Anayasa değişikliği Türkiye’ye ne getirecek, ne götürecek?
Değişiklikle beraber gelecek olan Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde koalisyonlar olmayacak. En önemli getirisi budur, hatta diğer maddeler ve hususlar bana göre teknik konular olarak kalıyor. Türkiye’de mesela 3 farklı görüşün ve siyasi çizginin koalisyon ortağı olup ülkeyi yönetmesi başarıyı asla getirmiyor, getirmedi. Bundan sonraki süreçte kim gelirse gelsin “tek başına” gelecek ve kararlar merkezden alınacak. Bunun sonu diktatörlüğe falan gitmez, millet başına zaten bir diktatörü seçecekse bunun vebali yine bizlere ait olur. Dışarıdan müdahaleler azalır. İşin olumsuz yanları elbette var ama bu tamamen işleyişle alakalı ve çözümü olan mevzular, yani olumsuzluklar krize yol açmaz. Bize de bu yeter. Yeni sistem Türkiye’nin orta ve uzun vadede gelişmesine, hatta tarihi misyonuna dönmesine ivme kazandıracaktır.

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi, idare şekliyle alâkalı. Türkiye’nin idare şekliyle beraber bir de yeni bir idare ruhuna ihtiyacı yok mu?
Bu şartlar altında yeni ruh ancak yeni sistemle beraber gelecektir. Her şey bizim elimizde, neye layıksak öyle yönetileceğiz. Bu güne kadar ezilen bir millet olmak maalesef tüm sloganlarımızı kapladı. Bundan sonra gelecek olan yeni idare ruhu tüm yöneticilere sirayet ederse başarılı olur. Ufku açık bir Başkan ile çok daha geniş bir perspektife kavuşabiliriz. Cumhurbaşkanımız tüm olumsuz şartlara rağmen Allah’ın izniyle galip gelmeyi başardı. Yeni sistem, toplumun diğer kesimlerini ötelemeden yepyeni bir ruh getirecektir.

15 Temmuz’un üzerinden daha altı ay geçmişken, kendisini ana akım medya diye konumlandıran medya organının çıkıp da “karargâh rahatsız” diye manşet atabilecek kadar rahat olmasının sebebi nedir?
Ana akım medya diye tabir ettiğimiz medya aslında Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkar’lar döneminden kalan ve Bab-ı Ali’nin Siyonist destekli ilk medya denemelerinin güncel versiyonudur. Adamlar rahat, çünkü 28 Şubat’ın hesabını vermedikleri gibi 15 Temmuz’da da neredeyse kahraman ilan edildiler. Bunda bazı muhafazakar bildiğimiz çevrelerin de rolü oldu. Ama görüyorsunuz akrebin huyu değişmiyor, siz onu zor durumdan kurtarsanız da gelip sizi sokabiliyor. Bunların rahatlığı; ‘Nasılsa tepkiler sonrasında eskisi gibi bazıları tarafından başköşelerde ağırlanırız’ mantığıdır.

Kemalist kesimin kamuoyunu sosyal medya üzerinden okuma hatasına düşüyor oluşu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal medya çok aldatıcıdır. Bu platformlarda genellikle sizi sevenler vardır, karşı cenah için de bu böyledir. Dünyayı sadece kendi etrafınızdan ibaret sanırsınız. Kemalizm’in en büyük hatası bu, herkesin kendileri gibi olmalarını istiyorlar; hatta toplumun çoğunu kendileri gibi sanıyorlar. Öyle olunca da demokratik olarak söz hakkının da kendilerinde olduğunu vehmediyorlar. Onların da bir uyanışa ihtiyacı var.

Memleketin eğitim, kültür, sanat ve bilim gibi öncelikli meselelerinde maalesef pek bir ilerleme kaydedilemezken, her şeyin referandum çevresinde konuşuluyor olması sizce normal mi?
Türkiye’de devletin kuruluş felsefesi fiili olarak en başından beri eğitim, kültür gibi konulara odaklanmadı. Toplum eğitilecek bir insan sürüsü olarak görüldü. Şu anda insanlar konuşacak alan buldular ve bu alanı edebiyat değil, siyaset açtı. Alanı açan kim olursa, konuyu da o belirler. İlerleyen süreçte siyasetin açtığı bu alandan eğitim, kültür, sanat ve bilim de kendine yol bulacak ve gündemin belirleyicisi olarak siyasetle yarışacaktır. O açıdan referandum mevzusunun belirleyici çerçeve olması gayet normal.

Türkiye medya sektörünün şu ânki vaziyetini nasıl görüyorsunuz? Yandaş ve karşıt diye ikiye ayrılmış olması gazetecilik mesleğini baltalıyor mu?
Olayı yandaşlık ve karşıtlık olarak belirlemek, daha doğrusu bunu mihenk taşı olarak görmek çok yanlış; lakin böyle bir durum olduğu da gerçek. Bizde Osmanlı’dan beri başlayan gazetecilik geleneği haberin kurallarını en başta yanlış koydu. Maksat Abdülhamid Han’ı devirmekti. Böyle gazetecilik olur mu? Ana akım medya diye bahsettiklerimiz de hep bir hükümet düşürme sevdası oldu. Ama karşılarına Erdoğan çıkınca afalladılar ve işi “yandaş medya” sulanmasına döktüler.

FETÖ ajanlarından boşalan koltuklara Kemalistlerin yerleştirilmesi dolayısıyla, önümüzdeki günlerde yahut aylarda siz bir Kemalist darbe riski görüyor musunuz?
Kısa vadede böyle bir risk görmüyorum, ancak bu “darbeler döneminin” kapandığı manasına gelmez. Belli koltuklara Kemalistler gelmişse ve topluma zulmediyorsa buna hep beraber karşı çıkıp, onları o koltuktan indirmeliyiz. Kemalist oldukları için değil, işlerini yapmadıkları için. Uyanık olur ve işi sıkı tutarsak kimse millete karşı başarılı olamaz, ama uyursak bir kaşık suda boğarlar. Bunu da unutmamak lazım.

Son olarak önemli gördüğünüz ve eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Çok teşekkür ediyorum, çalışmalarınızda muvaffakiyet temenni ediyorum.
Sağolun...

Baran Dergisi 532. Sayı