IŞİD’in yapısı ve görüşleri hakkında neler söyleyebilirsiniz
IŞİD, 2004 yılında Irak’ta işgal sonrası kurulan, önce ABD askerleriyle bir savaşa giren ve daha sonrasında Suriye’de adını duymaya başladığımız bir yapı. Önceleri El Kaide ile birlikte çalışan, Zevahiri’nin “bizi Suriye’de Nusra temsil ediyor” açıklamasının ardından Kaide’den kopmuş olan bir örgüt. Suriye’de Esed güçleriyle ve muhalefet ile savaştı. Rakka bölgesinde kontrolü ele geçirdi. Suriye muhalefeti tarafından Esed’e hizmet etmekle suçlandı, akabinde siyasî analistler IŞİD’i İran’ın kurdurttuğunu ortaya attı. Daha sonrasında adını dünyaya Musul’da duyurdu. Musul’u ele geçirdi, Irak ordusuna ait teçhizatları ele geçirdi. Malikî’yi tehdit eder duruma geldi ve Irak’ta hükümet değişikliği oldu. Tabiî ki, “İran kurdu deniliyor; ama bunlar İran karşıtı bir örgüt, Şiilere karşılar neden bu kadar güçlenmesine müsaade edilsin?” sorusu çokça soruldu. Belki de bir Amerikan veya İngiliz projesiydi; ama bu örgütler homojen yapıda olmadığı için bir süre sonra taşeronluğunu yaptıkları devletlere silahlarını çevirebilirler.
IŞİD’in kendi gündemi var mı; yoksa birilerinin amaçları doğrultusunda mı hareket ediyor?
Kendi gündemi var. Temel sıkıntı şu, IŞİD’le ilgili yapılan analizlerde ve yapılacak olan operasyonlarda IŞİD’in hafife alınmaya devam edilmesi. Bugüne kadar bu yapıldı. Taşeron denildi. İslâmcı örgütlerin tamamının İslâm coğrafyasında faaliyet gösterdiğini görürsünüz. İslâm coğrafyasında bir İslâm devleti kurma çabaları var. Bu da İslamofobinin Avrupa’da hortlamasına sebep oluyor. IŞİD’in kendi gündemi var ve IŞİD’i anlamak için iyi takip etmek gerekiyor. IŞİD öyle bir örgüt ki gazeteciler El-Kaide’nin kamplarına bile girmişlerdir; ama IŞİD’in kamplarına giremezler. Girerlerse akıbetlerinin ne olduğunu gördük. Bir devlet mantığıyla hareket ediyor ve bir devlet kurma iddiası var. IŞİD’in kendi medyası da var. Departmanları, bakanlıkları var belki de…
Suriye’de Esed’in, Irak’ta Malikî’nin senelerdir süre gelen bir zulmü vardı. Şiilerin bu zulmü karşısında IŞİD Sünnî Müslümanların desteğini alarak güçlendi. IŞİD meselesini sadece bir örgüt meselesi olarak değerlendirmek doğru mudur, sosyolojik bir analiz yapmak gerekmez mi?
“Şii zulmü” cümlenize katılmıyorum. Bu mantıkla baktığımız zaman bölgede zaten ayyuka çıkmış olan mezhepçiliği daha da tetiklemiş oluruz. Adına Şii veya Sünnî dediğimiz bir takım adamlar zulmediyor olabilir. Nasıl bir Müslüman’ın yapmış olduğu hareket İslâm’a mâl edilemezse bu da onlara mâl edilemez.
Halk nezdinde iktidarda olanlar Şii olarak niteleniyor, bu algı var. Halka bunu anlatamazsınız “Şii bize zulmediyor” der.
Halkta Şii algısı oluşturuluyor. Medya üzerinden oluşturuluyor. Uluslararası haber ajansları bunu yaptı ve biz de bu tongaya düştük. Ortadoğu’da herkes Şii-Sünnî mücadelesinden söz eder oldu. Mesela Esed’in üst düzey generallerinden tutun müftüsüne kadar Sünnî’dir. Ehl-i Sünnet dünyasının en saygın âlimlerinden ikisi Yusuf El Karadavi ile Ramazan el Bûti… Bûti, Esed’in yanında yer aldı. Bunu mezhebî bir sürece sürüklemenin yanlış olduğu kanaatindeyim. Nasıl ki Avrupa ve ABD, bir Müslüman kafa kestiğinde bunu İslâm’a mâl etmesi yanlışsa, Malikî’nin yaptıklarını Şiilere mâl etmek de yanlıştır. En azından medya çalışanlarının bunu yapmaması lâzım. Bu ayrışma zaten var derinleştirmenin de kimseye faydası olmayacak. Neticede Sisi Sünnî bir adamdı ama birçok Müslüman’ı katletti. Bunun Şiilikle, Sünnîlikle alakası yok. Bu siyasî bir mücadele ve ben mezhepler arasındaki ayrışmanın da siyasî olduğu kanaatindeyim. Söylediğiniz önemli bir nokta da şu; IŞİD, Irak’taki Sünnî aşiretlerden destek aldı, almasaydı bu noktaya gelemeyecekti. Geçtiğimiz günlerde Tarık Haşimî ile bir röportaj yaptım. Haşimî “oradaki Sünnîler IŞİD’e destek vermeyip de ne yapacaklar? Destek vermeseler Malikî tarafından öldürülecek, zulme uğrayacaklar” diyor. Ehven-i şer’i tercih ettiler. Şöyle de bir şey var, askerî operasyonlarla, IŞİD’e karşı birilerini silahlandırarak bölgede istikrar sağlayamazsınız, IŞİD’i yok edemezsiniz. Bir takım ideolojileri, fikirleri, sunî de olsa, taşeron da olsa yok edemezsiniz. Bugün Müslüman Kardeşler’e küresel anlamda çok büyük bir operasyon yapılıyor. ABD’nin, Rusya’nın desteklediği bir operasyon; fakat “bu operasyondan sonra Müslüman Kardeşler olmayacak” diyemeyiz. Yeraltına çekilecekler, yöntem değiştirecekler, yeni yol haritaları belirleyecekler; ama yok olmayacaklar. IŞİD ve bölgedeki diğer Selefî, Vahhabî akımlar da öldürerek yok olmaz. Öldürerek dünyanın dört bir tarafından oraya inandığı şey uğruna gelen adamları durduramazsınız. İslâm dünyasının temel sorunu eğitim metodları ve Müslüman ülkelerin birbirleriyle olan senkronizsyon problemi… Gerçekten İslâm’ın ne olduğu mevzusunda gençleri eğitmediğiniz, ortak bir İslâmî çizgi belirlemediğiniz sürece de bunlara müsaade etmiş olur ve sayılarının artmasına sebep olursunuz. Müslümanların kendi iç dinamiklerinde çözmesi gereken sorunlar bunlar. Avrupa’dan ABD’den uçaklar gelecek buraları vuracak ve sorun çözülecek değil!
“Bizim iç meselemiz Batı’ya ne” diyebilecek bir tavrın gerekliliğini işaret ediyorsunuz?
Evet, bu gerekliydi; ama İslâm İşbirliği Teşkilatı bunu yapmadı. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın böyle bir gündemi de yok. Bugüne kadar bu anlamda yaptıkları hiçbir şey de yok. 2009’da mezhepler arasındaki tartışmaları ortadan kaldırmak için Mekke Vesikası’nı imzalamışlardı; neticesi ortada… Bilakis bu ayrışmayı artırdı.
İsrail Gazze’de Müslümanları her fırsatta bahaneler üreterek vurmaya devam ediyor, bu Müslümanların nefretini her geçen gün daha da artırıyor. ABD bugüne kadar girdiği her yerde sivilleri katletti, şimdi de “IŞİD’i vuruyoruz” diye bomba yağdırıyorlar, sivilleri vurup vurmadığı muamma… Halk bu manzara karşısında IŞİD’in kötülenmesini yer mi; yoksa bu Batı’ya karşı nefreti, IŞİD’de karşı da hüsnü zanı mı artırır?
Bölgede ne olup bittiğini öğrenmek, halkın ne düşündüğünü öğrenmek, onlara mikrofon uzatmak çok önemli… Yoksa başkalarının size dayattığı gündemler üzerinden bir takım çıkarımlarda bulunursunuz. Yanılgıya düşersiniz. Bugüne kadar bu hep böyleydi. Arap isyanları sürecini takip ederken Libya’ya gittim, anlattıkları şeyler olmuyordu. Yemen de söyledikleri gibi değildi, Ali Abdullah Salih’i destekleyenler muhaliflerden daha çoktu. “Esed gidiyor” dediler hâlâ iktidar. Mısır’da “Müslüman Kardeşler iktidara gelemez” dediler, ama geldi. Uluslararası medya ve televizyon kanalları bir takım ajandalar için vardır ve size onları dayatırlar. Çok basit bir misalle, sadece Sözcü Gazetesi okuduğunuzu veya sadece Sabah Gazetesi okuduğunuzu düşünün, Türkiye’yi ne kadar anlarsınız? Dolayısıyla bölgede ne olup bittiğini öğrenmek için bölgeden haberdar olmak gerekiyor. IŞİD bunu engelliyor. Dolayısıyla biz IŞİD’in yönettiği bölgelerde gerçekten ne yaşandığını, halkın ne düşündüğünü bilmiyoruz; ama Ortadoğu’da halkların ABD öncülüğünde yapılan dış operasyonlara karşı bir tepkisi var. Nereye yapılırsa yapılsın. ABD’nin bu operasyonlarının sonuç getirmediğini de biliyoruz. Temel sorun şu, körfez ülkeleri Kaddafi’nin Libya’sına karşı yapılan operasyonu destekler, asker ve silah yardımı yaparken, aynı körfez ülkeleri Bahreyn’deki ayaklanmaların Şiiler tarafından yapıldığı düşüncesiyle ayaklanmaları bastırmak için operasyona katıldı. “Suriye’de Esed devrilsin, dış müdahale olsun” diyen ülkelere karşı çıkanlar, “IŞİD’e karşı hava operasyonları desteklenebilir” diyor. Batı’dan yardım almak konusunda çifte standartlarımız var. Mısır’da bir darbe oluyor, o darbeyi Müslüman Kardeşler’e karşı yapılmış olduğu için destekleyen ilk ülke Esed rejimi oluyor.  İkinci destekleyen ve finansal anlamda domine eden Müslüman Kardeşler’den rahatsız olduğu için Suudi Arabistan oldu. Suudi Arabistan, Suriye’de Esed’i devirmeye çalışıyor. Mısır’daki darbeye “darbe” diyen ilk ülke İran, Suriye’de Esed’i ayakta tutmaya çalışıyor, Mısır’da da İhvan’ı destekliyor. Bu bölgenin çok enteresan dengeleri var. Bu dengelerle alakalı temel sıkıntı ümmet bilincinin olmaması… Hükmü veren Kur’an ise de Müslüman ülkeler hadiselere Kur’anî metodlarla yaklaşmıyorlar. Siyasetin kirlettiği süreçler var. İslâm coğrafyasındaki halkların tamamının İsrail’e düşman olduğunu biliyorsunuz; ama baktığınızda bütün liderlerin İsrail ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içerisinde olduğunu görüyorsunuz. Bunlar çok ciddi sorunlar. Mesela Kahire’de İslâm İşbirliği Teşkilatı Zirvesi yapıldı. Mali’de El Kaide’ye karşı Fransa operasyon yapıyordu. İslâm İşbirliği Teşkilatı oturum başkanı Senegal Başbakanı’ydı. Senegal Başbakanı konuşmasına Fransa’ya teşekkür ederek başladı. Bu teşekkürü de sonuç bildirgesine koymak istedi. Mısır, Türkiye ve İran “Fransa’nın bugüne kadar ne yaptığı ortada ve böyle bir şey sonuç bildirgesine konulamaz” diye karşı çıktılar ve engellediler. Esed’in Suriye’de yaptığı katliamları kınamak için sonuç bildirgesine bir metin eklenmek istendi, buna da Suriye, İran, Cezayir, Irak karşı çıktı, bunu da koydurtmadılar. İslâm ülkelerinin uzlaştığı tek bir mesele vardı Filistin meselesi. Ortak bir mutabakata varıldı. Filistin meselesinin de sonucuna bakıyoruz, bunu gördükten sonra da İslâm İşbirliği Teşkilatı diye bir teşkilata gerek kalmadığını anlıyoruz. Ortak bir duyarlılık alanının dahî çözüme ulaştırılamadığını görüyoruz. Yani IŞİD sorunu da Müslümanların kendi arasında çözmesi gereken bir sorundur. “IŞİD’e terör örgütü denilmeli mi, denilmemeli mi?” belki de bunu anlamaya çalışıyorsunuz. Ben IŞİD’in yöntemlerinin İslâm’a ve Müslümanlara büyük zararlar verdiğini ve bu yöntemlerin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Müslümanların kanını dökerek “devlet kuracağız” demenin pek de karşılığının olmadığını düşünüyorum. Hadiselere Müslüman olarak bakıyorsak ve hüküm koyucu Kur’an ise “haksız yere Müslüman kardeşinin kanını döken ebedîyen cehennemliktir”; çok net. Kur’an’da bu mesele ile ilgili çok temel hükümler var, biz bu hükümlerin dışında olduğumuz müddetçe ne muvaffak oluruz, ne de sonuca ulaşırız. Bu şekilde huzura kavuşabilmemiz mümkün değil.
Türkiye’nin IŞİD meselesinde doğru bir politika izlediğini, IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin kurmuş olduğu koalisyonda aktif bir rol almaması, Irak’a girmemesi ve Türkiye’nin “mayın eşeği” pozisyonuna düşmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu mesele hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Suriye meselesinde de aynı şeyi düşünüyor muydunuz?
Evet, ABD’nin düzenleyeceği bir operasyonda taraf olunmamasını düşünüyorduk.
Ben de aynı kanaatteyim. Bölgede yapılacak bu tür operasyonların İslâm ülkeleri tarafından oluşturulacak bir askerî savunma gücüyle yapılması kanaatindeyim. Lübnan’da, Filistin’de, Suriye’de, Yemen’deki çatışmalarda bir İslâm ordusunun aktif olması gerektiğini düşünüyorum. İnsanları öldürmek için değil; Müslümanların birbirlerini anlayabileceği ortamlar oluşturulmalı. Askerî operasyonlara bu noktada ben de karşıyım. Türkiye, Körfez Savaşı’ndan beri bu işin içine sokulmaya çalışılıyor. Özal’a Kerkük ve Musul’u vaadedip Irak’a sokmaya çalışmışlardı, tezkere meclisten geçmemişti. Irak Savaşı’nda da aynı… Suriye’ye de sokmaya çalıştılar, şimdi yeniden Irak’a sokmaya çalışıyorlar. Bunun Türkiye’ye çok ağır bedelleri olur. Sonucunun ne olduğunu bilmediğiniz bir koalisyonun içinde yer alıyorsunuz her şeyden önce.
Bu Müslümanların iç sorunu, ABD Türkiye’yi Irak’a veya Suriye’ye sokmaya kalkarsa buna karşı çıkarız.
Peki, Türkiye, ABD’yi sokmaya kalkarsa?
Ona da karşıyız, neden ABD gelip çözsün ki bizim problemimizi?
Libya’daki NATO operasyonlarını destekliyor muydunuz?
Kesinlikle hayır, bunu eleştiren yayınlar da yaptık…
Bu tarz ilkeli duruşlar çok önemli. İlke olarak dış müdahaleye, özellikle ABD ve Batı’dan gelecek müdahaleye ben de karşıyım. Bugüne kadar bunların müdahale ettiği hiçbir süreç müsbet neticelenmemiştir. Bosna Savaşı’nda Bosnalıları nasıl av hâline getirdiklerine, Somali’de yaptıklarına, Afganistan’da yaptıklarına baktığınızda bunları görebilirsiniz. Bu müdahalelerin hiç birisinin Müslümanların menfaatine dair sonuçlar getirmediği ortada. Artık kendi gündemlerimizi belirlememiz gerekiyor. Yazılan gündemler üzerinden konuşmamalıyız. IŞİD sorunu çözülmesi gereken bir sorundur; ama Müslümanların kendilerinin bir gündem oluşturup onu çözebilecekleri perspektiflere eğilmeleri gerekir. Bunu yaptıkları zaman halk nazarında kabul görür. Mandacı bir çözüm değildir, içeriden gelen bir çözümdür. Kalkıp bunu New York’ta konuştuğunuz zaman, ABD ve Avrupa ülkeleriyle konuştuğunuz zaman, çözümleri onlar üretip önünüze koyarsa bunun sahada bir karşılığı olmaz. Müslüman halklar nazarında bir karşılığı olmaz. Bu bir antipatiyi de beraberinde getirir. Şimdi Sünnî Müslümanlar “İran, ABD ile birlikte çalışmazdı; ama IŞİD’e karşı çalışıyor, demek ki IŞİD iyi bir şey” diyor. Bu sonuçların doğmaması için İslâm ülkelerinin kendi aralarında bir takım mutabakatlar oluşturması gerektiğini biliyoruz. Başkalarının bize dayattığı gündemler üzerinden hareket ettiğimiz sürece ne bölgede sözümüz geçecek, ne de bu coğrafya huzur ve sükûn bulacak.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
“Bölgede Peşmerge’yi silahlandıralım veya Şii Irak ordusunu güçlendirelim; onlar IŞİD’e karşı savaşsınlar” demek de bir çözüm değil. Bu başka yapılar ortaya çıkmasına neden olur. Sonra o örgütlerden silahlarını toplayamazsınız ve onlar kendi ajandalarını uygulamaya başlarlar.
Teşşekür ederiz, ağzınıza sağlık.
Ben de teşekkür ediyorum.
Baran Dergisi 402. Sayısı