Akdeniz’de neler oluyor?
Akdeniz’de yaşananları anlamak için aslında birçok başlığı birlikte değerlendirmek gerekiyor. Kıbrıs sorunu, Avrupa ülkelerinin doğalgaz tedariki, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin siyasi/ekonomik durumları, Yunanistan’ın uzun yıllardır çeşitli zamanlarda gündeme getirdiği 12 mil meselesi, ABD’nin körfez ülkeleri ile gelişen ilişkilerine kadar farklı başlıkların tamamı birbiri ile ilintili ve girift konular. Akdeniz’de yaşananları ve olası yaşanacak gelişmeleri ancak tüm bu başlıkları birlikte değerlendirerek anlamak mümkün olabilir. 

“Akdeniz Avrupa için Alternatif Enerji Yatağı”
Yaşananlarda doğalgazın keşfi ne ölçüde etkili oldu?
Konu aslında çok yeni değil. İki binli yılların başlarından itibaren Akdeniz’de ardı ardına keşfedilen doğalgaz rezervleri ile çok önemli bir rekabet başladı. Akdeniz’e kıyısı olan tüm ülkeler bu pastadan daha fazla pay alabilmek için harekete geçti. İsrail, Mısır, Ürdün, Filistin, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs ve Türkiye şu anda rezervler üzerinde hak iddia eden ülkeler konumunda. Bu ülkelerle birlikte özellikle Güney Kıbrıs yönetiminin Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın haklarını yok sayarak imzaladığı tek taraflı anlaşmalar neticesinde farklı ülkeler de konuya dahil olmuş durumdalar. İtalyan Eni, Fransız Total, Rus Novatek ve Amerikan Noble Energy’nin Kıbrıs, İsrail, Lübnan ve Mısır ile yaptıkları çeşitli anlaşmalar ile paylaşım konusu uluslararası bir noktaya gelmiş durumda. Öte yandan dolaylı olarak bütün Avrupa ülkeleri de konuya zaten doğal taraf diyebiliriz. Zira Avrupa ülkeleri doğalgazda Rusya dışında alternatif tedarik noktasını Akdeniz olarak belirlemiş durumdalar. Yani, çok taraflı bir denklem mevcut sahada.

“İlk Keşif İsrail’den…”
İsrail ne zaman işin içine girdi?
Bu bölgedeki ilk büyük keşif, İsrail'in Tamar yatağıydı. 200 milyar metreküplük bu doğalgaz yatağı 2001 yılında açılmıştı. Bunun ardındansa daha büyük doğalgaz yatakları bulundu. En büyükleri ise İsrail'in 650 milyar metreküplük Leviathan ve Mısır'ın 850 milyar metreküplük Zohr yatakları oldu. Ve o tarihten itibaren bu rezervin Avrupa’ya ulaştırılması için çeşitli projeler yapıldı. İsrail, bu hamle ile şu anda en büyük doğalgaz ihracatçısı üç ülke olan Rusya, İran ve Katar’a doğrudan rakip oluyor ve enerji piyasasındaki kartlar yeniden karılıyor. Son olarak 2017 yılında İsrail, Mısır ve Kıbrıs gazının denizaltından geçecek bir boru hattı üzerinden önce Yunanistan'a, ardından da Avrupa'ya ulaştırılmasının amaçlandığı bir hat ile ilgili tüm ülkeler tarafından projelendirildi. Avrupa Birliği'nin de desteğini aldı. Ancak henüz net bir adım atılmış değil. En son Güney Kıbrıs gazeteleri Mısır ile bir boru hattı üzerinde anlaşmaya varıldığını duyurmuştu.

“Akdeniz’de Türkiye’nin Etrafına Duvar Örülmek İsteniyor”
Türkiye ile Yunanistan işin neresinde?
Konuya Türkiye açısından bakarsak iki temel başlık var. Birincisi tabiî ki Kıbrıs meselesi, ikincisi ise Yunanistan ile yıllardır süregelen 12 mil mevzusu. Çeşitli kaynaklarda rakamlar küçük oranlarda değişiyor olsa da şu an Ege'nin yaklaşık %28'i Türk karasuları, %35'i Yunan, %37'si ise açık denizdir. Karasuları 12 mile çıkarılırsa %73’ü “Yunanistan karasuları” haline gelecektir. Türkiye'nin karasuları ise %10'un altına düşecektir. Yani Ege neredeyse tamamen Yunanistan'a kalacaktır. Böyle bir durumda ticarî gemilerimizin ve donanmamızın uluslararası sulardan geçerek Akdeniz'e inmesi büyük ölçüde olanaksız hale gelecektir. Turizm başta olmak üzere birçok sektör bu durumdan etkilenirken aynı zamanda deniz üzerindeki hava sahasında da Türkiye'nin hemen hemen hiçbir hakkı kalmayacaktır. Uluslararası hukuka göre 12 mil egemenliğe sahiplik, ülkelere 200 mil mesafeye kadar ekonomik bölge ilan hakkı tanımaktadır. Bu sonuç Yunanistan'ı Güney Kıbrıs'la birlikte Akdeniz doğalgaz rezervlerine taraf haline getirmektedir. Yunanistan, Haziran 1995'te Yunan parlamentosunda aldığı bir kararla karasularını 12 mile çıkarmıştı. Türkiye bu kararı aynı tarihte tanımadığını ilan etti. Zaten uluslararası hukuka göre böyle bir oldu-bitti mümkün değil. 12 mil uygulaması ancak taraf devletlerin itirazı olmadığı durumlarda geçerli olur. Yunanistan, 12 mil ile Ege Denizi'ni kendi iç denizi haline getirerek Türkiye'yi kuşatmak ve Akdeniz'den ayıran bir duvar kurmak istiyor.

Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden de gerilim besleniyor, bu hususta ne söyleyebilirsiniz?
Kıbrıs sorunu da konunun diğer önemli başlığı... Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yaptığı anlaşmalarda Ada’nın tamamı üzerinden metinlere imza atıyor ve burada Kuzey Kıbrıs ile birlikte Türkiye’nin haklarını da yok sayıyor. Son olarak Fransa ile aralarında bulunan eski bir anlaşmaya, “Akdeniz’de yapacakları doğalgaz çalışmalarında güvenliği birlikte sağlama” içerikli bir madde ekleyerek resmî gazetelerinde yayınladılar.Uluslararası alanda Ada nezdinde tek tanınan devlet, ne yazık ki Rum tarafı ve Rum Yönetimi AB üyeliğinin de verdiği güçle Türk kıta sahanlığı ile çakışan noktalar üzerinden de anlaşmalar yapıyor. Güney Kıbrıs yönetimi bir taraftan da uzun süredir Yunanistan ve Mısır ile üçlü enerji zirveleri yapıyor. Rum yönetiminin benzer şekilde Mısır ve Lübnan ile de ikili anlaşmaları var. Bu ülkelerin kendi aralarındaki yaptıkları ikili anlaşmalar yeni krizlere yol açacak. Türkiye tüm bu anlaşmalara itiraz ederken, İsrail'in ise Lübnan'ın bulunduğu anlaşmalara itirazı söz konusu… Tabiri caizse tam olarak “arapsaçı” bir durum mevcut ve süreç önemli yeni gelişmelere gebe…

ABD ve İsrail’in “MESA” Projesi’
Lübnan üzerinden de İran-İsrail gerilimi sürüyor. İsrail oldukça pervasız davranmıyor mu?
Akdeniz dışında bölgesel süreci okumak için birazda taraf ülkelerin durumuna bakmak lazım. Burada ilk dikkat çekilmesi gereken ülke bence Lübnan… İsrail’in anlaşmalarına sürekli olarak itiraz ettiği Lübnan’ı sorunlu günler bekliyor olabilir. Hariri, veliaht prens tarafından “esir alınma” süreci sonrası Hizbullah’ın Lübnan siyasetinden tasfiyesi şartı ile ülkesine dönmüştü ancak seçimlerde bu konuda çok başarılı olamadı. İsrail, bölgede İran etkisinde olan bir siyasi yapıyı asla kabul etmeyecektir. Bu noktada Lübnan’da çeşitli bahanelerle fitili ateşlenecek olumsuz bir süreç beklemek gerekiyor. Tabi tam bir teslimiyet açıklaması gelmezse…

Gelişmeleri bir de bazı Arap ülkeleri açısından değerlendirebilir misiniz? 
Körfez ülkeleri ve Mısır noktasında ise “karar alıcılar” için büyük bir sorun gözükmüyor. “Küre İttifakı” rayında ilerliyor ve İsrail’in güvenliği başta olmak üzere ABD her konuda istediğini şimdilik aldı, alıyor. Hatta ittifak farklı bir noktada gelişiyor. Beyaz Saray’ın da teyit ettiği üzere bölgede altı körfez ülkesi Ürdün ve Mısır’ın katılımı ile “Kuzey Atlantik İttifakı” (NATO) benzeri bir yapı kuruluyor. Projenin resmi adı Middle East Strategic Alliance yani Ortadoğu Stratejik İttifakı, kısa adı ile MESA. Beyaz Saray yetkilileri projeyi; başta İran’ın saldırganlığı olmak üzere terörizmle ve aşırıcılıkla mücadele edecek aynı zamanda “Ortadoğu’ya istikrar getirecek” bir proje olarak duyurdu. Bölgeyi daimî bir istikrarsızlık çizgisinde tutmayı hedefleyen ABD ve İsrail’in, bölgeye istikrar getireceğini iddia ettiği bir projeye liderlik etmesi ancak bir fıkradan ibaret olabilir.

“Sünni Ülkeler Mezhep Savaşına Çekilmek İsteniyor”
Meselenin bir de “dinî” tarafı var. Biraz açar mısınız?
Projede dikkat çekilmesi gereken bir husus var ki; “Arap NATO’su” içerisinde yer alması planlanan ülkelerin tamamı Sünni ülkelerdir. ABD bu ittifakı destekleyerek, hatta ortağı olarak, Arap coğrafyasını mezhepsel olarak kutuplaştırmaktadır. Bu durum ABD’nin ve diğer karar alıcıların uzun yıllardır planladığı “Mezhep Savaşları” için önemli bir adımdır. ABD, hedeflediği kaos ortamını size istikrar ihraç edeceğiz diyerek bölgeye pazarlarken aynı zamanda bu işten farklı noktalarda da karlı çıkmaktadır. Veliaht Prens Selman’ın etkin olduğu ilk günden bu yana Suudi Arabistan’a milyarlarca dolarlık silah satışı yapan, bununla yetinmeyip “Katar Krizi” ve “Küre İttifakı” ile de bölge ülkelerinden ciddi oranda para koparan ABD, sözde liderliğini yaptığı bu ittifak ile de bölgeye milyarca dolarlık yeni silah satışı yapacaktır. Unutulmaması gereken bir konu daha var. Söz konusu bu ülkelerin nüfusları içerisinde önemli oranda Şii mevcut… Bu realite, ittifak ülkelerinin orta vadede iç ayaklanmalar ya da protestolarla da uğraşması sonucunu doğurabilir.

Bu gerilimlerle bölge çok şeye gebe anlaşılan…
Klasik deyimle küreselleşen dünyada artık hiçbir gelişmeyi diğerinden bağımsız okumak mümkün değil. Özellikle bu gelişmeler bölgemizde gerçekleşiyorsa…

Değerlendirmeniz için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 604. Sayı