Ayasofya’nın açılmasının Türkiye ve İslâm âlemi için nasıl bir mânâ ihtiva ettiğini konuştuğumuz Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan, Ayasofya’nın sadece Türkiye için değil, İslâm âlemi için bir hesaplaşma sürecinin başlangıcı olduğunu söylerken önümüzdeki günlerde cephelerin daha da keskinleşeceğini, neticesinde ise Türkiye’nin daha da büyüyerek merkeze yerleşeceğini dile getirdi. Mustafa Özcan’ın Mısır Parlamentosunun Libya’ya yönelik tezkere kararından da bahsettiği değerlendirmeleri şöyle:

Türkiye’nin Ayasofya’yı açması İslâm dünyasında heyecan uyandırırken başta Mısır olmak üzere bazı devlet ve şahısların teessürlerini bildirdiğini gördük. Bu tavrın sebebi nedir?

Burada bir reddi miras yapılıyor. Ebu’l Hasan Nedvî’nin bir kitabı var, orada Ebubekir’i (ra) olmayan bir İslâm dünyasından bahsediyor. Maalesef Arap Baharı’ndan sonraki süreçte, özellikle 2013’ten beri, tarihe düşmanlık gösteriliyor. Selahaddin Eyyubî’ye, Kuzey Afrika’ya fetheden komutanlara; genel olarak tarihe dönük bir düşmanlık söz konusu. Bunu niçin yapıyorlar? Söz konusu bu adamlar kendilerine yabancılaşmışlar. Bu adamlar kesinlikle Müslümanları ve kendi ülkelerinin tarihini temsil etmiyorlar. Ondan dolayı Selahaddin Eyyubî’ye, diğer büyük komutanlara vahşet isnad ediyorlar. Mesela Yavuz Sultan Selim’in adını taşıyan bir caddenin ismi değiştirildi Kahire’de. Hilmi en-Nemnem diye bir Kültür Bakanı vardı Mısır’ın, Yavuz Sultan Selim’e takmıştı. “İşgalci” vesaire teraneleri okuyordu. Keza Suudi Arabistan da Riyad’daki Kanuni Sultan Süleyman Caddesinin ismini değiştirdi. Bütün bunlar aslında birbirinden bağımsız unsurlar değil, Selahaddin’e karşı çıkan Yavuz’a da, Fatih’e de karşı çıkıyor. Onların kafasına göre; Yavuz Arap âlemini işgal etmiş, Fatih de İstanbul’u işgal etmiş. Hatta BAE’nin en yetkili isimleri İsrail’i dost olarak kabul ediyor, Endülüs’ün de Müslümanlar tarafından işgal edilmiş olduğunu söylüyor. Bugün Filistin’e bakışları da öyle. Çok enteresan bir şey, bugün kimi Araplara göre Filistin Filistinlilerin işgali altında; bu gerçek! “Allah burayı Yahudilere verdi.” diyenler var. BAE’de ve Kuveyt’te kimi yazarlar Filistin’in İsrail değil, Filistinliler tarafından işgal edilmiş olduğunu söylüyorlar. İsrail gözüyle bakıyorlar; yani Arap dünyası inanılmaz bir yöne doğru savruldu. Esasında Türkiye’de de var buna benzer şeyler. Biliyorsunuz geçen hafta Bülent Keneş, “Keşke Ayasofya kiliseye çevrilseydi.” dedi. Keza Yunan basınına demeç veren FETÖ’cü Enes Kanter aynı ağızla konuşuyor. Türkiye’deki bazı kesimleri de dışarıda bırakmamak kaydıyla büyük bir savrulma olduğunu söyleyelim. Buna mukabil Batı’da da kimi merkezlerde Türkiye’ye yönelik artan bir tepki var. Hatta şöyle de diyebiliriz kısmen, Yunanistan’ın köpürttüğü örtülü bir Haçlı seferi çağrısı var. Bunlar esasında bizim de beklediğimiz şeyler. Demek ki biz de zamanında gerektiği kadar çalışmamışız, bizim tarlalarımızı başkaları ekmiş.

“Mescid-i Aksa’ya Giden Yol Ayasofya”

Öyleyse, Türkiye’deki Kemalistler ile Mısır-Suud-BAE üçgenindeki söz konusu isimler için birbirine paralel yol alan Batı kuyrukçusu parya düzen savunucuları diyebiliriz.

Aynen öyle… Ben yabancılara anlatırken şunu söylüyorum; Ayasofya meselesi bugün Türk tarihinin kendi içerisinde bir dönüşümüdür. Türkiye’nin kendi içinde bir hesaplaşmadır. Bu hesaplaşma Türkiye’de olduğu gibi hinterlandında da yaşanacak. Mesela BAE’li Abdullah Abdülhalik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ediyor. Bir delinin yapmayacağı iş; kimsin sen? Maalesef Arap dünyasında seviye çok düşmüş durumda. Ayasofya İslâm dünyasındaki hesaplaşmanın ehemmiyetli bir nirengi noktası. Yeni bir dönemin de habercisi bu. İslâm’a dönmek isteyenler ile Batıcılar arasında bir hesaplaşma yaşanıyor. Ayasofya’nın açılması da bu süreçte kutlu bir hadisedir.

Bunu şöyle de okuyabiliriz; burası aslında kilise değil, müzeden camiye çevriliyor. Buranın en eski statüsü kilise. Biliyorsunuz, ahir zamanda Kudüs’te Mescid-i Aksa’da sabah namazını eda edeceğiz. Âlimler bunu şöyle yorumluyorlar; Hıristiyanlık İslâmiyet’e ihtida edecek. Yani böylece hidayete erecek. İslâm’ı esas kabul edecek ve kendisini bir şekilde tasfiye edecek. Bu sürecin de başlaması Ayasofya’nın açılması… Dediğimiz gibi bir hesaplaşma var ki, bu hesaplaşmanın neticesi de İslâm’a dönüş olacak. Bunun ötesi de, Müslümanların kendine gelmesi durumunda, hedefin tüm dünya olmasıdır. İslâmiyet insanlığın esasını temsil ediyor. İnşallah bu dönüşüm olur ve Ayasofya toparlanma vesilesi olur.

“Mısır Türkiye’yi Caydırmayı Amaçlıyor”

Mısır Parlamentosu Libya’ya yönelik tezkereyi onayladı. Bu tezkere ne ifade ediyor? Mısır halkı kavmiyetçi hislerle mi hareket ediyor? Halk, Türkiye’nin aleyhinde fetva veren âlimlerin arkasında mı?

Mısır müftüsü, Vakıflar Bakanı filan bunlar tamamen Sisi’nin muhaberatı… Ezher’e de karşılar esasında… Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib, beğenmediğimiz tarafları olsa da bunlara nazaran mutedil bir adam, bu mevzuyla alâkalı konuşmadı. Fakat vekili bir konuşma yaptı. Hem hilâfetten bahsediyor, hilâfeti övüyor, hem de Türklerin hilâfeti yıktığını söylüyor, tarih boyunca Türklerin kötü rolünden bahsediyor. Bu tarihe de, insafa da tamamen aykırı. Mısır müftüsünün ve Vakıflar Bakanının konuşması da zaten kimseyi bağlamaz. Mısır’da çok yaygın bir cehalet var. Halk nezdinde bir kamuoyu yok. 2013’ten itibaren çok mu çabuk değişti, diye sorabilirsiniz. Mısır’da dindar bir kitle olsa da bunlar kırılmış durumda. Herkes Mısır’ı terk etmek istiyor. Mısır’da umut bitmiş. Basında kümelenmiş istihbaratçı din adamları var ve sürekli bunlar konuşuyor. Bunların da kıymeti yok, Obama’ya İhvancı diyen adam bunlar.

Parlamentonun aldığı karar Türkiye’yi caydırma amaçlı. Türkiye’nin bunu yemeyeceğini dahi hesaplayamıyorlar. Cufra’nın kırmızı çizgileri olduğunu söylüyorlar, UMH ise şimdi orası için yığınak yapıyor, kontrol altına alacak. Bu tezkere çerçevesinde Türkiye ile çatışma içine girmeleri felaketleri olur. Şunu diyorlar, “Türkiye tek başına nasıl bu kadar etkin rol oynayabiliyor?” Çünkü Türkiye’nin karşısında uluslararası bir cephe var, yanında ise bir tek Katar var. ABD herkese mavi boncuk dağıtıyor, cephesi belli değil her zamanki gibi. Türkiye’nin desteğiyle oradaki savaşçılar Libya’nın Batısını çok iyi savundu ve Hafter o cepheleri aşamadı. Zaten Hafter bozguna uğradı ve hâlâ toparlanamadı. Şimdi ise uluslararası güçler daha ön plâna çıkmaya başladı. Mısır’ın “şöyle ordum var, böyle ordum var” demesine rağmen durumu son derece nazik. Mısır halkı da memnun değil. Libya meselesine ne kadar yansır kestirmek zor; ama şöyle bir şey var, Mısır’da körü körüne bir şeye bağlanabilecek kitle de azımsanamayacak kadar çok. Dolayısıyla Mısır’ın sosyolojisini de iyi tanımlamak lazım. Bu tür adamları Enver Sedat güvenlik için jandarma olarak kullanıyordu. Kabilelerden devşirme adamları Libya’ya sürmeleri mümkün. Medahıle denilen devletçi Selefîler var, bunların yanı sıra Cancavitler var, bir de Wagner askerleri var, Esad rejiminin hâkim olduğu bölgelerden devşirilen unsurlar var; bunları cepheye sürüyorlar. Burada manevî açıdan daha güçlü cephe Türkiye’nin cephesi. Kılıç kesmez bilek keser, önemli olan irade.

“Dünya Bir Tarafta, Türkiye Bir Tarafta!”

Mısır içinde bu politikalar sebebiyle hareketlenme ihtimali nedir?

İnşallah olur; fakat Mısır rejimi bunu her zaman yapmıştır. Makarios’u Ezher’de ağırlayan Nasır’dır. Adnan Menderes’e karşı sürekli çekişme hâlindeydi. Makarios’u Ezher’de Türkiye aleyhinde konuşturuyorlardı. Bu politika Mısır’da hiç değişmedi. Mısır halkı bastırılmış durumda. İlk defa Arap Baharı sürecinde halk iradesini gösterdi, iktidarı aldı; fakat bunun üzerine hemen cezalandırıldı. Sisi’den memnun olmasalar da kendi günlük maişetinin derdindeler.

Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?

Son tahlilde dünya bir tarafa, Türkiye bir tarafa gibi bir vaziyet çıktı ortaya. Bu cepheleşmede Türkiye yalnız gibi gözüküyor; ama Allah’ın teyidiyle, bu cepheleşmeler arttıkça Türkiye daha da çok büyüyerek merkeze yerleşecek. Ayasofya da bu işin başlangıcının nişanesi…

Teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 706.Sayı