15 Temmuz’un sene-i devriyesi… 15 Temmuz deyince hatırınıza ilk neler geliyor?

15 Temmuz bir başarıdır. Darbe önlenmiştir… 1960, 1971 ve 1980’i ve hatta 28 Şubat’ı seyreden Türk milleti 15 Temmuz’da başarılı olmuştur. 28 Şubat’ta direniş vardı; fakat sonuç itibariyle 15 Temmuz’dan önceki tüm darbelerde ensemizin üzerine yatıp seyrettik… Bunu milletçe yaptık. O kuşakları kastediyorum tabiî… 15 Temmuz’da tankların üzerine, karşısına çıkan çocuklara ne kuşağı diyeceksek artık… İşte bu gençlerin 1960 ve 1980’deki muadilleri darbeyi seyretmişlerdi. İradelerinin ırzına geçildi. Başbakan (Adnan Menderes) ve bakanların (Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan) boğazı sıkıldı, nefesi kesildi. Yâni idamda bile bir hukuk vardır, 27 Mayıs’taki cinayet ise boğazı sıkılarak öldürülmektir. Deniz Gezmiş’i de tanıdım, tamam hiçbir zaman sevmedim ama bu başka bir şey… Deniz ve arkadaşları, hele o küçük olan (Erdal Eren) askerler tarafından öldürülmüştür. Türkiye ilk defa halk devrimiyle iradesine sahip çıktı.

FETÖ hakkında birçok farklı tanımlama yapıldı. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?

Sayın Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet”… Bu yapı milletin iradesine saldırdı. Belki sizin yanınızdaki, belki benim yanımdaki; yâni azımsanmayacak kadar fazlaydı bunlar. Çünkü insanlar, “cemaat” bazen ise “hizmet” diye adlandırılan o kitleye vaaz dinlemek, bir tür nasihat almak üzere katıldı. Daha sonra “Bana yakın olurlarsa benden yoğurt alırlar, çorba alırlar.” diye düşündüler ve ticaret oluştu. Fakat kimse de bilmiyordu bunların tepe kadrolarının başka şeyler plânladığını.

Bu yapının “cemaat” diye adlandırılmasından dolayı Müslüman cemaatlere de dil uzatıldı.

Devlet idaresinde bir yerlere gelmek suç mu? Bunu istemek suç mu? Hayır değil. Ben bu konuda 28 Şubat’ta yazılar yazdım. Bir millet ve halk elbette kendi çocuklarının asker-subay olmasını ister, ben filanca cemaattenim diye çocuğumun Hava Harp Okulu’na girmesine engel olunmasını istemem. Buna karşıyım. FETÖ’nün niyeti ise çoluğunun çocuğunun devlet kadrolarına girmesi, vatana hizmet etmesi değil, ajanlık yapmaktı.

Burada Sayın Erdoğan’ın “at izi, it izi” ifadesi çerçevesinde bir parantez açmak istiyorum: Modern siyaset bilimi okudum, öyle güvencelere falan pek aklım ermez. Benim gözümde devlet diye ayrı bir şey yoktur. Benim gözümde hükümet vardır, millet vardır. Dili, dini, örfü bilmem nesi devam eden özellikleriyle ortada bir varlık var. Biz ona devlet diyoruz.

Devlet bir fikir ve ideoloji değil midir aslında?

Evet, bu fikir millette yaşar. Ben bu fikri alır çocuğuma öğretirim. “Ideation” diye bir kavram vardır. “Idea” değil, dikkat edelim. “Ideation”, siyaset bilimi dersinde çocuklara öğretilen ilk kavramlardan biridir. “Bana bir fikir söyle” diyorsun çocuğa, “ben kırmızıyı çok seviyorum” diye cevap veriyor mesela. Bu bir tesbit. O değil, fikir söyle yâni. “Türkler kahramandır!” Basitçe bu bir fikirdir. İşte o “kahraman”ı ananın-babanın çocuğuna öğretmesi lâzım. Buna devlet dedik, yanlış bu millettir. Bunun yürütücüsü de hükümet işte. Fikirlerin başa gelmesi, ilerletilmesi, önünün açılması için de hükümet iş yapar. Millet de hükümetin icraatına sahip çıkıp, onu tevali ettirir. Arzu ettiği bir yere varmaya çalışır. Savunmada bağımsızlık (defence independent) fikrimiz var değil mi? Kimseye bağımlı olmayalım istiyoruz. Sonra bir de malî bağımsızlık fikrimiz var… IMF’den oradan buradan borç almayalım gibi… Bu fikirleri hayata geçirenin adı hükümettir. Hükümetlerin fikirleri hayata geçirirken hata yapma hakkı yoktur. Eğer bir millet kendisine yönelik bir tehdidi savuşturmuş, 15 Temmuz’da tehdide yönelik taarruza geçmiş, şu kadar subay ve polisi derdest etmiş hapishaneye doldurmuş ise burada at izi it izine karışamaz canım kardeşim. Kim karıştırdıysa bunu artık!..

At izi it izine nasıl karıştı, mağduriyetler nasıl oluştu?

Bir misal: İzmir Üniversitesi’ne girmiş, ben orada matematik hocasıyım, ne bilirim FETÖ’cüler buraya girdiyse? Doktoramı yapmışım, bilmem nerelerden geçmişim, sen FETÖ’cü diye okulu kapatıyorsun. Ben de ortada kalıyorum, KHK ile işten çıkartıldığım için hiçbir yer beni kabul etmiyor. Bilgisayar işleriyle ilgilenen bir evladımız vardı böyle. Burada bir okula aldırmak istedik… Güvenlikler, polisler falan “Sen niye bu çocuğu savunuyorsun hocam?” diyorlar. Birçok firarî ve FETÖ bağlantılı atamalar varken bu tür mağduriyetler büyük problem teşkil ediyor. FETÖ ile hiçbir alakası olmayan şahıslar böyle yaftalama, isimlendirmelerle milletten tasfiye ediliyor. Belki de FETÖ’ye ticarî olarak uzaktan katıldı, haberi yok bile. Şöyle izah edeyim: Bir adam kızını Fatih Üniversitesi’ne sokmuş. “Şu kadar para vereceksin, ayarlıyoruz. Bonoları imzalayın.” demişler. Hakikaten bonoları imzalamış adam, iş bitmiş. Çocuk okulu bitirmiş, master yapmış, ABD’de doktora yapmış. Burada bir üniversiteye girecek, okulun adı önemli değil; bir güvenlik soruşturması yapıyorlar okula girecek çocuk için… Sonra çocuğa “Kardeşim sen manyak mısın? 17-25 Aralık’tan sonra Bank Asya’ya para yatırmışsın sen!” diyorlar. Çocuk, “ben bilmem Bank Asya” falan diye cevap veriyor. “İşte adın var burada.” Çocuk ağlayarak eve gidiyor, babasına soruyor. Babası da, “Vallahi ben bir Bank Asya ibaresi gördüm. Okula soktuğumuz zaman bana bonolar imzalattılar. Hepsi Bank Asya’ya ödendi.” Meğer Bank Asya’daki hesap hâlâ duruyormuş. Bu hatayı sen-ben yapabiliriz; ama hükümetin hata yapma lüksü yoktur. At izi, it iziymiş, senin bunu araştırıp çocuğu temize çıkartman lâzımdı. CHP toplantı üstüne toplantı yapıyor, KHK’lıları mağdurları topluyor Canan bilmem ne oğlu. Fahrettin Altun’un evini gözetlettiren, izlettiren Canan KHK’lıları kurtarmaya çalışıyor. Hükümetin böyle hatalar silsilesine girmeye hakkı var mı? 2002’de halk devrim yapmış, sana yetki vermiş 15 Temmuz’da da canını siper etmiş millete bu hatayı nasıl yaparsın?

Teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

Ben de teşekkür ederim.