Rusya’nın Ukrayna işgâli nereye kadar gider? Rusya ne talep ediyor?

Gerek Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, gerek ise Rus lider Vladimir Putin’in operasyonu başlattıktan sonra yaptığı açıklamalar çerçevesinde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Rusya, bizim ve Batı’nın “işgal” olarak adlandırdığı toprakları kendi parçası olarak görüyor. Daha önce yaptıkları, bugün de devam ettirdikleri açıklamalardan anlaşıldığı üzere; Kiev’in ortasındaki “Euromaidan” denilen meydandan başlayan darbeyi, seçimle işbaşına gelmiş Rus yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'in Rusya’ya sığınmasına kadar varmış bir darbeye dönüşmesini, Putin ve yönetici kadrosu, Ukrayna’nın Batı ve NATO tarafından işgal edilmesi olarak değerlendiriyor.

O yüzden Putin yaptığı açıklamada, bu işgâli kaldırmak için devreye girdiklerini ifâde ediyor. Daha önce de Donbass’a yapılan Rus askerî müdahalesinde benzer bir mantık öne çıkmıştı. Şimdi, Batı’ya göre Rusya Kırım’ı ilhâk etti ve Donbass üzerinden bugün de Ukrayna’yı işgâl ediyor. Moskova’ya göre ise zaten 2014’te Batı tarafından işgâl edilmiş bir Ukrayna’nın kurtarılması söz konusu… Şimdi bu iki mantalite uzlaşamaz, uzlaşmadı da zaten. Aralık’tan beri sürekli didişip durdular. Aralık ayında Bakü’nün meşhur gazetesi Müsavat için bir yazı kaleme aldım; orada Putin’in blöf yapmadığını, Ukrayna meselesinde kararlı olduğunu ifâde etmiştim. Niçin?.. Çünkü, 1991’de Varşova Paktı, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın bitmesi sürecinde, Batı, Rusya’ya güvenlik teminatları verdi. Bu teminatlar çerçevesinde ABD, Sovyetler’e ait nükleer silah stoklarının Rusya’nın elinde toplanması kararlaştırılmıştı. NATO, Rusya’nın çok zayıf olduğu bir ânda 1997’de Baltıklar ve Polonya üzerinden Doğu’ya açılımını tamamladı. Rus lider bundan 1,5 ay önce yaptığı bir açıklamada, “Benim artık gidecek bir yerim kalmadı, sırtım duvara dayandı.” Yâni, “NATO o kadar üzerime geldi ki, geriye çekilecek yerim kalmadı!” dedi. O gün anlamıştım zaten, sürekli de söyledim bu harekâtın geleceğini. Rusya, bu güvenlik anlayışı çerçevesinde iki şey yapıyor. Birincisi, Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin üstün güç olarak kurmuşolduğu güvenlik anlayışını yıkıyor… NATO ve ABD’nin kendilerinden olmayanlara karşı geliştirdiği politikalara karşı diyor ki, “Gel Avrasya coğrafyasında seninle şunları müzakere edelim. Bu coğrafyanın yeni bir güvenlik anlayışına ihtiyacı var…” İkincisi de, kendine bağlı bir rejim kurmadan ve hatta büyük bir olasılıkla, Polonya sınırına bir askerî üs yapmadan Ukrayna’dan çıkmayacağını da ifâde ediyor. Bundan sonra Belarus, Ukrayna ve Rusya’yı arkalarında da Kazakistan ile beraber dörtlü bir birlik olarak göreceğimiz yeni bir sürece doğru gidiyoruz. Ve bu süreci tamamlamaya çalışıyor Rusya. Ukrayna’yı yakından tanırım. 2004’de Euromaidan’daydım. Viktor Yuşçenko’nun Turuncu Devrim ile iktidara geldiği sıralar… Devamında da oradaydım. Harkov’da da bulundum. Şöyle söyleyeyim; bütün eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi Ukrayna’da da çok güçlü bir Rusya yanlısı siyasî hareket vardır. Rusya bu harekatın başlangıç kararından itibaren, çok kısa sürede kendisiyle çalışacak siyasî kadrolarla buluşacaktır. Nitekim Kırım’da da böyle olmuştur. Kırım’ın başında da Kırımlı bir siyasetçi getirilmişti ilhak edildiği zaman… Rusya, Batı yanlısı siyasetin tamamen ortadan kaldırıldığı, Rusya yanlısı siyasetin hâkim kılınmasını istiyor… Bu arada Azor Tugayları gibi aşırı sağcı, milliyetçi ve hatta neo-Nazi diyebileceğimiz Ukraynalı aşırı milliyetçilerin tamamen elimine edildiği bir harekâtı hedefliyor.

Bu noktada Türkiye’yi nasıl görmek gerekiyor? Herhangi bir hareket görmedik henüz Türkiye’den.

Şu anda herhangi bir hareket görmemek daha iyi. Çünkü bu Türkiye’nin savaşı değil. Bu ABD-Avrupa ittifakıyla Rusya arasında gerçekleşen bir bilek güreşi. Dikkat ettiyseniz ABD ya da Avrupa kriz görüşmeleri sırasında Türkiye’yi muhatap alıp bize bilgi verme ihtiyacı bile hissetmediler.

Joe Biden bütün Avrupalı liderlerini aradı neredeyse ancak Türkiye’yi aramadı. Hakeza ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken da böyle. Zaten bizim Doğu-Batı denklemi dışında duruyor oluşumuz geleceğimiz açısından iyi bir sonuç verecektir. Özellikle Montrö Antlaşması’nın ne kadar belirleyici ve Türkiye’yi bütün belalardan uzaklaştırıcı bir kimlik taşıdığını anlamış bulunmaktayız. Bence Türkiye iki tarafı da kaybetmeden, ortada bir yerde durmak zorunda. Çünkü ikisi de güçlü ortaklarımız. Ukrayna’da yeni gelecek rejimle Batılılar kadar dalaşmamız mümkün değil. Türkiye, “Avrupa’nın güvenliği” kavramının sihrine kapılmadan ve Batı’nın ipine fazla güvenmeden gemisini sürmek zorunda.

Putin 22 Şubat’ta yaptığı konuşmada Türk vurgusu yaptı. Bu durum şuuraltında bir Türk düşmanlığının yattığını ve neticede ulaşılacak hedefin Türkiye olduğunu gösterir mi?

Bunu göstermez; ama genel anlamda Türkiye’nin genişlemesi, büyümesi ve güçlenmesinden çok rahatsız oldukları ortada. Bu coğrafyada Türkiye’yle teke tekte kalmak istemediklerini de biliyoruz. Rusya’nın Soğuk Savaş’ın bitiminden bugüne kadar Türklere karşı birçok şeyi biriktirdiğini görüyoruz. Ama burada vermek istediği mesaj Ukraynalılara… Zamanında ayak izlerinin olduğu yerleri geleneksel Rus toprağı olarak görmek veya uğruna savaştıkları toprağı Rusya’ya ait algılama gibi bir eğilimleri var. Orada söylediği şu: “Kırım Hanlığından sonra tekrar kaybedilmemesi için Ruslar savaştı Ukraynalılar değil!” Bu da doğrudur. Biz Kırım Harbi’ni Ruslarla yaptık. Kırım Türklerine de zulmü Stalin yaptı. Vladimir Jirinovski, bu işleri bilen çok iyi bir milliyetçi, 2006 yılında yaptığı bir açıklama vardı… Tâ o zamanlar ne Kırım meselesi, ne de bugünkü meseleler vardı, demişti ki: “Kırım’ı ya Türklere vermek ya da Rusların alması gerekiyor, Ukraynalıların hiçbir söz hakkı yok!”

Jirinovski’nin geçtiğimiz aylarda da bir açıklaması da vardı, “22 Şubat’ta Rusya’nın gücünü herkes görecek.” demişti.

Demek ki planda zamanlamalı yapılmış. Ben de videolarımda hep bunu dillendirdim. Bu harekât şubat ayı içerisinde olmak zorundaydı. Çünkü oranın coğrafyasında toprak en sert noktasında... Mart ayından itibaren toprak yumuşuyor ve araçlar rahat hareket edemez hâle gelir. Bu sebeple ya şimdi ya da Temmuz ayında gerçekleşecekti.

Jirinovski

Peki hâl böyleyken Türkiye, Suriye’de akim kalmış operasyonunu devam ettirebilir mi?

Yok, sanmıyorum. Kompartıman olarak görüyor dünya meseleyi. Türkiye’nin üzerine çok fazla gelirler. 18 Şubat 2022 tarihinde ABD, 250 adet Bradley zırhlısı verdi PKK’ya. Bunlar ne için yapıldı? Ruslarla yapılacak yeni bir bilek güreş için mi? Henüz belli değil. Zamanla göreceğiz bunu.

Teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

Kolaylıklar dilerim.