Türkiye 9 Ekim Çarşamba günü Fırat’ın doğusunu terör örgütlerinden temizlemek amacıyla “Barış Pınarı Harekâtı”nı başlattı. Harekât ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bu, kaderin çark ettiği bir hâdisedir aslında… Türkiye’nin tarihten gelen, farklı bir misyonu var. Cenab-ı Hakk, Ortadoğu’nun kapısını Müslüman Türklere tekrardan aralıyor. Türkiye’nin ilk harekâtı 24 Ağustos 2016 tarihinde başlamıştı, hatırlıyorsunuzdur; “Fırat Kalkanı” operasyonu. Tam da Mercidabık Muharebesi’nin 500. yıldönümündeydi. Yavuz Sultan Selim liderliğindeki Osmanlı ordusunun Suriye’yi fethettiği savaş. Bunlar belki de plânlanmamıştı ama Allah’ın takdiri böyleymiş, Türkiye yeniden Ortadoğu’ya kapı aralıyor. Mâlum, Ortadoğu’da bir düzenden bahsetmek yanlış olur. Bazıları “Ya, bizde düzen var mı ki?” diye sorabilir. “Kervan yolda düzülür!” İnşallah bu harekâtla beraber Ortadoğu’da istikrarın adımları atılır, hem içerisi hem de dışarısı güzel bir kıvama gelir.

Türkiye’yi bu harekâta iten sebeb nedir?
İlk bakışta PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin varlığı. Amerika’nın plânlarını tahmin edememek, görmemek mümkün değil. Irak’ta olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de bir “Kürt devletçiği” kurdurmak istiyorlar. Suriye’deki Kürtler sadece kuzeyde mevcut değil, Irak’taki gibi belli bir mıntıkada değiller, zamanla Suriye’nin tüm bölgelerine yayılmışlar. Tam sayılarını bilmiyorum ama üç milyon olduklarını söylüyorlar. ABD, bu insanları adeta “lejyoner” olarak Ortadoğu’nun bütünleşmemesi için kullanıyor. DAİŞ’i bahane ettiler, PYD’ye meşruiyet alanı açtılar. DAİŞ denilen örgüt nasıl yapılandı? Sosyolojik olarak bölgede böyle bir taban olabilir; fakat başka güçlerin bu örgüte destek vermesiyle süreç bu hâle geldi. İslâm dünyasının birlik-beraberliğini istemeyen bütün kesimler DAİŞ’in önünü açtı! PYD’nin varlığını meşrulaştırmak ve desteklemek için DAİŞ’i vasıta olarak kullandılar. Esasında DAİŞ istenilen bir grup değil, başka şeylerin vukuu bulabilmesi için kurgulanmış bir yapıydı. Kurgulamasını da iyi bildiler. PYD bu şekilde palazlandırıldı. PYD’nin devlet olabilmesi için birçok girişimde bulundular. Devletler arasında yapılan zirvelere, konferanslara monte ettiler, silahlandırdılar ve saire. Türkiye ise bu aşamada PYD’ye destek verenlerin hızını kesmek istedi. Zaten PYD’nin “devlet” statüsünde görülmesi demek, Türkiye’nin Arap dünyasına uzanan yolunun kesilmesi demek olacaktı. Yalıtılmış bir Türkiye hayal ettiler. İran, Orta Asya kapısını izole etmiş durumda. İster İranlılar isterse PYD’liler olsun, Türkiye, karşısına kim çıkarsa bu izole edilmiş bölgelerde varlık göstermek zorundadır. Türkiye insiyaki olarak bu PYD koridorunu kesmekle mükelleftir.

Öyleyse Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun şu ifadesini kullansak isabetli olur: “Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor!”
Evet! Türkiye hamilik görevini yapmak zorundadır, muvaffakiyetler beraberinde gelecektir. Aksi takdirde kendi içine kapanıp kalacaktır. Arap Birliği ve Avrupa Birliği bu yüzden Türkiye’nin harekâtlarına karşı çıkıyor.

“Barış Pınarı Harekâtı”nın yapılmasının bir başka sebebi de Türkiye’deki mülteciler… Türkiye’deki mülteciler, Suriye’de istikrar görüldüğünde, zamanla ülkelerine gönderilecektir. Nitekim Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları çerçevesinde kurtarılmış bölgelere 330 bin civarında Suriyelinin geri döndüğü söyleniyor. Dolayısıyla bu da Türkiye’yi rahatlatacaktır. Suriyeli mülteciler “iç politika malzemesi” hâline getirildi. İçerideki Suriye gerilimi de biraz giderilecektir. Bu tamamıyla Suriyelilerden kaynaklanan bir durum değil. Tıpkı dışarıda olduğu gibi içeride de başkalarına hizmet eden oluşumlar var. HDP-CHP gibi. Onları da susturmak için harekât büyük ehemmiyet arz ediyor.

Arap Birliği Mısır’ın çağrısıyla toplanıp Türkiye’nin harekâtını kınadı. Birliğin Türkiye’yi kınamasının altında ne yatıyor?
Arap Birliği, Cahiliye Birliği olmuş vaziyette. Arapların son dönemdeki rolü menfidir. Araplar anlaşmamak üzere mutabık bir hâldedir. Bu kınama İsrail’in tavırlarıyla da örtüşüyor. Arap Birliği’nin almış olduğu karar, Siyonistlerin almış olduğu karar mahiyetindedir.

Şimon Peres’in 1990’larda yazmış olduğu “Yeni Ortadoğu” diye bir kitabı var. Orada Araplarla İsrail’in ortaklığından bahsediliyor. Bugün bu ortaklığı çok net bir şekilde görebiliyoruz. Türkiye’nin harekâtı, İsrail’in Suriye üzerinden beslenme plânlarını da engelleyecektir. Bu sebeple de karşı çıkıyorlar. Araplar bugüne kadar üstüne düşeni yapmış olsa, Türkiye’ye karşı faaliyet göstereceklerine bölgedeki diğer karışıklıklar için gerekeni yapsalardı bugün bunları yaşamazdık. Mesela Beşar Esad’ın yaptıklarına göz yummasalardı; bunu bir düşünün… Arap Birliği uykusundan uyanan yılan misâli, Türkiye’ye saldırmayı sürdürüyor.

Devletlerden ziyade, Arap halkının Türkiye’ye bakışı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Vicdanı olan herkes operasyonun mânâsını kavramış durumda. Arap milletleri de Türkiye’nin yanında. Halklar bir vadide, rejimler bir başka vadide. Rejimler halkları temsil etmiyor, halklar da rejimleri temsil benimsemiyor; yani bir temsiliyet sorunu var. Arap halkları kendilerini Türkiye’ye, kendi rejimlerinden daha yakın hissediyorlar. Bu bir gerçek.

Esad askerlerinin Menbiç’e doğru hareket ettiği iddia edildi. Fakat iddialar asılsız çıktı. Şayet Esad askerleri Türk Silahlı Kuvvetleri ile karşılaşırsa, bunun ne gibi sonuçları olur?
Bu tür iddialar bazen ortaya atılabilir. Biliyorsunuz Menbiç, Türkiye tarafından arındırılırken de böyle söylemişlerdi. Rejim, Türkiye’nin bölgede kuvvetlenmesindense PYD ile anlaşabilir. Danışıklı dövüş hâlinde rol dağılımına gidebilirler. PYD zor durumda kaldığı zaman Suriye rejimi devreye girebilir. Rejim zora girdiğinde de PYD devreye girebilir. Bu, ikisinin de tabiatına uygundur. Zira aralarında muvazaalı birtakım hâdiseler olmuştu. PYD’nin çekildiği bölgeleri hatırlayın; Esad, Suriyeli muhalifler bölgede hâkim olmasın diye PYD’lilere bırakmıştı. Türkiye herhangi bir menfaat güdemesin istiyorlar. TSK ile Esad’ın askerleri karşılaşabilir, o da olabilir tabiî. Bu takdirde Türkiye ikilemde kalacaktır, çünkü Rusya ile ilişkilerde problem olabilir. Rusya bir taraftan Türkiye’yi desteklerken, diğer taraftan da daha kuvvetli bir şekilde Esad rejimini destekliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir konuşmasında, “Devletler Suriye’yi terk etsin!” diyordu. Bunu söyleyen önce terk edecek ki, diğerlerinin gitmesi daha da kolaylaşsın. Örnek olmak lâzım ama nerede? Putin sanki Suriye’nin sahibiymiş gibi tavırlar takınıyor.

Eklemek istediğiniz herhangi bir husus var mı?
Allah yar ve yardımcımız olsun. Teşekkür ederim.
Vakit ayırdığınız için biz teşekkür ederiz.

Baran Dergisi 666. Sayı