Harp Okulları’na girişte yönetmeliğin değiştiğine dair bir haber yayınlandı. “İrticaî faaliyet ibaresinin kaldırıldığı” açıklandı. Bu husustaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Evet, bu iyi bir gelişme. İrtica, din düşmanı kesimin, Müslümanlara karşı “sopa” olarak kullandığı bir şeydi. “Sen namaz kıldın, camiye gittin, şuradaki sohbete gittin!” safsatasıyla dindar insanların üzerinde kullanılıyordu. Cumhuriyet tarihi boyunca böyle olmuştur, daha evvelinde de irticaî faaliyet mevzuu “ucube” sopası olarak kullanılmıştır.

İrticaî faaliyet tam olarak ne demek?..

Tanımı yok ki… İstedikleri kişilere karşı kullandıkları bir silah! Bu yüzden “sopa” diyoruz işte.

Siz de “irticaî faaliyet” iddiasıyla 28 Şubat sürecinde ordudan uzaklaştırdılar değil mi?

28 Şubat sürecinde, “irticaî faaliyette bulunduğumuz” iddiasıyla üzerimize geldiler. “Senin eşin başörtülü, sen namaz kıldın, sen oruç tuttun!” diye. Daha sonra irticaî faaliyetten dolayı attılar ordudan. Sadece ben değil birçok arkadaşımız bu şekilde ordudan uzaklaştırıldı. Biz de sorduk, “İrticaî faaliyette bulunduğumuzdan dolayı attınız bizi. Öyleyse açıklayın bakalım nedir irticaî faaliyet, ne etmişiz biz? Benim irticaî faaliyetim nedir?” Cevab bile veremediler.

Neticesi ne oldu?

2011’deki bir yasayla, bize yapılan muamelenin haksız olduğu ifade edilirken, haklarımız da iade edildi. Maalesef, cumhuriyet tarihi boyunca bu sebepten birçok insan ciddi sıkıntılar çekti. Hâlâ da sıkıntılar mevcut, artık bitti diyemiyoruz.

Ayrıca, sadece Harp Okulu’na girişte yahut orduda can yakmadılar ki… Diğer devlet müesseselerinde, diğer kamu kollarında da insanlara haksız yere muamele ettiler bu “irticaî faaliyetler” sebebiyle. Esasında bu bir bahaneydi!

Son yapılan düzenlemeyle ne değişti, değişecek?

Bu yapılan değişiklikle, “terör örgütlerine iltisak” ibaresi eklendi. “İrticaî faaliyette bulundu.” mazeretiyle, Müslüman bir kişiyi Harp Okulları’ndan eleme şansları ellerinden alındı. Yönetmelikte bu değişiklik yapıldı. İnsanları “tehlikeli” diye yaftalıyorlardı. Şiddeti, silahlı eylemi, yasal olmayan herhangi bir faaliyeti olan PKK-YPG, DHKP-C ve FETÖ ile yâni devletin terör örgütü olarak kabul ettiği yapılarla iltisakı-irtibatı varsa, devlet için tehdit olan budur, denildi. Bu konuda tedbir alınması lâzım. Tabiî burada da üzerinde durulması gereken bir husus var, yarın bu ülkede ne olacağını da bilemeyiz.

Geçmişte Kemalistlerin ve FETÖ’cülerin, terörle alâkası olmayan yapıları “terörist” diye yaftaladığını biliyoruz. Hatta bunların bazıları hâlâ terör örgütü olarak kabul ediliyor. Böyle bir garabet de var ama?..

Ben de oraya gelecektim!.. Şimdi yarın bir gün bazıları kalkar, Millî Güvenlik Kurulu kararıla falanca grubu “terör örgütü” olarak ilân ederse, bu sefer irticaî faaliyette bulunduğu için değil, “terör örgütüne iltisaklı” olduğu için işlem yapar. Böyle bir tehlike var, evet… Bu tür gelişmeler de adım adım oluyor tabiî. Önemli bir şey var burada; siyasî irade, bu milletin örf-adetine uygun bir hassasiyete sahip. Milletin dinî değerleriyle, an’aneleriyle yaşamayıp, İslâm düşmanlığı yapanlar şayet iktidara gelirse “irticaî faaliyet” mevzuunu farklı kılıflarla yine kullanır! Tehlike burada.

Asıl tehlike olan Kemalizm, Kemalist rejim ortadan kaldırılmadan bu memlekette Müslümanlara rahat yok, diyebilir miyiz? Ondan sonra MGK’da alınan kararlar da, diğer tüm sahalardaki geçmiş kurallar da gözden geçirilir, mevzu kapanmış olur.

Türkiye’de en büyük terör örgütü, lâiklik maskesi altında Müslümanlara zulmeden kesimdir! Bu din düşmanı şebekelerden bahsederken ne kastettiğimi Baran okuru anlayacaktır. Milletimizin evvela bunlardan kurtulması lâzım! Kendi “sembolleri”ne dayanarak, lâiklik adı altında İslâm’a düşmanlık edenler!.. Asıl belâ onlardır! Yüzyıldır da bu böyledir! Bunlar din, memleket, millet düşmanları! Bunlardan kurtulmak lâzım. Bilmem nasıl? “Atatürkçülük” diyerek maske takıp İslâm’a saldıran, alçak ve şerefsizlerden bahsediyorum!

Evet, maalesef. Olayın bir de şöyle bir yanı var; bu haber çıktıktan sonra tabiî olarak Kemalistlerden baskı geldi, “İrticayı kaldırdılar vs.” şeklinde köpürtüldü hâdise. Akabinde Milli Savunma Bakanlığı da ne şiş yansın ne kebap kabilinden bir açıklama yaptı. MSB’nin böyle bir tavır takınması mı gerekiyor, bir şey yapıldıysa, doğru olan buysa sonuna kadar savunulması gerekmiyor mu?

O kişilerin kendileriyle alâkalı bir duruş. Kemalistleri de direkt karşılarına almak istemiyorlar. Örnek veriyorum; ben Milli Savunma Bakanı olsaydım tavrım daha farklı olurdu. Ben 1991 yılında TSK’da irticaî faaliyetlerde bulunduğum iddiasıyla 28 gün hapis yattım, hücre hapsinde kaldım. Günlerce terörist gibi davrandılar. Filmlerde de gördüğümüz yalan makinesine bağladılar, bu ve benzeri muamelelere maruz kaldım. O zaman yüzlerine de söyledim: “Bu milletin en büyük derdi, devletin içinde bulunan ve özellikle TSK’nın içerisindeki komutanların arasında olup da maalesef bu milletin inancını düşman olarak gören, laik ve Kemalist geçinen alçaklardır.” Halka düşman olan bunlar iken biz 28 gün hapis yattık ve sonunda da 1997 yılında TSK’dan Yüksek Askerî Şûra kararı ile atıldık. Ama hiçbir zaman “Öyle miydi, böyle miydi, ben öyle değildim.” şeklinde yalvarır bir tavrımız olmadı. MSB’nin başında ben olsaydım farklı konuşurdum.

Yaşanan hadiselerin akabinde; “Tarikat merkezinde namaz kılan amiral.” diye bir haber de gündeme düştü. Bu husustaki görüşleriniz nedir?

Geçtiğimiz günlerde bizim yönetim kurulu toplantımız vardı, orada arkadaşlar bu hususu gündeme getirmişlerdi. Fakat mevzunun tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Tabiî ki onların tarikat merkezi dediği, mescit, cami, tekke her neyse bir askerin burada namaz kılmasında bir beis yok. Fakat bir not olarak belirteyim; bu adamın kim olduğunun, niyetinin ne olduğunun da araştırılması gerekiyor. Adam başına takkeyi geçiriyor, cemaatin içerisine giriyor ama niyeti farklı olabilir. Bir de orada fotoğraf çektiriyor, görüntü veriyor. Kötü niyetli de olabilir, iyi niyetli samimi bir duruş da olabilir. Onu bilemiyoruz, iyice araştırmamız gerekiyor, ona göre konuşalım. Olaylar bazen göründüğü gibi olmayabiliyor, iç yüzünü iyi bilmek lâzım. Bir de toplumsal sorumluluk olduğundan dolayı olayı tam incelemeden, ne olduğunu anlamadan tepki vermemiz doğru olmaz.

MSB’nin “Bu görüntüler araştırılacak” açıklamasını da bu çerçevede mi değerlendirmek gerekiyor?

Devletin genel yaklaşımı odur; “Bu konu ilgili kurumlarca araştırılıyor, kamuoyu bilgilendirilecektir.” şeklinde standart ifadeler. Tabiî ki, bu husus basına yansıdıktan sonra Milli Savunma Bakanlığı bunu araştıracaktır.

Mevzunun özüne gelecek olursak; haberde tarikat merkezi diye geçiyor; mescit, cami yahut tekke… Bir amiralin yahut generalin buralarda bulunmasının ne gibi bir mahsuru olabilir ki? Burası Müslüman bir memleket değil mi, bu ordu Müslüman bir ordu değil mi?

Bir subayın yahut TSK mensubunun namaz kılması suç değil. Namazı ister camide kılar, ister onların söylemiyle tarikat merkezindeki bir sohbet ortamında kılar. İster tekkede kılar, ister Mekke’de kılar, Kudüs’te kılar. İstediği yerde kılar.

General olması bir şey değiştirmez. Müslüman bir general gelip ibadetini yapıyor, bunun hiçbir mahsuru yok. Yasak değil! Tam tersinden bakacak olursak; asarını, “sarhoşluğunu” belli edecek şekilde alkol kullanmak yasak; ama TSK içerisinde alkol-içki kullanmak bırakın yasak olmasını, kötü eylem olmasını, bilakis takdir edilen, alkışlanan bir durum. Asıl işlem yapılması gereken onlar. Ordu evleri şu an meyhane gibi.

Şöyle bir durum da var; tavuk ufacık yumurta yumurtlar bütün köyü ayağa kaldırır çok büyük iş yapmış gibi, deve ise doğurur gıgı çıkmaz. Maalesef bizim gibi dindar kesim bu konularda gereken tepkiyi ortaya koyamıyor, koymuyoruz. Haklarımızı aramada biraz aciz kalıyoruz. Ama bu komünistlerin, dinsizlerin, ateistlerin, kemalistlerin kısaca İslâm düşmanlarının sesi tavuk gibi bütün toplumu rahatsız edecek şekilde çok fazla çıkıyor. Biz bazı şeyleri maalesef takip etmiyoruz. Ortada bir haksızlık var, bunu açığa çıkarmakta bile yetersiz kalıyoruz. Onlar ise olmayan şeyleri abartarak, farklı şekillerde lanse ederek suçmuş gibi gösteriyor. Onlara denilecek tek şey: “Sanane kardeşim”dir. Senin gözünde zaten bütün inançlı insanlar suçlu.

Tarikat kime göre, neye göre kötü? Sana göre öyle, esasında ise tarikat kötü bir şey değil ki, tarikatlar bu ülkenin gerçeğidir.

Sen kabul etmesen de bu tarikatlar vardır ve olacaktır. Ha, tarikatların yasalara aykırı, suç oluşturan eylemleri varsa bunların hesabını sormak ayrı. Sen Ali Kalkancı tarikatı oldu mu alkışlıyorsun, İsmailağa yahut Menzil oldu mu karşı çıkıyorsun. Orada da tepkilerimizi açık ve net bir şekilde ortaya koymamız lâzım. Sizler bu görevi en iyi şekilde yapıyorsunuz, Allah razı olsun. Bu işler yürek ister, sizde o yürek var. Biz de gerçekleri olduğu gibi aktarıyoruz, katıksız bir şekilde. Ama risk alarak konuşmamıza rağmen maalesef geri dönüş olmuyor.

Bu da Türkiye’nin gerçeği, buna rağmen biz hakkı müdafaa etmeye, hak yolda mücadeleye devam edeceğiz. Allah rızası için yapıyoruz. Yeterli düzeyde tepki vermeyenler kendileri bilir, kendileri hesabını verir. Biz onlara bakmıyoruz.

Hülasası hâlinde söylersek; zannediyorum bu meseleler devrim kanunları sorgulamaya açılana, Müslümanca kanunlar yapılana kadar kapanmayacak, bu mücadele de böyle devam edecektir.

Bu düzen o kanunların düzeni.

Bu düzen halk ihtilâliyle düzelmediği müddetçe onlar sorgulanamaz. Benim ümidim bir halk ihtilâlidir, Müslüman Anadolu halkının zaferidir.

İnşallah. Bizim de ümidimiz bu yönde. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Rica ederim.