ABD’de seçimler yaklaşıyor, iç siyasette ve toplumsal mânâda karışıklıklar var. Bu karışıklıkların temelindeki sebep ne?

Yazılarımda da sıkça bahsettim bu konular üzerine. Türk kamuoyunda bu konular yeterince tartışılmadı veya tartışılması istenmediği için çok fazla önem gösterilmedi. Ama çok önemli bir gelişme var, biz buna “Zombi Kapitalizm” diyoruz. “Zombi Kapitalizm” nedir? Zombi kavramı Batılıların ürettiği vampirlik kavramı gibi bir kavramdır ama bazı meseleleri iyi anlatmakta kullanılabilir. Mesela yaşayan ölüdür. Siz onun yaşadığını zannedersiniz, esasında ölüdür. Kapitalizm şu andaki kimliğiyle ölü bir sistem. Bunu anlatmaya çalışan çok fazla insan var, içlerinden yetişen adamlar da anlatmaya çalışıyor. Ama bir türlü küresel finans oligarşisine sahip, tedarik zinciri süreçlerini kendine göre belirlemiş, dev sermaye gruplarının direnişini insanlık aşamıyor. 2008 kriziyle beraber zaten var olan krizi derinleştiren ve içinden çıkamayan bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistemin zorluğu, sıkışıklığı Donald Trump denilen bir şahsın beyaz saraya yerleşmesine neden oldu. Çünkü ABD’ye hakim olan güç unsurlarından bir bölümü artık ABD’nin Çin’e dönük aşırı borçlanmış (trilyon dolarlık borçlanma) ve ABD’nin bütün kamu hisselerinin Komünist Çin Partisi’nin eline geçmiş olması ve bununla beraber tedarik zincirlerinden başlayarak yapılandırılmış o sistemin ABD’nin ekonomik hakimiyetinin aleyhine bir yapıya dönüştüğünü görmesiyle beraber Trump, Hillary Clinton’a karşı esasında daha az oy almasına rağmen Beyaz Saraya çıktı. “Önce Amerika, yeniden büyük Amerika” gibi milliyetçi söylemlerle bu meseleyi yükselten ve bir nevi ABD açısından da “İzolasyonist” diye adlandırabileceğimiz politikaları uygulayan bir beyin kimyasıyla karşılaştı. Küreselci Joe Biden da gelse, milliyetçi gözüken Donald Trump da olsa kapitalizmin esas zorluğunu, krizini aşabilecek bir formül bulunamıyor. Özellikle ABD’de Kovid-19 salgınından sonra ortaya çıkan tablo felakettir. Sağlık sisteminin olmadığı ortaya çıktı. Sağlık sisteminin zenginler için çalıştığı, fakirleri ölüme terk ettiği ve 18-19. Yüzyıldaki köleci sistemlerin hâlâ varlığını koruduğu, bu nedenle de toplumun önemli bir bölümünü oluşturan siyahi kesimin nasıl büyük bir baskılama altında ve ayrıştırma altında olduğu görüldü. Bugün sokaklar hareketliyse tüm bu gerçeklerin er veya geç ortaya çıkmasından kaynaklı. Bunlar oturup tartışacaklar, neyi tartışacaklarını bile bilmiyorlar. Sonuç itibariyle ölü bir sistem üzerinden insanlar kurtuluş reçetesi hazırlamaya çalışan bir beyin kimyasına sahip. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Dünyada sosyal adaletin dibe vurduğu korkunç bir adaletsizliğin ve faiz sisteminin inanılmaz büyük fakirliklere yol açtığı bir dönemi yaşıyoruz. Bugün dünyada 100-150 kadar zengin dolar milyarderinin cebindeki toplam paranın üç buçuk milyar insanın cebindeki toplam paraya eşit olması bile zaten sürdürülebilir bir sistem içinde olmadığımızı gösteriyor. Bu nedenle dünya iş çevreleri ve Türk iş çevreleri 3 Kasım’a sabitlenmiş durumda. “Acaba kim kazanır? Kim kazanırsa ben nasıl bir pozisyon alırım.” diye. Kim kazanırsa kazansın, kaybeden kapitalizm olacak.

Mayıs ayından beri bazı eyaletlerde protestolar çok yoğun bir şekilde yaşanıyor. ABD’nin ileride bu karışıklıklar vesilesiyle bölünmesi gibi bir ihtimal var mı?

ABD yeni Roma olduğunu savunuyor. Eski Roma da böyle yıkılmıştı. Önce ikiye bölündü, Doğu Roma-Batı Roma olarak, sonrasında Bizans, son kalan parçayı da biz hallettik. Roma’nın her zaman ayakta kalması için barbarlara ihtiyacı var. ABD şu anda kendi gücünü konsolide etmek amacıyla Çin, Rusya, Türkiye gibi yeni barbar kavimler oluşturmaya çalışıyor. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in “21. Yüzyılda eski imparatorluklar geri dönüyor, Türkler, Ruslar, Çinliler.” diye resmen isim vererek konuşmasından anlaşılacağı üzere Avrupa ABD ile bu konuda anlaşmış. Kendi sürelerini yeni gerginlikler, yeni savaşlar, yeni dış ve küresel çatışmalarla uzatmaya çalışacaklardır ama içten çürüdükleri artık net bir gerçektir. Ellerinde kendi çürümelerini tedavi edecek hazır bir reçete olmadığını da bu seçim döneminde dehşetle görüyoruz. Çünkü meslek hayatımda bu kadar düşük seviyeli ve bu kadar iddiasız bir ABD başkanlık seçimi ben görmedim. 1976 Jimmy Carter, 1980 Ronald Reagan’dan beri ABD seçimlerini izlerim. Bu bir insanın ömrü kadar bir zaman ama bu kadar korkuncunu görmedim. İki adayın da yaş ortalamalarının ne olduğu ortada. Amerikan sistemi kendi demokrasisinin de işe yaramayacağını anlamış gibi.

Yeni birilerini de çıkaramıyorlar.

Bu sistemde yeni birilerinin çıkabilmesi için çok devrimci laflar gerekiyor. Ona şu anda müesses nizam ve ABD’deki medya yapılanması izin vermez. “Wall Street’i işgal” vardı 2008’de, onunda başına gelenleri biliyoruz. Mafya filmlerinde olduğu gibi üzerine harç döktüklerini gördük. Şu an da müesses nizamın medya yapılanması, sosyal medya şirketlerinin yapılanmaları vs. bu tür sivri çıkışlara izin verecek gibi gözükmüyor. Tabiî sokak hareketi çok farklı, o kendi liderliğini bulur diye düşünüyorum.

Bir yandan izolasyonizm emareleri gösteriyor Amerika, diğer yandan da müdahalelerini arttırıyor. Yunanistan mesela. Burada ABD’nin nasıl bir maksadı var.

ABD’nin Yunanistan, Ermenistan gibi küçük devletleri piyon devletler olarak kullanıp, daha büyük hesapları olan milletlerin üzerinde vesayet rejimleri kurmaya çalışan bir denklemi, yapısı var. Yunanistan esasında bir Yunanistan değildir. Yarın Türkiye ve Yunanistan Ege’de veya Akdeniz’de donanmalarıyla karşı karşıya geldiklerinde, Türk donanması kısa bir zaman içinde Amerikan donanmasıyla karşı karşıya kalacaktır. Bunları bilerek davranmamız gerekiyor. O yüzden şu an da Roma İmparatorluğunun barbarlarından birisi biziz. Bizi o kategoriye soktular ve oradan devam edecekler. Ben yazılarımda biraz ileri gidiyor olabilirim ama bunu görmek istemiyorum artık bu ülkede: “Dost ve müttefiktir gelin konuşalım.” Ne konuşacaksın, adam seni barbar görüyor. Adam zaten seni silmiş, bütün aksiyonlarını da ona göre yapıyor. Amerika kendine göre çizdiği haritada seni nereye koyduysa oradan devam eder, sen ne yaparsan yap. S-400’ü aktive etmiyorsun, tamam etme ama o konu ABD’yi ilgilendirmiyor artık bu noktadan sonra.

Sana bakışı hiçbir şeklide değişmiyor. İncirlik Üssünü Girit’e taşıma üzerine haberler çıkmaya başladı.

İncirlik Üssü İsrail’in talepleri doğrultusunda Türkiye’den taşınacak. Buna Amerikan ulusal güvenlik sisteminden ziyade Siyonist lobi karar vermiş durumda. Bunun olması için zorluyorlar ve büyük bir olasılıkla da başaracaklar. Hedefleri, Türkiye’ye daha net saldırılar düzenleyebilmeleri için Türkiye ile aralarındaki askeri illiyeti azaltmak. Başka faktörleri araya sokarak bizimle kurmuş oldukları geleneksel askeri iş birliğini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Biz ne yaparsak yapalım, bunu yapacaklar. Mesela İncirlik’teki 50-55 adet taktik nükleer füze gidecek oradan. Türkiye topraklarında bırakmayacaklar. Onun için ben baştan beri “Şu füzeleri atın.” diye söylüyorum. ABD’nin nükleer füzeleri bizi Rusya’nın nükleer hedefi haline getiriyor. Atın onları.

İsrail’den bahsetmişken, Türkiye’nin dışında olduğu Doğu Akdeniz gaz forumunu oluşturdular. Foruma BAE’yi davet ediyorlar, Fransa’nın katılmak için talebi var. İsrail burada nasıl bir oyun oynuyor?

İsrail’in oyunu Mavi Marmara’dan beri belli. 2010 yılındaki yazılarımda bunları yazdım. Mavi Marmara katliamı yaşandığı hafta, burada bir doğalgaz sorunu var İsrail buraya kimseyi sokturmayacak demiştim. Bugünden başlamış bir proje değil bu. Bu proje 2010’larda başladı. Türkiye’ye biçtikleri rol şuydu; İsrail Doğu Akdeniz’den doğalgazı çıkaracak, doğalgazın bir kısmını da Rumlar çıkaracak, Türkiye ise döşenecek boru hatlarıyla transit ülke olmakla iktifa edecek. Emperyalizmin Türkiye’ye Doğu Akdeniz hususunda söylediği şuydu; Sen ortalıkta fazla gözükme, senin üzerinden biz doğalgazı aktaracağız, sonra payını alırsın. Türkiye’nin Mavi Vatan söylemini geliştirmesi, donanmasını iyi-kötü güçlendirmesi ve daha bağımsız politikalara yönelmesi bu yüzdendir. Amerikan emperyalizminin içimize yerleştirdiği Fetö denilen alçak kuruluş, Türk Silahlı Kuvvetlerine dönük kumpas yıllarında darbe yapılacak diye donanmada ne kadar adam varsa içeri tıktı. Yahu bugüne kadar Deniz Kuvvetlerinin darbe yaptığı görülmüş mü? Onların yüzünden Erdoğan Hava Kuvvetlerine atayacak ehil komutan bulamadı. Bunu yapmalarındaki amaç neydi? Çünkü Deniz Kuvvetlerini ve Hava Kuvvetlerini çökertirseniz, Türkiye’nin sınır dışı tüm deniz faaliyetlerini çökertmiş olursunuz. Şu anda bizim Doğu Akdeniz’de sergilemiş olduğumuz kararlı duruş bir mucizedir. Normalde başka bir devlet bunun altından kalkamaz. Tabii bizim tarihi bir hasletimiz olduğu için düştüğümüz yerden hemen kalkabilen bir milletiz biz, fıtratımızda var.

Ermenistan ve Azerbeycan çatışmasında da ilginç bir vaziyet var. Ermenistan’ı kim gaza getiriyor?

Kıbrıs Rum Yönetiminin yanında yer alan bütün devletler, aynı zamanda Ermenistan’ın yanında yer alıyor. 8 Eylül 2020 günü Lefkoşa’da Anastasiadis (Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı) ile kim görüştü? Lavrov (Rusya Dışişleri Bakanı). Dört gün sonra, 12 Eylül’de Anastasiadis ile kim görüştü? Mike Pompeo (ABD Dışişleri Bakanı). Küresel olaylarda Rusya’ya verilen görev Türkiye’yi durdurmaktır, bu Amerika ile Rusya arasında zımni bir anlaşmadır. Libya’da, Suriye’de, Irak’ta veya Kafkasya’da Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya bırakma operasyonunu sürdürecektir Batı. Batı aynı zamanda kendi topuğuna da kurşun sıkıyor. Çünkü Rusya çok kadim bir devlet, batının bu zafiyetini kavradığı için Türkiye ile kriz oluşturarak, kriz oluşturduğu coğrafyalarda kalıcı oluyor. Hiç kimse bunları yazıp söylemiyor. Biz Rusya ile nerede kriz yaşıyorsak NATO tarafından yalnız bırakılıyoruz. Rusya yalnız bırakılacağımızı bildiği için bizimle krizi tırmandırıyor, sonra gel müzakere yapalım diyerek o müzakere ile beraber Rusya bölgede kalıcı kimlik kazanıyor. Bugün Libya’da Türkiye’yi bu şekilde yalnız bırakmasalardı, Rus ordusunun gayri resmi olan ordusu Wagner askerleri Libya’nın petrol sahalarını işgal edemezdi. Batı kendi topuğuna sıkıyor derken bunu kastediyorum. Bugün NATO’nun güney kanadı Rus askerleriyle kuşatılmış vaziyette. Bunun tek sorumlusu NATO’dur. Niye? Çünkü, Türkiye’yi yalnız bırakmayı bir strateji olarak benimsemişler. Libya’da yalnız bırak, Suriye’de yalnız bırak, Kafkasya’da yalnız bırak. Tamam yalnız bırakıyorsun ama biz Türkiye olarak iyi-kötü kendi varlığımızı İdlib’te koruduk. NATO neredeydi? Sonra da gidiyorlar Moskova’ya şurada şunu burada bunu yapalım diyorlar. Geçin bunları... Yani oyun çok yönlü ve bu oyunun kazananlarından biri de Rusya’dır.

Son olarak ekleyeceğiniz bir husus var mı?

Ben ısrarla ve net olarak Milli Beka Ekonomisi diye bir kavram üzerinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Kapitalist yoldan kalkınma ve kapitalist yoldan tam bağımsızlık gerçekleştirilemez. Liberal uygulamalarla Türkiye’nin ekonomik sorunları çözülemez. Bunun için büyük bir ekonomi şûrası yapmamız ve bu ekonomi şûrasında herkesin sepetindeki pamuğu ortaya koyması gerekiyor. Biz bu ekonomi planlaması ile tam bağımsızlığa ulaşamayız. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Adam sana mektup yazıyor sen bunu yapıyorsun, senin ekonomini mahvedeceğim diyor ve mahvediyor. Dediğini yapıyor, dediğini yaptıktan sonra senin ona verebilecek bir cevabın olması lazım.

Geçtiğimiz haftalarda bu mevzu ile alakalı bir kapak yaptık. “Türk lirasına altın standardı” dedik.

Gördüm, çok tebrik ederim. Sonuç itibari ile bizim bir başka kritere ihtiyacımız var. Bizim Turgut Özal tarafından, Kemal Derviş tarafından, şu tarafından, bu tarafından zorlanmış, son otuz-kırk yılın küreselci, sadece Amerikan emperyalizmine çalışan sözde ekonomi ideolojilerinden farklı bir ekonomi ideolojisine ihtiyacımız var. Bunu anlatmaya çalışmamız lazım. Benim üzerinde durduğum konu budur. Bakın Yunanistan’ın hali ortadadır. Yunanistan bağımsız bir devlet değildir. Yunanistan’a bakın ekonominizi ona göre ayarlayın demeye çalışıyoruz.

Teşekkür ederiz...

Rica ederim ben teşekkür ederim...

Baran Dergisi 716.Sayı