15 Temmuz’un sene-i devriyesini geride bıraktık. 15 Temmuz, Müslüman Anadolu insanı için nasıl bir mânâ ifade ediyor ve etmeli?

15 Temmuz, emperyalist güçlerin taşeronlar eliyle Türkiye’yi bağımsızlık yolunda atmış olduğu büyük adımlardan vazgeçirme, geçmişte olduğu gibi tamamen Batı’nın hegemonyası altına sokma girişimidir. Bu bakımdan 15 Temmuz bir darbe teşebbüsünden öte bir işgal teşebbüsüdür. Bunun bileşenleri sadece yerli işbirlikçiler ve FETÖ değil, aynı zamanda onunla birlikte ABD, İsrail ve Batı istihbarat örgütleri de işin içindeydi, beraber hareket ediyorlardı. Bu yüzden 15 Temmuz’daki millî birlik uyanışı, halk ile bastırılan bu işgal girişimi emperyalist ülkeler tarafından olabildiğince yok sayılmaya, görmezden gelinmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunu da hatırlatalım. Yerli işbirlikçiler eliyle bu hâlâ bu devam ettiriliyor. Türk halkı 15 Temmuz’da bu saydığımız uluslararası emperyalist güçlere ve yerli işbirlikçilerine tarihi bir ders vermiştir. Biz bunu her daim gelecek nesillere bu şuurla yansıtmalıyız.

Tam da bu noktada şunu soralım; bu şuur yaşatılıyor mu, 15 Temmuz’un üzerinden geçen 5 senenin ardından nasıl bir manzara ortaya çıktı?

15 Temmuz’un üzerinden 5 sene geçti ama mücadele bitmedi ve bitmeyecek de. Çünkü işgal girişimi halk tarafından püskürtüldü ve bunu hazmedemediler. Biz o gece çok acılar çektik, kayıplar verdik, 251 şehidimiz ve binlerce gazimiz var. Ancak biz halk olarak emperyalist güçlere bir mesaj verdik; “Asla boyun eğmeyeceğiz, tarih boyunca bu tür baskılara boyun eğmedik, köleleşmeyeceğiz.” dedik. Bu mevzuyu iki türlü ele almak gerekiyor, birincisi halk, ikincisi de devlet. Devlet tarafından bakacak olursak terör örgütü ve uzantıları sistemin bünyesinden temizlendi, arındırıldı ve hâlâ arındırılmaya devam ediyor, henüz bitmiş değil. Hem siyasî hem de bürokratik arenada devam ediyor maalesef. Bunlara gereken dersi vermek için halk ve devletin birlikte, koordineli bir şekilde hareket etmesinin önemi ortaya çıkıyor. Bu da kolay değildir çünkü, düşmanlarımız hem yurt içinde hem de yurt dışında halen aktif bir şekilde az önce de söylediğimiz gibi Temmuz’u itibarsızlaştırmaya, yok saymaya, asıl bakış açısından uzaklaştırmaya devam ediyor. Ama ben bunun bir süreç olduğunu ve bu sürecin devam ettiğini, bitmediğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu halk bir daha bu oyunlara gelmeyecektir.

İçerideki yerli işbirlikçilerden bahsettiniz. Bunlar 15 Temmuz’u sulandırmaya çalışan kişiler, diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ilk dönemlerde söylemiş olduğu “at izi it izine karıştı” gibi ifadeleri vardı. Akabinde birtakım mağduriyetlerin de oluştuğunu kimse inkâr edemiyor maalesef. Elbette burada bir mücadele veriliyor. Peki bu noktada ne gibi yanlışlıklar yapıldı ve bu yanlışlar nasıl telefi edilebilir?

Küresel istihbarat örgütlerinin desteklediği bir terör örgütüyle mücadele etmek kolay değil. Elbette bu mücadelede yol kazaları olabiliyor. Bunu da esasında bu bahsettiğim aktörler yapıyor, FETÖ ve işbirlikçileri de bunun altyapısını oluşturmaya çalışıyor. Hatırlayalım, 15 Temmuz işgal girişiminden 5 gün sonra ana muhalefet lideri yaptığı konuşmada terör örgütüyle mücadeleyi asıl darbe olarak nitelendirdi. Halen sistematik bir şekilde bunu eylemleriyle, söylemleriyle bunu dillendiriyorlar, devam ettiriyorlar. Mesela işgal girişiminin 5. yıl dönümünde bu bahsettiğimiz unsurların basın-yayın organlarına baktığımız zaman 15 Temmuz işgal girişimini bir işgal girişimi olarak değil, bir tiyatro, oyun olarak görüyorlar. Bu süreci itibarsızlaştıracak, mağduriyet yaşatacak yol kazalarının oluşması için ellerinden geleni yapıyorlar. FETÖ bunu yaparken bazen kendi militanlarını feda ediyor. Ters algı oluşturmak için akla hayale gelmeyecek yöntemlere başvurabiliyorlar. Ekonomik, siyasî, kültürel vb. her alanda bunu yapıyorlar ve yapacaklar da. Seslerinin çok çıkıyor olması hakikatin öyle olduğu anlamına gelmiyor. Bugün ne yazık ki, özellikle basın üzerinden bu algıyı çok güçlü bir şekilde dillendirebiliyorlar. Sosyal medyada gündem oluşturmaya çalışıyorlar ve yurt içinde bu kara propagandayı yapıyorlar; ama gerçekte böyle değil. Vatandaşın arasında bu algı hiç değerli değil. Sadece çok görülüyor ve duyuluyor olması onların bu alanda başarılı olduğunu göstermiyor. Onların bu propagandasına karşı bizler de Anadolu milleti olarak bunların bir oyun olduğunu her platformda söyleyeceğiz.

Hatırlayalım, FETÖ’nün soruşturmalarında birisi itirafçı oldu, masum insanları da işin içine katmaya çalıştılar. Ama devlet ne yaptı bir süre sonra FETÖ’nün bu oyunlarına karşı tedbirli hale geldi ve geri püskürtmeye başladı. Şu anki süreçte ne yapmaya çalışıyorlar? Her kurumda bu propagandaları yapmaya çalışıyorlar. Ama bu tutmuyor ve tutmayacak da. Çünkü bütün dünyanın gözü önünde özellikle vatandaşlarımızın iliklerine kadar hissettiği barbar bir işgal girişimi yaşandı. 251 şehid verdik, tankın altında parçalanmış insanlarımız oldu, F-16’larla vurulan onlarca kurum ve şehidimiz var. Dolayısıyla hiçbir argüman bu hakikati perdelemeye yetmez.

Seslerinin çok çıkmasından bahsettiniz. 15 Temmuz’da 251 şehid vermiş bir millet var, bahsettiğiniz gibi vahşi manzaralar altında can veren insanlarımız var. Buna rağmen onların sesi çok çıkıyorsa ve hâlâ ellerine birtakım argümanlar veriliyorsa bir problem var demektir. Mesela 15 Temmuz davalarında birtakım açık noktalar bırakılıyor ve bu açık noktaları sonuna kadar istismar ediyorlar. Mesele bu açıkları bırakmamak değil mi?

Klişe bir söz var; “Sahada kazandık, masada kaybettik” şeklinde. FETÖ yetişmiş kadrolara sahip, yetişmiş kadrolarıyla beraber yetişmiş gönüllü işbirlikçileri var. Mesela ana muhalefet partilerinin tamamı FETÖ’nün argümanlarıyla hükümeti eleştiriyor. “Düşmanınım düşmanı dostumdur” mantığıyla hareket ediyorlar bu bir; ikincisi, az önce de söylediğimiz gibi uluslararası alanda çok ciddi destek var. ABD FETÖ’ye 40 yıldır ciddi bir şekilde yatırım yaptı. 170 ülkede CIA’nın ofisleri var FETÖ vasıtasıyla. ABD’nin giremeyeceği, girse dahi rahat bir şekilde kontrol edemeyeceği 170 farklı ülke. Bu gücü Türkiye’de kaybetti; ama yurt dışında çok ciddi ihtiyacı var. Bu yüzden sonuna kadar destekleyecektir, sonuna kadar FETÖ’yü aklamaya çalışacaktır. Yetişmiş kadroları vasıtasıyla bu algıyı, propagandayı oluşturdu. 40 yıldır tüm birimlerde, en kritik görevlerde bu terör örgütü mensupları vardı. Mesela Ankara’da bir devlet memuru sabah işine gider, akşama kadar işini yapar ve evine döner. Ama terör örgütü mensupları Hakkari’den Edirne’ye kadar, en alttan en üste kadar, çaycısından okul müdürüne kadar hepsi kontrollü ve sistemli bir şekilde çalışıyor. Ve halen dışarıdaki unsurları deşifre edilmemiş yahut deşifre edilip tasfiye edilmiş olanlar dahi alttan alta bu propagandayı bilinçli bir şekilde sürdürüyor. Kritik kurumlar için insan yetiştirmek kolay değil. Bir hâkimin, savcının dört dörtlük olabilmesi için meslekte yıllarını vermesi gerekiyor. Ancak 5 yıl öncesine kadar tüm bu kadrolar FETÖ’nün elindeydi. 15 Temmuz’dan sonra on binlercesi tasfiye edildi ve yerlerine yeni insanlar geldi. Bunların da çoğunun tecrübesi yok ve ciddi mânâda manipülasyonlara maruz kalıyorlar. Mesela İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde basın mensubu olarak çalışıyordum, 15 Temmuz’a kadar katiplerin, memurların ve 3-4 başsavcı dışında savcıların hepsi FETÖ ile bağlantılıydı. Bunlar 15 Temmuz’dan sonra tasfiye edildi. 15 Temmuz’dan günümüze kadar 23 bin FETÖ’cü deşifre edildi ve hâlâ da devam ediyor. Dolayısıyla bazı hataların yapılıyor olabilmesi normal geliyor bana. Onlar sadece bu algıyı çok profesyonelce ve çarpıtarak verebiliyorlar. Ama bunun Türk halkı nezdinde bir karşılığı yok. Sosyal medyada kimi etkiliyorlar, kime hitap ediyorlar? Bir, kendi tabanlarını ellerinde tutabilmek için; “Bakın bize böyle zulüm, haksızlık yapıyorlar” dedirtmek istiyorlar. İki, işbirlikçilerine kullanabilecekleri malzeme, argüman üretmeye dönük. Üçüncüsü de Batı’dan desteklerini daha çok alabilmek için ürettikleri argümanlardır bunlar. Yoksa halk nezdinde bir karşılığı yok.

Bir şeyi çok fazla söyledikleri zaman, sen tersini ispat etmedikçe belli bir süre sonra insanların hakkında şüphe oluşması da kaçınılmaz olur ama.

Doğru söylüyorsunuz da 15 Temmuz işgal girişimini FETÖ’nün yaptığı gerçeğini ortadan kaldırır mı?

Bu gerçeği değiştirmez ama zihinleri bulandırır, ruhu pörsütür.

Ne olur? FETÖ’nün en büyük argümanlarından bir tanesi “cezaevlerinde öğretmen, memurlar” var algısı. Bizim kendi öz eleştirimiz şu olmalı; FETÖ’nün örgüt yapısını halka anlatabildik mi? Bence bazı noktaları anlatamadık. Ne gibi? En büyük mağduriyet iddiası FETÖ’nün sivil mensuplarının tutuklanıyor olması. “Adam Anadolu’da öğretmenlik yapıyor, ne yapmış olabilir ki?” diyorlar. Oysa bu öğretmen, memur, mühendis dedikleri kişiler FETÖ’nün en mahrem yapılarını yöneten kişiler. Neyi yönetiyor bunlar? TSK ve yargıdaki kritik yerleri yönetiyorlar. MİT TIR’larını hatırlayalım, onları organize eden kişiler bunlar. Adil Öksüz bir öğretim görevlisiydi. Kemal Batmaz FETÖ’nün sivil toplum kuruluşunda yöneticiydi. FETÖ’nün diğer mensupları da öyle, bunun gibi yüzlercesi var. Ekrem Dumanlı vb. kişilerin hepsi sivil değil miydi? Gazeteciydi, öğretmendi. Bu hakikati anlatmak lâzım. FETÖ’cüler takiye yaparlar. Bu takiyeyle halkın gözünde masum, kendi halinde memur, öğretmen, bürokrat gibi gözükürken esasında bombayı yağdıran teröristlere talimatı veren, onları motive eden, onları bunu yapmaya iten bu sivillerdir.

Adil Öksüz’ün adı geçmişken, 15 Temmuz ruhunun pörsümesine sebep olan ve hep sorulan şu soruyu soralım, “Adil Öksüz mademki darbenin bir numaralı ismiydi yahut en önde gelen isimlerindendi niçin yakalandıktan sonra serbest bırakıldı?”

Örgütün ne kadar güçlü olduğunu, devletten daha çok devlet olduğunu açıklamıyor mu bu olay? 15 Temmuz işgal girişimine kadar FETÖ’nün yüzde 3 ila 5’i deşifre edilebilmişti. Jandarma’da, EGM’de çok az kişi tespit edilebilmişti. MİT’te 2011 yılına kadar en son 550 kişi tespit edilebilmişti. PKK ile mücadele masasının başındaki kişi FETÖ’cüydü. Çözüm Süreci boyunca bütün sabotajların oluşturulduğu dönemde vali yardımcıları, kaymakamların tamamı, Jandarma istihbarat komutanlarının tamamı, emniyetin başına gelenlerin tamamı FETÖ’cüydü.

Geçtiğimiz günlerde Eski Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Serdar Atasoy’un FETÖ’cü olduğu ortaya çıkmıştı. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Serdar Atasoy, Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığına kadar gelip terfi aldı, ne zaman? 2020’de. 15 Temmuz’un hemen öncesinde belki Kemal Batmaz bir numaraydı, bilemiyoruz. Dört kişi yakalandı ama bir kişi kaçabildi. Çünkü orada hâlâ FETÖ’nün güçlü kadroları vardı. Sıcağı sıcağına ne yazık ki bir şey yapılamadı. Ama ondan sonra gün geçtikçe işin aslı ortaya çıktı. O yüzden FETÖ’yü basite almamak lâzım. Düşmanı alt etmenin en iyi yolu onu iyi tanımaktır. Onun argümanlarını, yöntemlerini iyi bilmektir. Gülen’in asıl kadrolarının Türkiye’de neşvünema bulması, halktan teveccüh alması mümkün değildir. Burada işbirlikçiler devreye giriyor. Geçtiğimiz gün CHP genel başkan yardımcısı “Biz göreve gelirsek yeniden yargılama ile ihraç olanları göreve iade edeceğiz.” dedi. Onlar da bunu bildikleri için ısrarla suçüstü yakalanmalarına rağmen inkâr ediyorlar suçlarını. Darbe günü Kemal Batmaz’ın Akıncı Üssü’nde kamera görüntüleri var, o ben değilim diyor. Orada yakalanmışsın. Benzer diğer tüm kumpaslarda görev alan kişiler suçüstü yakalandı. Çünkü onlar yarın öbür gün devran dönecek, iktidar değişecek ve yeni iktidar ile anlaşma yaptıklarında tekrar yargılanıp beraat edeceklerine inanıyorlar. O yüzden suçlarını kabul etmiyorlar; “Bize iftira atıyorlar.” diyecekler. Bu süreçte bir akıl devreye girdi ve bütün siyasî partileri PKK ile yan yana getirdi. Türkiye tarihinde bunun örneği yok. En marjinal solculardan sağcılarına kadar hepsi bir araya geldi.

Esasında bu mevzuları konuşmamızın ve gündeme getirmemizin sebebi geçtiğimiz Perşembe günü 15 Temmuz’un sene-i devriyesiydi ve geçmiş dönemlerdeki kadar heyecanının olmadığı, bugünün ehemmiyetinin idrakinde olunamadığı ve bunu kaybettiğine dair intibalar uyandırdı. Bu çok vahim bir durum. Bu durumun sebebi nedir, 15 Temmuz ruhunun kaybedilmemesi için ne yapmak lâzım?

Konjonktürel ve süreç içerisinde yıpranmışlıklar olabiliyor. FETÖ ile mücadelenin bir süreç işi olduğunu, hemen neticelenmeyeceğini, uluslararası aktörlerle beraber çok ciddi bir savaş içerisinde olduğumuzu söyleyebilirim. FETÖ, bir yandan kamu nezdinde işgalci, darbeci ve kumpasçı olarak tescillenmiştir. Bu hakikati hiçbir güç değiştiremez ama diğer yandan da terör örgütüyle mücadele eden ana aktörlerin itibarsızlaştırılması, sürecin başka argümanlarla etkisizleştirilmesi için çok yoğun bir şekilde çalışılıyor. Adamlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yıpratırken asıl olguyu arka plana itmeye çalışıyorlar. 15 Temmuz’daki gerçeği başka yanlışlıklar üzerinden yıpratmaya çalışıyorlar. Ama bu yöntem kalıcı ve sürdürülebilir değildir çünkü, bugün FETÖ mensuplarının yargılandığı davaların neredeyse yüzde 90’ı neticelendi. Hepsinin suçları sabit. 15 Temmuz’un sene-i devriyesinin kısmen sönük geçtiği söylenebilir ama genel olarak öyle bir algı yok, sadece söylediğim gibi seslerinin çok çıkıyor olmasıyla izah edilebilir. Bugün biz medya mensupları olarak, kamudaki görevliler olarak üzerine düşünmemiz gereken, bunları daha çok gündeme getirip, özellikle yeni neslin bunun idrakine varmasını sağlamak. Onların yapmaya çalıştığı algılara, eğer uyanmazsak aleyhimize neticelenebileceğini düşünüyorum.

Buna fırsat vermememiz gerekiyor. Artık bu millet kolay kolay oyunlara gelmez. Çünkü, düşünün 20 yıl öncesine kadar bağımlı bir devlet, bağımlı bir siyasî mekanizma vardı. Kime bağlı? Batılı sermaye odaklarına, CIA’ya, NATO’ya vs. Ama Türkiye özellikle de 15 Temmuz’dan sonra birçok alanda bağımsızlığını ispat etmiş ve kendi özgün politikasıyla ilerlemeye devam ediyor. Kolay bir şey değil. 40 yıllık bir terör örgütü ve arkasındaki devasa sermaye ve istihbarat gücünü düşünün. Bu sürecinde kolay kolay neticelenmesini beklemek hata olur. O yüzden moralimizi bozmamamız gerekiyor, moral bozacak bir durum da yok. Çünkü FETÖ’nün nasıl karanlık bir örgüt olduğu bütün yönleriyle deşifre edildi. Bu çok kıymetli bir şey.

Bu noktada medyadan bir örnek verelim; “Dava neticelendi, şu kadar kişi ceza aldı.” haberi yapılıyor mesela. Ama yapılan haberler halkı ikna etmiyor. Açık ve şeffaf, daha detaylı boşluk kalmasına müsaade etmeyici şekilde yapılmalı haberleri.

Neden böyle haber yapılıyor? FETÖ’nün davasını, dosyasını ve haberini yaparken basın mensupları olarak teknik bilgilerden ziyade meselenin aslını aktarmalıyız. Bu adamların eylemleri nedir belirtmeliyiz. FETÖ’cü bir kaymakam ihraç edildi ve ceza aldı peki bu adam ne yaptı? Bunların da anlatılması lâzım. O davanın içeriklerini halka anlatmak, halkı bilgilendirmek gerekiyor.

Ben size bir şey daha anlatayım. Bir gün FETÖ’cü bir kaymakam itirafçı olmuştu, ben gerekli izinleri alıp onunla röportaj yaptım. Ve şu soruyu sordum; “Bir kaymakam yahut üst düzey bürokrat, asker neden FETÖ’ye mensup olur, FETÖ’nün içerisinde yer alır?” FETÖ’cü kaymakam ise şu cevabı verdi; “Ben dershaneye gittim, maaşımın yüzde 10’unu himmet verdim, şu eve gidip Kur’an okuduk.” vs. Ben o kaymakama; “Bizim derdimiz bu değil ki, sen bu örgüt için devletin imkânlarını kullanarak hangi illegal eylemlere imza attın, devlet kaynaklarını FETÖ’ye nasıl aktardın, FETÖ’nün hangi emirlerini uyguladın?” deyince “Evet bu tür şeyler de oldu.” dedi ve anlatmaya başladı, “Bize 2014’ten sonra talimat geldi devleti kilitleyin, şeklinde.” dedi. Nasıl kilitlediniz devleti diye sordum. “Kamu yatırımlarını durdurduk, fakir fukara yardımlarını durdurduk, hükümete yakın iş adamlarının aleyhinde dosyalar hazırladık.” dedi. Bunlar nereye gitti? “Ana muhalefet partisine gitti.” Bazen Kemal Kılıçdaroğlu TV ekranlarında bunları söylüyordu bazen de Fuat Avni. Bir kaymakamın görevi bu mu?

FETÖ’cü bir asker ise diyor ki; “Ben bizden olmayanların özel hayatlarını araştırdım.” Ne yaptın? “Karısı ne yiyor ne içiyor, kızı ne seviyor ne sevmiyor, mahrem ilişkileri, dostlarını araştırdım.” Sonra? “Bunların tasfiyesi için kamu kurumlarına ihbar mailleri oluşturduk, sosyal medyada algı oluşturduk ki, adam rezil rüsva olsun istifa etsin. Öyle de oldu yahut görevden aldılar, hakkında soruşturma açıldı.”

Her FETÖ’cü bunları yaptı. Esas bunları anlatmak lâzım. Yahut vergi memuru FETÖ’cü, gidiyor esnaftan, iş adamlarından haraç almaya çalışıyor. Haraç verilmediği zaman kaşının altında gözün var deyip ceza kesiyorlar. Sonra da “Biz kaldırabiliriz, bizim yurdumuz var, öğrencilerimiz var, sen bize himmet ver kaldırırız.” diyorlar. Ama vatandaş bunu görmüyordu. Niye görmüyordu? Çünkü, karşısında devlet memuru, vergi memuru, polis memuru, öğretmen vardı.

Vatandaş o FETÖ’cüleri devlet kimliği ile tanıyordu. Oysa bugün bu soruşturmalarla esasında bunların devlet mensubu olmadıkları, bu eylemleri örgüt talimatı ile yaptıkları, esnafa, vatandaşa ceza kestikleri anlaşıldı.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.