28 Şubat’ta darbenin siyasî ayağı nasıl bir rol üstlendi?
Postmodern darbe diye ifade edilen 28 Şubat, Siyonist-Haçlı çetenin Türkiye’deki işbirlikçilerinin kalkışmasıydı ve çok fonksiyonlu bir organizasyondu. Yargının yanı sıra, sivil topum kuruluşları, Türkiye’yi II. Dünya Savaşı’ndan bu yana kilitleyen ve Anadolu’yu dışlayan İstanbul sermayesi ile siyaset ayağı birlikteydi. 15 Temmuz’daki gibi bir organizasyondu; ama 15 Temmuz’da millet, siyaset ve lider güçlü olduğu için 28 Şubat gibi olmadı. 28 Şubat’ta seküler bir anlayışla süreç yönetildi. Ne yazık ki 28 Şubat’ın sadece ordu ayağı konuşuldu. Siyasî ayağı nerede, sendika ayağı nerede, medya nerede, üniversitedeki rektörler nerede, yargı nerede? 28 Şubat’ta Yunanistan’da TÜSİAD ile birlikte toplantı yapan diğer millet düşmanları nerede? 28 Şubat ile hesaplaşma kemâle ermemiştir. 15 Temmuz’un önünü açan da 28 Şubat’tır. Zaten 28 Şubat FETÖ liderine ülkeyi teslim etmek için tertiplenmiştir. Çevik Bir ile Pensilvanya’daki arasında hiç bir fark yok, ikisi de Siyonist dostudur. Emperyalizme Türkiye’yi teslim etme noktasında aynı akla hizmet etmişlerdir. Siyasî ayağa gelince DSP’nin Meclis’te attığı sloganları hatırlıyoruz. Demirel ve Ecevit’in, Erbakan Hoca’ya yönelik saldırıları; Mesut Yılmaz’ın “hükümeti darbesiz indir” talimatı aldığını açıkça ifade ettiğini, pijamalıların siyasetçileri kabul ettiğini hatırlıyoruz. Hangisi hesap verdi? Hiç biri... Hâlâ 28 Şubat’ın anlaşıldığı kanaatinde değilim.

Ne zaman anlaşılacak da bu zihniyetten hesap sorulacak?
İslâm dünyası aklen ve fiziken büyük bir yenilgi yaşadı. Biz de sürekli darbeleri ve yenilgileri konuşmak durumunda kaldık. Oysa artık galibiyeti konuşmalıyız. İnsanlığın Anadolu’dan beklediği, Anadolu’nun da jeo-politik olarak bize emrettiği galibiyet aklını artık üretmeliyiz. Yenilgilerimizi anlamadan bunu üretme şansımız yok. 


Baran Dergisi 633. Sayı