aynı mücadeleyi vermeyi içine sindirebiliyorsa hiçbir eleştirim yok. Gerçekten hiçbir eleştirim yok. Demek ki bunu meşru görüyor ve tasvip ediyorlar. HDP’nin, PKK’nın siyasî uzantısı olduğunu herkes biliyor ve bununla alakalı olarak PKK kanadından da çok net açıklamalar var. HDP bir taraftan PKK bir taraftan olmakla birlikte FETÖcüler de aynı desteği sağlıyorlar. O yüzden CHP’nin içerisindeki milliyetçi kitle, İYİ Parti’nin içerisindeki eski MHP’liler, milliyetçiler HDP’den de, PKK’dan da, FETÖ’cülerden de şikayetçi değil. Eğer şikayetçi olsaydılar, HDP’nin ve Selahattin Demirtaş’ın yaptığı açıklamalar onları rahatsız ederdi ve “biz bu ittifakın içerisinde yer almak istemiyoruz, bu ittifakın arkasında bir terör faaliyeti var, Ekrem İmamoğlu’na seçimlerde başarı diliyoruz ve biz herhangi bir adayı desteklemiyoruz.” diyebilirlerdi; ama bunu demediler, diyemezler. Bu bir siyasî iş birliğiydi, bir projeydi.

Bakın normalde HDP devreye sokulmayacaktı. Bundan hep kaçtılar. 31 Mart’a kadar bundan kaçtılar; ama 31 Mart’tan sonra da teşekkür ettiler, takdir ettiler desteklerinden dolayı. Bu deşifre olduktan sonra da yine “görmedik, duymadık, bilmiyoruz; onların tercihi bizi ilgilendirmez.” demişlerdi; fakat İstanbul’daki kararsız HDP seçmeni konusunda AK Parti’nin ciddi bir çalışma yürüttüğünü görünce HDP’yi resmî olarak devreye sokmak zorunda kaldılar. Bu oynayabilecekleri son karttı ve oynadılar. Muhtemelen bunu Meral Akşener’e ve İYİ Parti kanadına da söylediler. “HDP’yi sahaya sürüyoruz, sizin de bilginiz olsun.” dediler.

Peki, seçim sonucu hakkındaki öngörüleriniz nelerdir?
Seçimlerin 31 Mart’taki gibi birbirinden çok uzak olmayacak bir farkla sonuçlanacağını düşünüyorum. Açıkçası seçim iptal edildikten sonra yapılan anketlerde Ekrem İmamoğlu önde görünüyordu. Sonra AK Parti’nin stratejisi, çalışma yöntemi ve Binali Yıldırım’ın sahadaki performansıyla bu fark kapandı. Bu seçimi net olarak belirleyecek kitle, AK Parti’nin sandığa gitmeyen kararsız ve küskün seçmeni. Geçen seçimlerde Saadet Partisi’ne oy vermiş 103 bin seçmenin yüzde kırk, yüzde ellisi ve yine 31 Mart’ta CHP’ye oy vermemek için sandığa gitmeyen HDP seçmeni belirleyecek. İki aday arasında da oy geçişleri olacak. 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy verenlerin bir kısmı Ekrem İmamoğlu’na oy verecek, Ekrem İmamoğlu’na oy verenlerin bir kısmı bu seçimde Binali Yıldırım’a oy verecek. Benim öngörüm çok yüksek bir fark olmamasıyla birlikte Binali Yıldırım’ın kazanabileceğini düşünüyorum.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Rica ederim.


Baran Dergisi 649. Sayı