Cihat bey, kendinizi tanıtır mısınız?
Adapazarı doğumluyum. İlkokulu Adapazarı’nda okudum. Sonra İstanbul Yeşil Camii Kur’an Kursu’na hafızlık yapma maksadıyla geldim. Bir süre İstanbul’da hafızlık yaptım, sonra tekrar Adapazarı’na döndüm, İmam Hatib’i orada okudum. Daha sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandım, mezun oldum. Öğrencilik yıllarım 28 Şubat dönemine denk gelmişti. O yüzden daha öğrenciyken, başörtüsü adına mücadele verdik. Mazlum-Der’de yönetim kurulu üyeliği yaptım, akabinde İstanbul şube başkanı oldum. İHH yönetim kurulu üyeliği de yaptım. Şimdi de İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) isminde bir derneğin başkanlığını yapıyorum. Ayrıca hukuk ve uluslararası okuyan öğrencilerle çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmaları, Uluslararası Hukuk Merkezi isimli derneğimizle yürütüyoruz.

İHAK’ın faaliyetleri hakkında bilgilendirir misiniz?
İnsan Hakları ve Adalet Hareketi’ni uzun süredir düşünüyorduk. Böyle bir derneğe ihtiyacımız vardı. İnsan hakları mevzuunda onlarca yıl çalışmış, üç-beş arkadaşla bir araya gelerek böyle bir organizasyona karar verdik. 2017 Nisan ayında, resmî kuruluşumuzu yaptık. Daha evvelki birikim ve tecrübelerimizi katarak, insan hakları mevzuunda dört ayrı çalışma yapıyoruz. İnsan hakları savunuculuğu yapıyoruz, uluslararası planda önemli bir alan bu. Son on beş senede iletişim araçlarının hızlı gelişmesi ve Ortadoğu’daki savaşların artmasından dolayı uluslararası insan haklarına daha fazla önem verdik. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt sorunu ve Müslümanlara yapılan zulümler malum, yurt içi problemlerimiz... Şöyle ki, içeride ve dışarıda ne olursa olsun, bu bizim topraklarımızı ilgilendiriyor, Türkiye’ye tesir ediyor. Ayrıca eğitim çalışmaları yapıyoruz. Uluslararası, sosyal bilimler gibi dallarda okuyan öğrencilere öncelik olarak, insan hakları diliyle hayata bakmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Bugünün öğrencileri, yarının bürokratları, STK yöneticileri olacaktır. İnsanlar vicdanlarının sesini dinlemedikleri zaman, zalimleşebiliyor, bunun farkına varamıyorlar. Öğrencilere bu yönde çalışmalar yaptırıyoruz, destek veriyoruz. Türk medyasında insan hakları ehemmiyetli bir vaziyette. Gazetecilere yönelik bir çalışmamız da var. Türkiye’de çok fazla dava, gözaltı oluyor. Biz okurken, öğrenci arkadaşlarımızın evlerine baskınlar yapılıyordu. İnsanları mahkemeye dahi çıkartmadan, medya insanları çoktan suçlu yapmıştı. Medyanın içerisinde olan insanlara, tutuklama nedir, gözaltı nedir, beraat nedir, mahkumiyet nedir, tahliye nedir gibi temel şeyleri öğreterek, insan haklarına dair bilgi vermek istiyoruz. Tüm medya kuruluşlarına da şunu söylemek istiyoruz: Bünyenizde mutlaka insan haklarından haberdar olan muhabirler bulunsun. Bu dili bilmeliler, çok komik habercilik yapan insanlar var. Bir diğer çalışmamız da, Türkiye ve dünyadaki insan hakları alanında faaliyet gösteren kurumlarla -STK, devlet vs- ilişkide bulunmak.

28 Şubat sürecinden kaynaklanan zulümler niçin bu kadar uzadı?
1970’li yılların çocuğuyum. 1980’deki ihtilalden bu yana, az-çok hatırlıyorum neler yaşadığımızı. Darbe süreçleri ve terör yargılamalarına baktığımızda, hükümetler her ne kadar değişse de, Türk yargısında değişmeyen bir zihniyet var. 2018’a girdik, insanlar yargının siyasîleştiğinden bahsediyor. Oysa Türkiye’deki yargı hep siyasîydi. Yargı, hükümet ve belirli zümreler tarafından hep elde tutuluyordu. Bu yüzden yaşananları çok garipsemiyorum. 1980 ihtilali ve peşinden 28 Şubat darbesindeki yargılamalar hep aynı minval üzerinden devam etti. Devlet refleksi hiçbir zaman mazlumdan yana olmadı. Toplum, oy verdiği hükümetleri hep haklı gördü ve doğru yargılamaların yapıldığına inandı. Mazlumlara yapılanlar hep göz ardı edildi. Seksenler, doksanlar ve iki binler hep böyle. Maalesef hâlâ devam ediyor. Her ne kadar AK Parti iktidardaymış gibi görünse de, FETÖ mensubu kişiler bürokrasi ve yargıda aktiflerdi. 28 Şubat’a duyulan ilginin önüne geçtiler. 28 Şubat’tan beri mahkûm tutulan mazlumlar, 2007’den sonra AK Parti’nin ilgi alanına girdi. YAŞ kararıyla askeriyeden atılanlar, başörtüsü zulümleri 2007’den sonra yavaş yavaş çözülmeye başlandı. Ancak cezaevinde olanlarla alâkalı yasal bir düzenleme yapılmadı. Son beş senede, bazı şahsiyetler inisiyatif aldı ve iyi şeyler oldu. Evet, hükümetin de dahli oldu, dışarı çıkan mazlumlar oldu. 28 Şubat dosyalarında bariz tutarsızlıklar var. Bu hukuksuz yargılanmalar ortada olmasına mukabil, hâkim-savcılar gerekli işlemleri yapamıyor. İnisiyatif alması gereken hukukçu şahıslar, “hükümet düzenleme yapsın biz de bunları salalım” diyorlar. Böyle bir düzenlemeye ihtiyaç yok, dosyalar incelensin zaten verilebilecek karar belli. 28 Şubat’taki “işlendi” denilen suçların düzmece olduğu anlaşılır. Delillerin çoğu sahte, olayların birçoğu yaşanmamış yahut abartılmış. Hâkim ve savcılar cesur davranmalı, hükümetten bir düzenleme beklemek olmaz! İnsanlar bir an önce beraat edilmeli. Şimdi dışarıda olan 28 Şubat mazlumları, birebir dosyaları incelenen insanlar... Artık yirmi yılı aşan bir süre söz konusu, yasal bir düzenleme olacak diye beklentiye girdik. 28 Şubat’ta mahkûm edilmiş çoğunluk, Türkiye’nin muhafazakâr kesimi. Bizim İslâmî kesimin şöyle bir tavrı var: “Devlet baba bize zulmettiyse, yarın bir gün vazgeçer!” Hayır, bu böyle değil, adalet istemek devlete kafa tutmak değil ki. Bunun ayrımına varmamız gerekiyor. Muhafazakâr kesim, zulme uğradığı her fırsatta bu gözle bakıyor. Şimdi de “devlet baba”nın “babalık” yapma zamanı geldi. Az değil, çeyrek asır olacak, insanlar haksız yere cezaevinde. Hükümetler değişiyor, devlet refleksi değişmiyor demiştim. Türkiye’de darbe girişimi yapanlar tahliye oldu! 28 Şubat niçin göz ardı ediliyor? Tahliyeler bir an önce yapılmalı derken, 28 Şubat’ın gündeme dahi getirilmediği zamanlar oldu.

Bir yanda 28 Şubat zulmünde organize olan FETÖ’cüler, bir yanda onların zulmettiği Müslümanlar?
Evet, mazlumlar, vatan hainleriyle aynı cezaevlerinde! Bir katil adam öldürüyor, 30-35 yıl yatıyor. 28 Şubat’ta haksız yere içeride tutulan Müslümanlar çeyrek asırdır içeride? “Bombalama” diye verilen kararlara bir bakılsın, şaka malzemeleri satan dükkanlarda satılan koku bombaları... 28 Şubat’ta mazlumları içeri tıkan FETÖ’cü yargıçlar, bugün devlete kumpas kurmaktan, darbecilikten içeride yatıyor. Devletin anayasal düzenini bozmuş insanlardan bahsediyoruz. Mazlumlar onları içeri sokan, vatan hainleriyle aynı cezaevlerinde. Bu hâdisenin üzerinden yirmi küsur yıl geçmiş, bunu dünyanın herhangi bir yerine gidip, herhangi bir insana anlatın; ne kadar tuhaf bir süreç! Yakup Köse ve arkadaşları “Bu Son 28 Şubat Olsun” kampanyası başlattı. Güzel de bir kampanya, ses getirdi. Kampanya Yakup ve arkadaşlarının gayretleriyle hayata geçirildi. Biz ve bazı STK’lar bu kampanyaya destek verdi. 28 Şubat sebebiyle içeride yatan insanların aileleriyle bir araya geldik, söyleşiler yaptık ve sosyal medyadan duyurular yapıyoruz. Bir gündem oluşturmak istiyoruz, bunun yeterli olmadığını görüyoruz. Yakında televizyonda açık oturumlara başlayacağız. İnsanlara 28 Şubat’taki haksız mağduriyetleri göstermek, anlatmak gayretindeyiz. Gerekli müesseseler de bir şeyler yapmak zorunda kalacak, görmezden gelemeyecekler. Çünkü kamuoyu her zaman belirleyicidir. İnşallah bu 28 Şubat gerçekten son olur. Darbeci hainler “28 Şubat bin yıl sürecek” demişti, inşallah dedikleri gibi olmayacak! 

Baran Dergisi 578. Sayı