Dünya ekonomik bir buhran sürecinden geçiyor. Bu buhran nasıl atlatılacak?
Bugüne gelinirken iki önemli hadisenin varlığından söz edebiliriz. Birincisi 2008 yılında ABD’de başlayan kriz… Kriz ABD’de başladı ve ilk olarak Avrupa’ya oradan da bütün dünyaya yayıldı. Bugün dünya ekonomisi bu krizin getirdiği sıkıntılarla cebelleşiyor. İspanya, İtalya, Fransa, Almanya, İngiltere ve diğerleri bu sıkıntıların içerisinde… “Arap Baharı” sonrasında Arap ülkelerinde başlayan savaşlara petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki düşüşlerin eklenmesiyle birlikte petrol ve doğalgaz üretimi yapan bu devletler diğer ülkelere nazaran içinden çıkılması daha zor bir duruma düştü. 2008 krizinin etkileri, petrol fiyatının düşüşü ve savaşların devamıyla enflasyon tavan yaptı, ekonomiler dibe vurdu. Suriye, Tunus, Mısır, Yemen ve Irak’taki iç karışıklıkların ve iktisadî sıkıntıların sol bulmaması durumunda, bu yaşananların diğer bölge ülkelerine de yansımaya başlaması kaçınılmaz. Dünyanın hemen hemen her bölgesinde baş gösteren ekonomik problemler çözülemediği takdirde birkaç sene içerisinde Çin’in dünyanın en önemli gücü olmasını bekleyebiliriz.
Arap ülkeleri petrol fiyatlarının düşüşü sebebiyle büyük bir krize girdi; fakat asıl önemli olan ise çokça konuşulduğu üzere dünya genelinde petrol rezervlerinin azaldığı ve yeni enerji kaynağı arayışları… Batı bilhassa yenilenebilir enerji üzerinde çalışıyor. Arap devletlerinin bu çerçevede neler yapması gerekiyor?
Arap âlemi çöllerden ibaret… Bu çöller senenin her zamanı güneş ışınlarını alıyor. Dolayısıyla petrol tükense bile yenilenebilir enerji hususunda da dünyanın üretim kapasitesi en yüksek bölgesi yine Ortadoğu coğrafyası olacak…
Günübirlik problemleri bir kenara bırakırsak; bugün liberal kapitalist bir ekonomik model ile yönetiliyoruz. Bu model gelir dağılımındaki uçurumu her geçen gün daha da körüklüyor. Nasıl bir iktisadî model insanlığı bu durumdan kurtarabilir?
Biz, bize ekonomik model olarak sunulan iki tali yolu da tercih etmeyeceğiz ve ana yolu, itidal yolunu tercih edeceğiz. Bu yolun adı da hiç şüphesiz İslâm’dır. İslâm’da faiz ve hırsızlık haramdır. İlk olarak Müslüman ülkeler akabinde ise bütün dünya İslâm’ın yasakladığı bu şeylere tenezzül etmeyecek. Nitekim aklımıza gelecek tüm gelişmiş Batı devletleri kendi içlerinde İslâm’ın koyduğu ekonomik modeli tatbik ederek tahakküm kurdu ve dünyanın geri kalanını sömürdü.
Mevcut finansal sistem ve bankacılık sistemi bahsettiğiniz İslâmî modelin kurulmasının önünde bir engel değil mi?
Bugünkü finansal sistem ve bankacılık sistemi sömürü düzeninin mekanizmalarıdır; fakat İslâmî sistemin tesis edilmesini engelleyemez. Nitekim bugün birçok devlet ekonomiyi düzeltmek için sıfır faiz uygulamakta. Önümüzdeki süreçte Arap ülkelerinde ve Türkiye’de İslâmî bankacılık gelişecek, bu sahada çalışmalar devam ediyor.
İslâmî açıdan Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye bu meselede önemli yol kat etti. 20 sene öncesine baktığımızda çok küçük bir hareketlenme vardı ve bu hareketlenmenin de önü kesildi. Bugün ise Türkiye İslâm devletleri arasındaki en önemli ve güçlü devlet. Cumhurbaşkanı Erdoğan Müslümanlar adına önemli adımlar atıyor ve güzel bir strateji uyguluyor. Uyguladığı strateji de İslâm dışı değil.
Arap toplumlarının Türklere bakışı nasıl?
Bu konuda Arapları iki kesim olarak incelememiz gerekir. Birincisi avam, diğer ise elit kesimdir. Elit ve okumuş kesim Türkiye’ye iyi gözle bakmıyor; fakat halk Türkiye’yi gerçekten çok seviyor.
Halk Türkiye’yi neden seviyor?
Arap entelijansiyası bugün mevcut durumdan memnun ve Türkiye’de hareketlenme çerçevesinde yaşanan büyümeyi istemiyorlar; fakat halk için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Müslümanlar gurur duyacakları ve rakiplere karşı kendisini savunacak bir devlet ve liderin özlemini fazlasıyla hissediyor. Bugün Müslümanlar, Türkiye öncülüğünde Malezya, Cezayir, Tunus, Katar ve diğerlerinin müşterek paydada birleşmesi ve ortak bir stratejiyle hareket etmesine muhtaç durumda…
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim.
 
Baran Dergisi 488. Sayı