Körfez ülkelerinin Katar’a uyguladığı ambargoyu kaldırmak için Kuveyt arabuluculuk yapıyor. Önümüzdeki süreçte Suudi Arabistan ve Katar’ın anlaşma imzalayacağı öngörülüyor. Mevzubahis anlaşmayı nasıl yorumluyorsunuz?

Joe Biden, Donald Trump’ın yerine, başkan olarak Beyaz Saray’da göreve geldikten sonra Körfez ülkeleri baskı altına girecek diyorlar, bu ülkeler arasında Katar da var. Biden, Katar ile olan ilişkileri iyileştirmek istiyor. “Biden gelmeden önce Suudi Arabistan kendisine çeki düzen veriyor.” deniliyor. Bu sebeple de Katar ile Suudi Arabistan böyle bir süreç başlattıklarını duyurdu. İyimserlik havası estirildi fakat süreç devam ediyor. Durum çok net değil… Kimileri, “Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Katar’ın geri adım atmasını bekliyor.” diyor. Bazıları da, “Katar niçin geri adım atsın ki? Geri adım atmak için herhangi bir sebep yok.” diyor. “Katar siyasal İslâm’dan uzak durmalı!” diyenler de var. Şöyle bir durum var; Biden meselesi çok ehemmiyetli. Cemal Kaşıkçı suikastında ve İran meselesinde Suudi Arabistan’ın yanında durmayacağı düşünülüyor Biden’in. Mâlum, Türkiye ile Suudi Arabistan arasında da bir “yakınlaşma” söz konusu oldu. Bu yakınlaşmanın sebebi de yine Biden ve ekibinin İran’a göz kırpmasıdır. ABD, İran ile nükleer anlaşma üzerinde bir şeyler yapacak olursa, bu tabiî ki Suudi Arabistan’ın lehine olmaz. Yâni stratejik anlamda bir eksen kayması olacak Körfez’de. E hâliyle, Suudi Arabistan da boş durmayarak bir “ön alma” hamlesi yapıyor. Bakalım, süreçten değişik şeyler de çıkabilir; Suudi Arabistan bir şey elde etmek istiyor. Baskı kuruldu fakat karşı taraf da pes etmedi. Yeni bir başlangıç yapılacak gibi gözüküyor, Türkiye’ye yakınlaşma çabasından da bu anlaşılıyor.

Peki Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner niçin Suudi Arabistan ve Katar ile görüşme gerçekleştirdi?

Biden gelmeden önce “Aralarını biz yapalım, adımız sanımız artsın.” diye düşünüyorlar. Trump yönetiminde, dört yıllık bir zaman diliminde böylesi bir çabaları yoktu. Son anda ne yapmak istiyorlar?

Bilakis Körfez’deki ülkelerin aralarını açmaya çalışmadılar mı?

Öyle de söylenebilir. Trump başlangıçta Katar’ın önemini bilmiyordu. Halbuki Katar, ABD için ehemmiyetli bir askerî üs. Trump, dış politikada deneyimli bir adam değildi. Biden ise onyıllardır ABD senatosunda. Dış politikayı da iyi biliyor. Yâni Trump, Katar’a yüklenilirken sessiz durmuştu. Suudi Arabistan da buna güvenmişti biraz. Pentagon ve Trump’ın bazı danışmanları uyarmış, “Ne yapıyorsun? Katar’ı Suudi Arabistan’ın önüne atıyorsun!” diyerek. Trump bu uyarılardan sonra mesele hakkında bir görüş sahibi olmuş. Dolayısıyla başlangıçta Trump sessiz kaldı, ardından da Suudi Arabistan’a “Çok fazla ileri de gitme!” dediler. Damat, Katar ile Suudi Arabistan’ı barıştırmak için gitti, tabiî buradaki emarenin “Bu ikisi İsrail’i tanısın!” demek olduğu iddia ediliyor. Suudi Arabistan’ın İran’a baskısı da var. Katar da zaman zaman BAE’ye nisbet politikası yapıyor. Katar bir yandan da İsrail’e göz kırpıyor, bunu doğru okumak lâzım. Trump giderayak Suudi Arabistan’a baskı yapmak istedi, “İsrail’i tanıyın!” diye. Suudi Arabistan'ın eski İstihbarat Başkanı Prens Turki el-Faysal ise bir açıklama yaparak, İsrail’i sert şekilde eleştirdi, temel sorunun Filistin meselesi olduğunu söyledi. Bu da gösteriyor ki, Suudi Arabistan temkinli adım atmak istiyor. Bilindiği gibi Suudi Arabistan İslâm dünyasının söz sahibi ülkelerinden birisi, bu yerini kaybetmek de istemiyor. Bu elden gidebilir… İçeride ve dışarıda da Veliaht Prens M. bin Selman’a tepkiler büyüyor. Bununla birlikte İslâm dünyasındaki tepkileri dikkate aldıklarını da söyleyemem. İçeride de öfke var. MbS çok daha zor durumda kalabilir. Suudi Arabistan’daki Neom şehrinde İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Veliaht MbS görüşmüştü. Bunun hakkında birçok söylenti çıktı. Suudi Arabistan bunu reddetti gerçi. Suudlar temkinli yaklaşıyor. Bilindiği gibi Bahreyn de BAE’den sonra İsrail ile “normalleşme” kararı aldı. Bu da gösteriyor ki, Suudi Arabistan hazırda, İsrail ile ilişkileri başlatmak istiyor; fakat bunun için “anlamlı” bir sebep, yâni mazeret arıyor. İsrail de öyle büyük adım atmış değil, herhalde şöyle söylüyor Suudlara: “Ürdün’ün Doğu Kudüs’teki varlığını Suudi Arabistan’a sunabiliriz. Onların da çıkarı bu olur!” Tekrar altını çiziyorum: Suudi Arabistan bir yandan da İslâm dünyasındaki yerini kaybetmek istemiyor. Yoksa, İsrail ile daha önce de gizli saklı ilişkileri vardı. Arap ülkelerin çoğunda bu böyleydi, gizli saklı görüşmeler oluyordu. Suudi Arabistan fırsat kolluyor diyebiliriz.

Peki Türkiye’nin burada bir dahli var mı?

Türkiye’nin fazla dahlinin olduğunu sanmıyorum. Manama’da bir toplantı yapıldı, Faysal orada konuşmuştu zannedersem. Türkiye de o toplantıya katıldı. Toplantı, aslında İsrail ile ilişkileri “normalleştirme” çabasına matuftu. Bahreyn, İsrail ile anlaşmada büyük adım atan ülkelerden birisi, tıpkı BAE gibi. İki yıl önce iktisadî meselelerle alâkalı İsrail ile toplantılar zaten yapılmıştı. Bu toplantı sönük geçmişti. Bugün baktığımız zaman ise BAE, Mısır’dan sonra en büyük adımı atmış oldu. Arap dünyası 2020’de İsrail ile ilişkilere ivme kazandırdı, diyebiliriz. Türkiye de bu toplantıya katıldı. Türkiye’nin bu toplantıya katılması “İsrail ile ilişkileri geliştirmek istiyor.” şeklinde yorumlandı. Neden? Birincisi, Biden yönetiminin Türkiye’ye çok sıcak baktığını zannetmiyorum. Suudi Arabistan ile Türkiye bu noktada aynı kümede. İkincisi, Türkiye’nin AB ile ilişkileri çok parlak değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB ile ilgili açıklaması oldu, “Kendimizi AB’ye yakın görüyoruz.” şeklinde. Çok alışılmadık bir açıklamaydı bu. Erdoğan, Batı ile ilişkilerin yenilenmesi noktasında İsrail üzerinden bir inisiyatif belirtmek istiyor olabilir.

Suudi Arabistan Katar’a olan tavrını değiştirirken bugüne kadar Türkiye’ye karşı seyrettiği politika da değişim emareleri gösteriyor. Zaman içerisinde Suud’un Türkiye karşıtı politikaları Türkiye’ye fayda da sağladı. İslâm dünyasında halkların Türkiye’ye bakışında müspet mânâda gelişmelere sebep oldu. Suudi Arabistan bunu görüp geri adım atmış olabilir mi?

Etkenlerden bir tanesi bu olabilir. Ama onun ötesinde Suudi Arabistan İslâm toplumları nezdinde çok kötü bir noktaya düştü. İmajı sarsıldı. Veliaht Prens Selman ile BAE’nin veliaht prensi bin Zayed İslâm dünyasında en menfur şahsiyetler haline geldiler. Bunları kâle alıp almamak onların sorunları ama dışarıdan bakıldığı zaman İslâm dünyasının en menfur karakterleri M. bin Selam ile bin Zayed olarak görülüyor. Kendi ülkelerinde de durum bu şekilde. Buna mukabil olarak Türkiye’nin yeri de parladı. Çünkü son dönemlerde bu iki karaktere karşı İslâm dünyasında parlayan başka bir yıldız yok. Dolayısıyla Türkiye İslâm toplulukları nazarında ülke olarak öne çıktı.

İsrail, İran’ın nükleer bilimcisi Fahrizade’yi suikast düzenleyerek öldürdü. Suikastın bu dönemde yapılmış olmasının maksadı nedir?

2003 yılından beri Muhsin Fahrizade’nin İran’ın nükleer programının başında olduğu ifade ediliyor. Savunma bakanlığı yardımcılığında da bulunan bir isim. Fahrizade İran’ın nükleer kara kutusu olarak görülüyor. İran gibi otoriter ülkelerde boşalan koltuğu doldurmak kolay olmuyor. Şahıslar çok önemli, kurumlar değil. İran, Almanya, Japonya gibi kurumsal çalışan bir ülke değil, şahıs üzerinden giden bir ülke. Dolayısıyla Fahrizade’nin yerini doldurmak kolay olmayacaktır. Bugüne kadar İsrail, İran’ın hem elektrik santrallerini, nükleer tesislerini bir şekilde sabote etti veya vurdu, hem de en az beş tane nükleer fizikçiyi öldürdü. Son dönemde İran’a karşı toptan olmasa da örtülü bir savaş var, bu savaşı İsrail yürütüyor. Kasım Süleymani de ABD tarafından vurulmuştu. Süleymani vurulduktan sonra İran ABD’ye tepki gösterdi ve Irak’taki boş Amerikan üssünü vurdu. Ama Fahrizade öldürüldükten sonra İran suspus oldu. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra yekpare bir tavır söz konusuydu İran’da; fakat Fahrizade’den suikastından sonra yekpare bir tavrın olmadığı da söyleniyor.

Eklemek istediğiniz, önemli gördüğünüz bir husus var mı?

Bitirirken şunları da söyleyeyim… 2008’de İsrail’in dönemin başbakanı Ehud Olmert, “İran beş nükleer savaş yaptı.” demişti. Bu fıkrayı söyleyip durdular. Nükleer meselede uzman olanlar da, “İran savaş başlığı falan yapmış değil fakat buna yaklaşmış durumda.” diyordu. 2015’te ABD-İran arasındaki anlaşma sırasında, İran’ın nükleer silah edinme zaman aralığı bir yıl olarak söylenmişti. “İran çabalasa, üç ay içinde nükleer silah yapar.” gibi yaklaşımlar var. Bu İsrail için son derece tehlikeli bir durum. Bunu mümkün olduğunca ötelemeye çalışıyorlar. Bir de, Biden’den önce ön almaya çalışıyorlar. Nükleer ön alma vuruşu da diyebiliriz buna. Önleyici, diplomatik bir adım. İran’ın tavrını bozarak, ABD ile ters düşürmeye de çalışıyor olabilirler. Trump, İran ile ABD arasındaki anlaşmayı bozmuştu. Bir de İran’da seçimler var, ümitsizlik de var. Biden döneminde, ABD ile İran arasında masaya oturulmadan kozu ele almak istemiş olabilirler. Büyük ihtimalle de bu böyledir.

Teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.

Baran Dergisi 726. Sayı