ABD, Doğu Guta’daki saldırıdan sonra Suriye’yi suçlayarak karşılık vereceğini söyledi. Trump askerî yetkililerden karar vermelerini beklediğini söyledi. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD, Suriye’de Rusya kadar iktidarını pekiştiremedi. Rusya fırsatları iyi değerlendirdi, bir anda Suriye üzerinden dünyanın en önemli küresel gücü hâline geldi. Rusya Soğuk Savaş’tan sonra ilk defa gücünü pekiştirmesini bildi. ABD de bu durumda Almanya, İngiltere ve Fransa’yı yanına alarak, Rusya’nın karşısına dikilmek istiyor. Suriye’de var olmak demek, Ortadoğu’da var olmak demektir. ABD masada ve sahada olmak için her şeyi yapabilir. Türkiye, İran ve Rusya’nın Astana sürecinden sonra beraber olması, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak maksatlı görüşmeler ABD’nin bölgedeki hâkimiyetini hayli azalttı. ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı olacakları seyretmek istemiyor, oyunda dahil olmanın peşindeler. Tehdit içeren açıklamalar, savaş çanları ve bunun gibi şeyler, hep bu yüzden... Masada yer kapmak temel mesele... Astana’daki süreci etkisizleştirip Cenevre’yi öne çıkarmanın plânlarını yapıyorlar.

Suudi Arabistan veliaht prensi M. Selman üç haftalık bir ABD ziyareti gerçekleştirdi. ABD ve Fransa ile silah anlaşmaları imzalandı. BAE diğer yandan finans sağlıyor. Siz bu hususta neler söylemek istersiniz?

ABD, yeni dönem Ortadoğu siyasetinde merkez olarak Suudi Arabistan’ı kullanmanın peşinde. ABD Başkanı Donald Trump göreve geldiğinde ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yaptı. M. Selman’ı birinci veliaht prens yaptılar. Ardından “ılımlı İslâm” açıklamaları yaptırdılar kendisine. Suudîler ile İsrail’in arasındaki ilişkileri düzelttiler. Tüm bunlar hayata geçirilirken, “modernleşme” “ılımlılaşma” hikâyeleri dinlettiler insanlara. ABD’nin maksadı Suudi Arabistan üzerinden “ılımlı İslâm” projesiyle İslâm’a zarar vermek, içini boşaltmak, direniş alanlarını parçalamak... Bölge ülkelerine etki edebilmek için de Suudi Arabistan’ı kullanıyorlar tabiî... İran, Katar, Mısır gibi ülkeleri egemenlik sahalarının içine almaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Suriye burada kritik öneme sahip oluyor. Amerika bu denklemde merkez olarak Suudi Arabistan’ı seçti. Suudilerin ardından Birleşik Arap Emirlikleri de ikinci merkez ülke tabiî.

İsrail, Filistinlilerin “Büyük Dönüş Yürüyüşü”ne saldırı düzenledi. Siyonistler hâlâ Filistinlileri tehdit etmeye devam ediyor.

ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı sonrası İsrail’in bölgede ciddi bir özgüveni oluştu haliyle. Obama döneminde daha sorunlu ilişkileri varken, Trump ve damadı Kushner sayesinde ABD-İsrail ilişkileri hiç olmadığı kadar eşgüdümlü ilerliyor. Özellikle Kudüs kararı bunun en büyük sonucu oldu. Bu kararın hayata geçmesi İsrail açısından her şeyden önemli. Mayıs ayında ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması konuşuluyor. Bu süre zarfında İsrail’in her konuda daha sert olacağını göreceğiz. En ufak bir taviz vermeden ve her zamankinden daha sert olacaklardır ki bu süreci kimse sorgulamadan hayata geçirebilsinler. Filistinlilere karşı gösterilen acımasız katliamlar aslında tüm dünyaya mesaj olarak düşünülüyor. Kudüs için ne yapabileceklerini görmemizi istiyorlar gibi. Maalesef Suudi Arabistan eksenli birçok devlet bu konuda sessiz kalacaklar. Türkiye merkezli bazı ülkelerin girişimleri olacaktır ancak bunun ne kadar etkili olabileceğini ileride göreceğiz.


Baran Dergisi 587. Sayı