Kovid-19 tedbirleri sebebiyle kapalı olan esnaf şu anda kan ağlıyor. Uzun bir süredir direnmeye çalışsalar da artık bıçağın kemiğe dayandığını söyleyenlerin sayısı çok fazla. Bilhassa toplu taşıma vesairedeki kalabalık virüs için tehdit oluşturmazken, yeme-içme mekânlarındaki yoğunluk mu tehdit oluşturuyor diyorlar. Hükümetin bu sese artık kulak vermesi gerekmiyor mu?

İvedilikle, esnafımız üzerinden kirli oyunlar tertipleyenlere izin verilmeden, Türkiye’nin Kovid-19 salgınına karşı ortaya koyduğu başarı performansını gölgelemeden, tıbbî tedbirleri en üst seviyede tutarak; okullar, yemek evleri, kahve evleri açılmak zorundadır. Açılmalıdır demiyorum, açılmak zorundadır diyorum! Dikkat ediniz! Şu ânki uygulamalar, artık yanlış denilecek boyuta erişmiştir. Çünkü, net bir şekilde görüyoruz ki, salgını dünyayı “terbiye etmek” için araç olarak kullanan küresel-dijital diktatörler, insanlığı kontrol etme hedefinden vazgeçmedi. Salgını, kademeli zaman diliminde yaşıyoruz. O hâlde hayat duracak mı? Onlar istedi diye, boyun mu eğeceğiz? Elbette hayır. Ne yapmalı? Tedbirlere uyulmak üzere esnafın dükkânlarını açmalı, morali yükseltmeliyiz. Bu bir anlamda, Kovid-19 ile mücadelede toplumsal bağışıklığı da güçlendirir. Niçin stadlarda tedbirler alınmak kaydıyla, üçte bir yahut yarı yarıya seyirciyle tribünler dolmasın? Biz neden Dünya Sağlık Örgütü’nün diliyle hareket etmeye zorunlu gibiyiz? Çok acı… Salgın, üçüncü bin yılda insanlığı kontrol etmek isteyen, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı insanoğlunun verdiği nimetlerle buluşmasını engellemek isteyen bir şeytanî aklın yönettiği operasyon haline dönüşmüştür. Biz buna karşı, hak ve hukuk temelli şekilde bu süreci yönetmeye devam etmeliyiz. Hükümetimiz Kovid-19 sürecini başarılı bir şekilde yönetiyor. Bu başarıyı görüyoruz… Joe Biden’in ABD’de başkan olmasından sonra Türkiye içerisinde yuvalanmış dijital diktatör işbirlikçileri harekete geçti. Yâni, FETÖ, PKK, Neoliberaller ve türevleri sandıkta kazanamayacaklarını bildikleri için demokrasi dışı âletleri kullanarak hükümet darbesi peşindeler. Bilim Kurulu’na sesleniyorum, hiç kusura bakmasınlar; söylediklerimizin zorlarına gittiğini biliyoruz! Bazılarını tenzih ediyorum, onlar zaten kendilerini biliyorlar. Bunları söylemeliyiz: DSÖ diliyle, insanların karşısına çıkıp konuşmasınlar!

Bazı Bilim Kurulu üyeleri korku pompalayarak, yangına körükle gidiyor! Hükümetin kuyusunu kazıyor gibiler sanki.

İbn-i Sina asırlar evvel söylemiş: “Hastalık önemli, evet… Ancak hastalık kadar önemli olan bir şey de, korku üzerinden toplumu-insanı çökertmektir ki bu çok daha tehlikeli.” Hastalığın tehlikesiyle beraber, sürekli korku üreterek, ferdin ve toplumun bağışıklık sistemine saldırmaktan vazgeçilmeli. Bilim Kurulu üyeleri, gördüğüm kadarıyla akademik kariyer yapmış bilimadamları. Maaşlarını doğrudan alabiliyorlar. Ancak unutmasınlar; 100 binlerce lira yatırım yapmış olan esnaf borçlarını ödeyebilmek için hayata dönmek zorunda. Bakınız, kayak merkezleri dolu, ne güzel. Oteller ve buraların yemek alanları açık. Peki niye mahalledeki lokantayı kapatıyorsun? Niçin insanların akşam oturup, yemek yedikleri, kahve içtikleri mekânları kapatıyorsunuz? Okullar neden bu derece katı uygulamayla karşı karşıya. Stadlar niçin seyircisiz? Aldığımız duyumlar var… Esnafımız, muhalefet tarafından kışkırtılıyor. Esnafımız basiretli ve faziletli, âmenna…

Esnafın büyük kısmı hükümeti desteklediği için belki de bu zamana kadar ses çıkarmadı.

Elbette. Derhal Bilim Kurulu’nu toplanmaya çağırıyoruz. Okullar, yemek ve kahve evleri, stadlarla ilgili tıbbî tedbirlerle beraber hükümete tavsiyelerini sunsunlar. Böylece esnafın ekonomik çarkları hızla dönmeye başlasın. Aksi takdirde Bilim Kurulu töhmet altında kalacaktır. Hâdisenin iktisadî veçhesi ortada. Konuşmaya gerek yok, çok net.

Sayın Cumhurbaşkanı’na esnafın ne vaziyette olduğu, ne düşündüğü sağlıklı bir şekilde aktarılıyor mu?

Cumhurbaşkanımız sahayı sürekli takip eden bir lider. Siyasî hayatında sokak ile bağını hiçbir zaman koparmamış ve sokağın reflekslerini çok iyi okuyor. Külliye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a danışmanlık yapan arkadaşların ve sokaktaki arkadaş esnafların bilgi aktarımında bulunduklarına dair hüsnü niyet sahibiyim. Cumhurbaşkanının söylediklerine dikkat ederseniz, Bilim Kurulu’nun sert söylemlerine duyarlı yaklaştı. Neticede mesele sağlık. Cumhurbaşkanının bu konudaki duyarlılığını son derece saygıyla karşılıyorum. ABD’nin Kovid-19 ile imtihanına karşı yaptıkları ortada… Basına çok yansımasa da, Avrupa’daki bazı ülkelerin hâli ortada.

Çok büyük sıkıntılar var ve pek basına yansımıyor.

Elbette. Türkiye, hayatı durdurmadan diğer taraftan da insanımızın sağlık güvenliğini hat safhada tutabilmek için çok farklı bir metod denedi. Başarılı da oldu. Türkiye’nin son on beş yılda, sağlık altyapısında ortaya koyduğu yenilenme süreci ortada. Bir yandan pandemiyle mücadele, diğer taraftan da etrafımızın kuşatıldığı çok önemli bir süreç yaşıyoruz. Memleketin bağımsızlığına sahip çıkan, vesayet odaklarını kabul etmeyen, yerli ve millî siyaset çizgisinde yeni bir akıl var Türkiye’de. Farklı dinamiklerle Türkiye’yi çökertmeye çalışanlar var, eşzamanlı hareket ediyorlar. Dağlık Karabağ, Libya, Mavi Vatan, Kıbrıs ve Akdeniz… Türkiye’ye bakın, hepsinde var. Yunanistan’a bakın, başbakanlarının içine cesaret kaçmış! “Önceliklerinin Türk işgalinin Kıbrıs’tan çıkarılması” imiş. Türkiye’deki CHP’nin tepe yönetimi gibi, aynı dili kullanıyorlar. Öbür taraftan, dolar Türkiye’ye bir saldırı vasıtasıdır. Türkiye ayrıca finansal saldırılarla karşı karşıya; tüm bunlara rağmen Cumhurbaşkanımız liderliğinde Sayın Bahçeli’nin feraseti ve milletimizin güçlü duruşu ile Türkiye kararlılıkla yükseliş yolunda yürüyor. Elbette inkâr edilemez bir salgınla karşı karşıyayız. Bakınız, küresel dijital diktatörlüğün liderliğine soyunmuş Bill Gates’e… Tüm millî devletlere karşı savaş açmış aklın sözcüsü gibi hareket ediyor; “Mevcut salgın geçse bile, başka salgınlar gelecek.” diyor. Demek ki, dünyayı teslim almak isteyenlerin saldırıları devam edecek.

Hükümetimiz süreç yönetiminde çok titiz hareket ediyor, saygı duyuyoruz ve öncelik sağlık güvenliği… Fakat bunu yaparken başarmamız gereken sağlık güvenliğini maksimize edip ekonomik hayatı hiç durdurmadan yönetmek. Türkiye çok hızlı bir şekilde Anadolu’da toprağı, tarımı çok daha güçlü olarak fark etmeli ve fark ettirmeli. Büyük şehirlerden Anadolu’ya tersine göç hızlandırılmalı. Bu temelde tekrar ediyorum; yemek, kahve evleri, eğitim hayatı, tribünler normale disiplinli bir şekilde dönmeli. Tabiî ki tedbirler artırılsın hassasiyet yüksek olsun. Ancak hayatı bu şekilde dondurarak zararımızı daha yukarı çıkarmaya izin vermemeliyiz. Bill Gates dünyayı tehdit ediyor diye, duralım mı? Mümkün değil, ekonomik çarklar dönmeli; Türkiye yükselen bir güç. Esnaf güçlü olursa, Türkiye de güçlü olur.

Teşekkür ederiz vakit ayırdınız.

Ben de teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 735. Sayı