Urumçi’deki hâdiselerin sene-i devriyesi (5 Temmuz 2009), o gün Doğu Türkistan’da neler yaşanmıştı?

Doğu Türkistan 1949’da Çin tarafından işgal edildikten sonra, sistematik bir şekilde saldırılara maruz kaldı. Doğu Türkistan’ı dinsizleştirmek suretiyle Çinlileştirmeye çalıştılar, çalışıyorlar... Oradaki Müslümanların aile yapısı, itikadlarına bağlılığı, yaşayış biçimleri; bunların hepsi Çin’in hedefindeydi. Bu da yetmezmiş gibi, sesi çıkan, Çin’in hamlelerine karşı gelen insanların da sonunu getirdiler. O tarihten beri Müslümanların nüfusunu azaltmak için ellerinden ne geliyorsa denediler, hâlâ da deniyorlar! İnsanların dinî ve millî hüviyeti hedefteydi. İslâmiyet’in helal kıldığı şeyleri unutturmaya, haram kıldığı şeyleri de gözümüze gözümüze sokmaya başladılar. Müslüman Uygur Türkleri, her şeye rağmen direndi... Bu insanlar, İslâm dünyasından tecrit edilmesine rağmen itikadını, medeniyetini unutmadı. 2009’a kadar gelen süreç hemen hemen böyleydi. 5 Temmuz 2009’a gelecek olursam, Urumçi’de neler olmuştu?.. O sene, bir milyon genç Müslüman, kadın-erkek ayırt edilmeksizin Çin’e götürüldü, çocuklarımız tecavüze uğradı, erkeklerimiz köleleştirildi ve çalıştırıldı. Bu Müslümanların canına tak etti! Şerefimiz ve namusumuzu kirlettiler. Kızlarımız intihar etti...

Ve bunlar son derece gizli tutuldu, hasıraltı yapmaya çalıştılar; kamuoyuna çok az yansıdı değil mi?

Evet, maalesef. 5 Temmuz’dan önce şu oldu: Hong Kong’a yakın bir eyalet olan Guangdong’daki bir fabrikada yüzlerce Doğu Türkistanlı Müslüman köle gibi çalıştırılıyordu. 26 Haziran’dan önce bir Uygur kızına tecavüz ediliyor, bu sebeple de gençlerimiz Çinlilerle kavga etti. 26 Haziran 2009’da Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Urumçi’deydi. 26 Haziran gecesi dört-beş bin Çinli kavganın yaşandığı fabrikayı bastı, birkaç kişi arasında yaşanan kavgayı büyüttü... Bu organize bir iş. Görüntülerde gözüküyor, Çinliler orada sabaha kadar katliam yaptı. 400’e yakın gencimiz şehid oldu, yüzlercesinin de akıbeti hakkında bilgimiz yok. O sene raporlar da yayınlandı. Dört kişinin bir araya gelmesi yasak olan bir rejimde, böylesi organize bir saldırının “duyulmaması” gerçekten de mânidar! Bir tane güvenlik görevlisi dahi yoktu. Resmen katliam organizasyonu yapmışlar. Bu hâdiseden sonra, Çinliler kendileriyle övünüp, yaptığı zulmü videolarla yaydılar. Müslümanları sindirmeyi istediler. Urumçi’deki Müslüman üniversiteli gençler de buna dayanamadı, tepki gösterdi. Urumçi, Doğu Türkistan’ın başkentidir. Oradaki Müslümanlar şu an yüzde 15 civarında. Çin asimilasyonunun tesirinin en çok olduğu yerlerden birisi orasıdır. Urumçi’deki insanların Çin’e olan tepkisi sonrasında Çin rejimi binlerce askeri oraya takviye etti. Sonrasında da katliam yaptı, meydanlarda insanlar öldürüldü, geceleri elektrikler kesildi, evlere tecavüz ettiler. On binlerce insanın şehid olduğunu düşünüyoruz, Çin’in resmî rakamlarına göre yüz küsur kişi öldü, ölenler de “Çinli”ymiş! Yalan... Katliamdan sonra Doğu Türkistanlı Müslümanlar ile Çinliler arasında derin bir çizgi oluştu, Müslümanlarda dava şuuru oluştu.

5 Temmuz 2009’dan sonra, Çin derin bir hazırlık yaptı; Urumçi’nin direnişte sembol olmasını engellemek için topyekûn saldırıya geçti. Şu ana kadar da bu saldırı devam ediyor.

2009’dan 2012’ye kadar hazırlık yaptılar, şimdi de plânı icra ediyorlar öyle mi?

Evet, yakın civardan Urumçi’ye gelen Müslümanlar geri gönderildi. Daha fazla Çinli yerleştirildi, şehirlerarası seyahat kısıtlandı, “güvenlik kartı” diye bir şey çıkarttılar. Müslümanlar yirmi iki farklı makamdan izin alabilirse, seyahat edebiliyor. Baktılar ki, Müslümanlar dinine, itikadına güveniyor... Dinî saldırıları artırdılar. 2009’dan sonra Doğu Türkistan’ın ücra yerlerinde, hatta Moğolistan’da dahi toplama kampları oluşturdular. İnsanımız zaten Çinlileştiriliyordu, 2016-2017’de bunun dozunu artırdılar. Çin’in ilân ettiği hedef şu: “2050 Çin Rüyâsı!” O zaman, “Çin dünyaya hâkim olacak”mış. Bunun önündeki en büyük engellerden bir tanesi Doğu Türkistanlı Müslümanlar. İki milyon metre karelik bir alan, yedi ülkeye sınırı var. Burası, stratejik bir ehemmiyet arz ediyor... Çin’in karadan Batı’ya ulaşması için, Doğu Türkistan üzerinden geçmesi gerekiyor. İpek Yolu Projesi de Doğu Türkistan’ı yakından ilgilendiriyor. Fizikî, kültürel ve dinî soykırımın sebebinin altında bunlar da yatıyor. Şu an beş milyon Müslüman, Çin’in kamplarında tutulmaktadır. Batılı ülkelerin raporlarındaki sayı iki milyon, fakat biz bunun beş milyon olduğunu biliyoruz. Ayrıca insanları değiştirip, asimile ettiklerinde onları salıyorlar, yerine başka Müslümanları getiriyorlar. Dönüşümlü bir plân yani... Bir kişi sekiz, on ay kalıyor; sonra yeni insanları getiriyorlar o kişinin yerine. Yaklaşık, dokuz-on milyon insanın bu kamplardan geçtiğini biliyoruz. Halihazırda beş milyon kapasiteli kamp plânından bahsediyoruz.

Çin Büyükelçiliği boğazda düzenlediği bir programda Doğu Türkistan’da asimilasyon yapmadığına dair broşür dağıttı. İnsanların ve devletlerin gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar.

Haberim var, Çin dünyanın en utanmaz toplumlarından bir tanesi. Devlet olarak da asil değiller... Yalan, vahşet diz boyu. Zalimlikten gurur duyuyorlar. Toplama kamplarında “meslekî eğitim” verildiğini iddia ediyorlar. Beş milyon insanın çoluğu çocuğu var. Müslüman profesörler, âlimler, sanatçılar, sporcular, iş adamlarına zulmediyorlar. Neyin eğitimi veriliyor bu insanlara? Saçmalığın daniskası, dünyayla dalga geçiyorlar. Müslümanlar, Çinlilerle zorla evlendiriliyor, razı olmayanları kamplara yolluyorlar!.. Her gün bir tane Çince kelime ezberlemek mecburî hâle getirildi, Müslümanların kapısının önüne kara tahta koyup, öğrendiği kelimeyi yazmasını istiyorlar. Çocuklarımız anaokuldan sonra Çinlilerin eline geçiyor, onların eğitimine tabi tutuluyor, kendi kültürüne yabancı yetişiyorlar. Kamplarda zorla domuz eti yedirtiyorlar, zaten Ramazan’da da oruç tutmak yasaklanıyordu, zorla insanların ağızlarına yemek-su dayıyorlardı! Bizim tarihimizde böyle bir şeyin yaşanması mümkün değil, dinine yabancılaşmış herhangi bir Doğu Türkistanlı bile domuz eti yemedi. Tesettürlü insanımız kalmadı, Kur’an-ı Kerim’lerimiz yakıldı, camilerimizi yaktılar.

Allah yardımcımız olsun.

Âmin...

Baran Dergisi 703.Sayı