Türkiye dört bir taraftan kuşatılmış vaziyette. Öte yandan İslâm dünyasından da Türkiye’ye karşı bir tazyik var. Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin Türkiye’ye karşı tavrı malum. Bu hususta Arap devletleriyle nasıl bir çözüm yoluna gidilebilir, nasıl barış sağlanabilir?

Bahsettiğiniz devletler Erdoğan’a karşı yeminli gibi gözüküyor. Olaylara kendi bakış açılarından baktıklarından dolayı her şeyin Erdoğan’ın başının altından çıktğını düşünüyorlar ve Türkiye’yi ötekileştiriyorlar. Niye? Türkiye Müslümanlara yardım ediyor, İslâmî projeleri destekliyor, bölgede istikrarsızlık olmasına izin vermiyor, Arap dünyasına, Suriye’ye, Libya’ya Irak’a müdahale ediyor. Başkalarının müdahalelerini dikkate almıyorlar ama Türkiye müdahale edince, Türkiye için “Bölgesel bir emperyalist güç olma yolunda ilerlediğini.” söylüyorlar. Hatta İsrail’i bile tehlikeli olmaktan çıkardılar, İran’ı tehlikeli olarak görüyorlardı, şimdi ise sadece Türkiye’yi tehlikeli olarak görüyorlar. İran’ı, ikinci konuma ittiler, listenin başına Türkiye geçti. Arap medyasında da sürekli Türkiye aleyhine algı oluşturuluyor. Türkiye, Irak’ta veya Suriye’de PKK’yı kovalasa bile “Türkiye Arap topraklarına müdahale ediyor.” şeklinde haberler yapılıyor. Burada Türkiye’ye peşin hükümlü yaklaşıyorlar ve hiçbir zaman Türkiye’nin hakkını hukukunu kabul etmiyorlar. Yaşanan hadiselerden dolayı Arap dünyasının gönlüne nasıl girilebilir sorusunun cevabı yok. Türkiye’de CHP ne zaman Ak Parti’ye sempatiyle bakarsa, Araplar da herhalde o zaman bakar. Bu bugünün bakış açısı da değil. 1986-1987 yılında veya Refahyol hükümeti iktidara geldiği zaman, Arap matbuatını takip ediyordum, Arap gazeteleri o gün Hürriyet Gazetesi’nin bakış açısından farklı yaklaşmıyordu. Hürriyet Gazetesi’nin Türkiye’de bakış açısı ne ise, manşetleri ne ise, değerlendirmeleri ne ise, Arap matbuatında da buna benzer şeyler görüyordunuz. Dolayısıyla 1986-1987’den bugüne değişen bir şey yok. Aksine Araplar daha da azıtmış durumda, Arap Siyonizminden bahsediyorlar. Türkler değil, Filistinliler öyle diyorlar. “Arap Siyonizmi doğuyor?” diye. Hakikaten Arap Siyonizmi doğuyor. Batı’da Hristiyan Siyonizmi var İncilciler kümesi için de öyle değerlendiriliyorlar. Siyasette bunun yeri var. Arap dünyasında da öyle. M. bin Selman, M. bin Zayed’e baktığımız zaman, bunlar Siyonizmin Arap dünyasındaki uzantıları. Bir Arap Siyonizminden bahsetmemiz mümkün. Nasıl Arap cahiliyeti varsa, bugünde Arap Siyonizmi var. Ben, Arap Siyonizminin, Arap cahiliyetinin üzerine inşa edilmiş yeni bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Onlardan Türkiye’ye iyi bir nazarla bakmalarını bekleyemeyiz. Çünkü kimyaları bozuk, kimyaları üretiyor bu bakış açısını. Türkiye bu durumda ne yapabilir, yalnızlığını, kuşatmayı nasıl kırabilir? Türkiye, iyi bir yönetim sergileyerek, örnek modeller ortaya koyarak varlığını seferber etmesi lâzım. Sosyal açıdan baktığımız zaman dünyada, özellikle Arap dünyasında insanlar Türkiye’ye sempati duyuyor. Tabiî ki iktidarın güdümünde olanlar, etkisinde kalanlar da var. Genel olarak Arap dünyasında, Arap halkları yönetimlerinden rahatsız. Çünkü zâlimâne bir yönetim var, ne idarî, ne de malî hiçbir şeyi halkla paylaşmıyorlar. Petrol vb. gelirler de giderek düşüyor. Mal varlıkları ve zenginlikleri bu şekilde çar çur ediliyor, bundan dolayı halka da bir şey yansımıyor. Bu nedenle mevcut Arap rejimlerinin fazla bir vakti yok. Bölgede bir zaman yarışı var. Kurulu olan mevcut düzen birkaç yıl içinde mutlaka çökecek. Kendileri çökmeden evvel, Türkiye gibi ülkeleri çökertmek istiyorlar. Daha sabırlı, daha metanetli olan ayakta kalabilecektir. Çöküşe doğru bir yarış var. Türkiye’nin yapacağı şey ise vakit kazanmaktır, elini çabuk tutmaktır. Vakit kazanmak için de iyi bir yönetim, iyi bir model uygulayarak geniş kesimlere açılabilmek olacaktır.

Geniş kesimlere açılmak demişken, Türkiye’nin üzerinde Kemalist bir rejim gömleği var. Diğer devletlerin veya Müslüman halkların Türkiye’ye sempatisi var. Halklara ne teklif edeceğiz, ne sunacağız? Kemalist rejimin “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” vizyonunu sunmayacağız herhalde.

Çok doğru bir noktaya temas ettiniz. Türkiye’nin en temel kamburu Kemalizm’dir. Kemalizm, sadece Türkiye’ye mahsus değil, bize karşı çıkan Arap rejimlerinin yaklaşımları da Kemalizm ile uyumlu halde. Kemalizm, I. Dünya Savaşı’ndan sonra İslâm dünyasına model olarak biçilmiş siyasî ve sosyal bir mühendislik. Bunun arkasında İngiltere, Batı vs. var. Onların, İslâm dünyası için yaptıkları modele Kemalizm diyoruz. “The Right Man” adlı kitapta Amerikalı yazarlar “Aslında bizim tasarımımız İslâm dünyası için Kemalizm. Eski Mısır Başbakanı Cemal Abdünnasır ve ona benzer adamlardan M. Kemal çıkarmak istedik. Her ülkeye bir M. Kemal modeli çıkarmak istedik.” şeklinde yorumlar yaptılar.

Bugün de Zayed’ten çıkarıyorlar.

Evet. Müslümanların birbirleriyle yekpare olmadıkları, pare pare oldukları bir model arzuluyorlar. Bu model de Kemalizm. Kemalizm nedir, ulusal çeperler içine sığınmış bir anlayış. Dolayısıyla diğer Müslüman ülkelerle fazla irtibatı, ilişkisi yok. Daha ziyade Batı ile ilişkilerini geliştirmeye çalışan bir ülke. 1950’ye geldiğimiz zaman Demokrat Parti tarafından bir kırılma meydana geldi; ama bugün baktığımız zaman partilerin, Kemalizm’e karşı veya mesafeli olsa bile zamanla ihtiyaç gücü haline geldiğini görüyoruz. Şimdi bir eklemlenme, bir sarmal hali mevcut. Kemalizm sadece CHP ile temsil edilmiyor, Türkiye’de birçok partiyle birlikte temsil ediliyor. Türkiye’deki partiler, Kemalizm’in bazı umdelerini alıyor, bazılarını almıyor ama genel olarak bu yapı Türkiye’de işliyor. İslâm dünyasında da böyle. Kemalizm karşıtı İslâmî bir duruşa ihtiyaç var. Dediğiniz çok doğru. Kemalizm’le yola devam edecek olursak o zaman Arap rejimleriyle de barışabiliriz. Ortada bir sıkıntı kalacağını düşünmüyorum.

O zaman Araplarla münasebete girmemize de lüzum kalmıyor çünkü.

Tabiî. Ama Araplar Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli olduğunu biliyor ve gelecekte bu potansiyelin gerçekleşmesinden korkuyorlar. Bunun için de “Türkiye’den Kürtler ayrılsın, o zaman daha garanti bir Türkiye karşımıza çıkar.” düşüncesi içerisindeler. Bazı Enver Sedat gibi Arap Siyonist generaller “Türkiye’yi bölelim, Kürtleri ayıralım ki, gelecekte ayağa kalkamasın.” diye düşünüyor. Türkiye potansiyeliyle, bir bütün olarak başkalarıyla birleşmeye daha yakın ve yatkın duruyor ama Kürtleri Türkiye’den kopardığınız zaman, ilk önce yapacağınız iş Kürtleri tekrardan kazanmak olacak. O da çok uzun bir süreç. 80-100 yıldan beri bunun için uğraşıyorlar. Eğer Kürtler Türkiye’den ayrılırsa, kısa bir zamanda yeniden Kürtleri ikna etmenin, birleştirmenin imkânı olmaz. Onlar bunu öngörüyorlar, “Türkiye’yi bir defa daha bölelim ki, başka ülkelerle, coğrafyalarla bütünleşmeye imkânı kalmasın.” diye.

Sizce, Kürtlerin bölünme riskinin ortadan kalkması için bir çözüm yolu var mı?

Tabiî. Türkiye’nin işi daha da zorlaştı. Sebebi de Kürtlerin ideolojisi İslâm değil. İslâm olsa kaynaşmayı çok kolay temin edersiniz. Bazı şeyler talep ederler, siz de makul gördüklerinizi onlarla paylaşırsınız mesele ortadan kalkar. Ama öyle değil. Kürtler “Birleşmeye varan her ideoloji bizim düşmanımızdır.” diyor. Dolayısıyla İslâmcılık Kürt milliyetçiliğinin birinci düşmanı. Çünkü, sonuç itibariyle bütünleşmeye bir yol açıyor. Durum daha da zorlaşıyor. Ortak paydaları tespit edeceksiniz, onun üzerine karar vereceksiniz. Ortak payda İslâm’dır. Bizim alâkadar olduğumuz saha, taban ve halklar olduğu için İslâm devleti stratejik bir hamle haline geliyor bu çemberi dağıtmak için. Uygulamada da bunu çok iyi bir şekilde gösterirsek, yeniden hamle gücü kazanabiliriz ve çok kısa bir süre içerisinde toparlayabiliriz. Çünkü dünya zulüm kaynıyor. Bunun karşılığında sizin de dediğiniz gibi adaleti uygulayabilirseniz, kardeşlik duyguları yeniden gelişirse, o zaman insanlar da kendi aidiyetlerine geri döneceklerdir. İçlerindeki iyiliği yeniden keşfedeceklerdir. Siz ortaya bir iyilik koyduğunuz zaman, o iyilik dalga dalga mâkes olacak. Herkesin içinde olan iyilik yeniden yeşerecektir. İnsanlar hepten kötü değil, ama bugüne kadar uygulanan doktrinler, sistemler vs. sonuç itibariyle insanları İslâm’dan uzaklaştırmış, kötüleştirmiş, onlar da İslâm’ı kötü tanıtmıştır. İslâm’ı kötü tanıyan sadece bizim dışımızdaki gayrimüslimler değil, kendi içimizde ideolojik mânâda PKK yanlısı veya Kemalist kesim de var. Bunlar, İslâm’ı sahih şekliyle tanıyamıyorlar. Tanıyamadıkları için de düşman kesiliyorlar. Arapçada bir tabir var “İnsan, bilmediğinin düşmanıdır.” diye, tam da bundan bahsediyor. Adam İslâm’ı bilmiyor ve kendisine göre İslâm karşısında bir algı üretiyor. O algı üzerinden de İslâm ile savaşıyor. Halbuki, kendi saadetini köreltiyor. İslâm’ı sadece söylem bazında değil, özünde temsil edecek ve yaşayacak olursak insanlığın özlediği tablo gerçekleşecek. İnsanların arasındaki duvarlar kalkacak ve insanlar birbirlerine yeniden ısınacak. Bunun yolu İslâm’ın sıcaklığını yeniden yaşamak ve yaşatmaktan geçiyor. Sadece yaşatmak değil, önce yaşayacaksınız sonra da yaşatacaksınız, kendinizde izhar edeceksiniz sonra da âfakta o tezahür edecek. O zaman bu dalgalanma yeni beraberlikleri getirecektir.

  1. reel politikte de bir karşılığı olur. Sistemli bir şekilde yeni ve kucaklayıcı bir devlet nizamı ortaya çıkarsa bir güç de doğar tabiî olarak, halklar da gücü sever.

Doğru. İslâm dünyası arasında çelişki yok. M. Mehdi Şemsettin diye Lübnanlı Şii bir hocanın lafı vardı: “Araplar bulundukları coğrafyada azınlık değil.” diye. Öyle mi, öyle. Bugün belki de Arap coğrafyası Amerikan coğrafyasına denk. Nüfus itibariyle de Amerika’dan daha büyük. Ama etkisine baktığımız zaman bir şey yok. Diyor ki: “Mezhep ve din olarak da Araplar azınlık değil.” Eski ABD başkanı Nixon’un da bu yönde tespitleri var. Bu yekpare yapı ideolojik anlamda dağılmış durumda. İdeoloji düzeldiğinde, yeniden köklere döndüğümüzde büyük bir enerji doğacak. İslâm dünyasının toparlanmasına çok fazla ihtiyaç yok. Coğrafyası ve tarihi aynı. Bunlar çabuk bir şekilde toparlanacaklar. Doğru sistemi tespit ettiğinizde, onun üzerinden yürüdüğünüz zaman toparlanmak çok kolay. Şimdiye kadar tam tersi hep aykırı bir yoldan gidildi, aykırı yoldan gidince de sıkıntılar bugün yaşadığımız hâle kadar geldi.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 712.Sayı