Trump görevinin ilk yılında İran’ı hedef almış, nükleer silahlanma ile ilgili yapılan anlaşmayla Obama’yı İran’a ağır taviz vermekle suçlamıştı. Nasıl oldu da işler tam aksi yönde değişti?
Bu olayların arkasında şahsî hesaplar da vardı. Trump iki yıl kadar önce Afganistan’dan da Suriye’den de maliyet sebebiyle askerlerini çekeceklerini duyurmuştu. Sonuçta bir işadamı kimliğiyle askerî maceraların külfet olduğuna inanıyor; ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor. Şöyle ki; İran, özellikle Irak’ta politikalarını değiştirdi. Bunun dibinde ise Trump’ın 2015’te Obama’nın İran yönetimiyle yaptığı anlaşmayı 2018’de feshetmesi var. İranlılar buna çok bozuldular. Ardından İran’a yaptırımlar uygulandı… ABD’de bu yıl seçimler var. Dolayısıyla Trump, Carter’in durumuna düşmek istemiyor. Biliyorsunuz; 1979’da İran’da talebe olayları oldu. ABD büyükelçiliği basılıp 52 Amerikalı diplomat, ajan, çalışan rehin alınmış ve 444 gün rehin tutulmuşlardı. Bundan sonraki süreçte ise, aslında muvazaa yoluna gidilmişti. Yani Humeyni, dönemin ABD lideri Reagan ile anlaşmış; fakat İran rehineleri vaktinde salmamıştı. Jimmy Carter ise rehineleri kurtarmak için helikopterle askerî harekât emri vermişti. Fakat bu askerler çölde kum fırtınasına maruz kaldı, helikopterleri çarpıştı; ağır kayıp verdiler. Bu durum Carter açısından büyük bir fiyasko oldu ve daha sonra Reagan karşısında seçimleri kaybetti. Aralarında pazarlık da olduğu sonradan ortaya çıkmıştı.

Nikaragua’ya giden silahların parasının İran’a teklifi...
Evet. Ondan da evvel Fransa ve İspanya’da Reagan’ın yardımcısı olan Baba Bush, Rafsancani ile görüştüğü söz konusuydu. Şu bir gerçek ki İran, 2015 anlaşmasının iptalinden dolayı Trump’ın ikinci dönem başkanlık seçimlerini kazanmasını istemiyor. ABD’nin Irak üzerinden burnunu sürtmek istiyor. İkincisi, İran burada oyunu tersine çevirmek istiyor. Irak’taki halk hareketleri önemlidir. Ekim ayında çıkan ayaklanmaya Iraklılar “Teşrin Devrimi” yani Ekim devrimi diyorlar. Irak tarihinde bir de “Işrin devrimi” vardır. 1920’de İngiltere’ye karşı, Şiî Arapların da katıldığı bir ayaklanmadır. Teşrin Devrimi ise İran’ın Irak’taki varlığına karşı Irak halkını harekete geçirmiştir. Halk, İran’ı Irak’ta istemiyor. En başta Haşimiler istemiyor; bıktılar. “Nerede İran varsa orada kötü yönetim var.” diyorlar. Bunların çoğu Şiî’dir. Sünnîler geri plândadır.
 
“İran ABD Bahanesiyle Irak’tan Çıkmıyor”
Necef’in öne çıktığı görülüyor?
Tabiî Necef, Kerbela, Basra, Nasıriye, Amara, Samava, Hilla vesair… Özellikle bu şehirlerde patlak verdi. Lüban’da da eş zamanlı olaylar oldu. Burada da hükümet devrildi. Irak’ta Abdülmehdi, Lübnan’da da Saad Hariri gitti. İran baktı ki nüfuz elden gidiyor, vaziyet kötü. Çünkü halk 2003 ABD işgalinden beri 17 yıldır partilerden hiçbirinin iktidara gelmesini istemiyor. Hepsini ABD veya İran’ın güdümünde partiler olarak görüyor, hiç güvenmiyor. İran buna karşı sokağa çıkma yasağı koydurarak milislerini sokağa indirdi. Bunu başka nasıl meşru biçimde uygulama imkânı bulabilirdi? ABD ile sürtüşerek. ABD ile sürtüşerek haklı olan halkın hareketini sabote etme yoluna gittiler. İran buna yönelince oyun bozuldu. İran-ABD ilişkisi zaten İran lehine değişmişti. Çünkü Irak yönetimindeki Şiîler İran’ın adamları...

Bağdat’ı Şiî yaptıklarını övünerek anlatıyorlar...
Evet. Bunun yanında ABD askerlerinin bulunduğu noktalara füze atışları oldu. ABD ise buna mukabil Haşdi Şabi üyesi otuz kişiyi öldürdü. Bunun üzerine İran yanlısı milisler, yeşil hat boyunca ABD elçiliğini kuşatıp basmaya kalktılar. Bu ABD için beklenmedik bir gelişme oldu. Bunun ilk sebebi, Carter meselesinde de anlattığım gibi ABD’nin seçim sürecine denk gelmesi. İkincisi; 2011’de Libya’daki ABD’li temsilci öldürülmüştü. Bu kayıptan, 2016’da Trump’ın başkanlık seçimlerinde rakibi olan Hillary Clinton sorumlu ilan edilmiş, nitekim bu yüzden seçimlerden hezimetle çıkmıştı. Clinton’un olayla ilgili e-mailleri ABD basınına servis edildi. Bu olay seçimleri kaybetmesinde en büyük etkiyi göstermişti. Trump bu riskleri bilmiyor olamaz. Tarih tekerrür ediyor, olaylar karşılıklı tırmanıyor. Trump’un gözü kara, kozlarını güçlendirmek istiyor.
 
“Nükleer Anlaşma İçin Batılılar, Çin, Rusya İknaya Çalışır”
İran nükleer silahlanma anlaşmasına uymayacağını açıkladı. Sonuç alabilirler mi?
Şöyle; Avrupalılar devrede. Rusya ve Çin devrede. İran “Nükleer silah yapacağız.” derse en başta İsrail teyakkuz hâlinde. Arap ülkeleri hiç istemez zaten. Bu sefer nnlar da nükleer silah ister ve bir yarış başlar. Bunu da Çin ve Rusya istemez. 5+1 ülkeleri “15 milyar dolar verelim.” diye İran’ı ikna etmeye çalıştı. Tabiî İranlılar Brüksel’e çağırdılar. Bu anlaşma şu an askıda sayılabilir; ancak tümden iptal edilmesi dahil her şey söz konusu olabilir. İran’ın çıkarlarını gözetici bir anlaşmaya iknaya çalışacaklardır. Avrupalı ülkeler ABD baskısını üzerlerinde hissediyor olsalar da idare-i maslahat üzerindeler. İptal durumunda İran’ın ekonomik durumu daha da kötüye gider.

Irak Parlamentosu’nda konuşan Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi, Süleymanî’nin öldürüldüğü sırada üzerinde Suudi Arabistan’a iletilmek üzere İran tarafından yazılmış bir mektubu taşıdığını ifade etti. Buna göre İran, Suudi Arabistan’la gerilimi düşürmek adına Irak’ın daha önce kendilerine ilettiği bir mesaja cevap yazmış. Anlattıklarınız, İran’ın Suud rejimiyle arasını iyileştirip ABD’nin karşısına çıkma hazırlığını doğrular nitelikte, ne söyleyebilirsiniz?
Daha önce defalarca mektuplaşma oldu. Rafsancani de Mekke’ye, Medine’ye gitmişti. Bu gidiş-gelişler aradaki çatışmayı ortadan kaldırmadı. Evet, körfez ülkelerini yedeğine alarak veya Suudilerle arasını iyileştirerek ABD’ye karşı tavır alabilir. Bunda kısmen başarılı da oldu. BAE’yi tehdit etti mesela. BAE Dışişleri yetkilileri İran’a gidip ilişkileri tazelediler. İran aslında son zamanlarda bazı hamleler yaptı, büyükelçilik baskınından önce... Mesela, Hürmüz Boğazı’nda tanker savaşı oldu. Amerikan dronu düşürüldü. Suudi Arabistan’ın kalbi ARAMCO petrol tesislerinin yarısı vurulup tahrip edildi. İran diyor ki “Ben Hürmüz Boğazı’ndan serbest petrol satamazsam, başka kimseye de sattırmam!”

Peki İran bir savaşı göze alabilir mi?
İran köşeye sıkışmış durumda... Tipik bir şark kurnazlığı, Ruhani “Gelin ABD’ye karşı duralım.” diyor. Hâlbuki, Türkiye siyaseten avantajlı konumunda...

Mesela Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı ile ABD’yi Suriye’nin kuzeyinden püskürttü; fakat İran’ı Türkiye’nin yanında tavır koyar bir pozisyonda görmedik…
Aynen öyle... Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar’a gittiği zaman, “Zor zamanda dostluk gösterenlerin yanındayız, zor zaman dostuyuz.” demişti; ama İran hiçbir zaman Türkiye’nin yanında olmadı. Türkiye’deki İran taraftarları İran’ın ABD ile mücadele ettiğini söylüyor, şuymuş buymuş... İhsan Fakih isimli Ürdünlü hanım bir gazeteci var. Türkiye’de ikamet ediyor. Diyor ki, “Bunlar Irak’a ABD ile birlikte girdiler, birlikte çıkmaları lazım. İran’ın da çıkması lazım, çözüm bu.” Doğruyu söylüyor.

Irak Meclisi’nde sadece ABD aleyhinde slogan atıldığı görüldü mesela, İran aleyhtarı bir tutum yok…
Tabiî öyle, bunların hepsi Amerika’nın paralı ya askerleri ya da memurları… Keza oradaki vekillerin yüzde 99’u, buna Mukteda es-Sadr da dahil… Oysa Irak halkı istemiyor bunları. Irak yeniden kurulsun, ilk başta İran gitsin istiyor. Çünkü ABD’nin hâkimiyeti zahiri. İran’ın hâkimiyeti ise kılcal damarlara kadar işlemiştir. ABD de sömürüyor; ancak İran’ın da yolsuzluklarda, kanunsuzluklarda marifeti var. İran ise meseleyi ABD üzerine odaklayarak orada kalmanın hesaplarını yapıyor, halkı manipüle ediyor.
 
“Çağdaş Sasani İmparatorluğu’nun Görünmez İmparatoru”
Kasım Süleymanî’nin kaybı, İran için ne kadar önemli bir kayıp sizce?
İran İmparatorluğu’nun yani “çağdaş Sasani İmparatorluğu”nun görünmez imparatoru idi. Seyyar imparator. Afganistan’dan Akdeniz’e kadar bütün bölgede dış güçleri veya Kudüs Güçleri olarak bilinen unsurları dış operasyonlarda kullanan, örgütleyen, organize eden kişiydi. Görünmez ordunun milislerinin koordinatörüydü. Tabiî Süleymanî ve Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ile birlikte hareket ediyordu. İran, Süleymanî’yi kaybederek telafi edilemez çok büyük bir darbe aldı.

Peki İran bu derece hâkim olduğu Irak’ta nasıl böyle bir zaaf gösterdi? Nasıl vurabildiler?
Güzel bir soru... Bazıları da soruyor; Amerikalılar neden Kasım’ı Suriye’de öldürmedi? O zaman bu derece tepki olmazdı gibi... Mesela İmad Muğniye, Süleymanî gibi Hizbullah’ın görünmez komutanlarındandı. İsrail peşindeydi bu adamın. 2008'de Şam’da bir karakolun yanında öldürüldü. Onun oğlu Cihad Mugniye de Kasım Süleymanî tarafından eğitilmiş biriydi. Denildi ki; MOSSAD İmad Muğniye’yi nasıl buldu, tanıdı? Onun Suriye’ye giriş-çıkışını sadece beş kişinin bildiği söylendi. Denildi ki, bu beş kişiden sıcak bilgi sızma söz konusu. Burada da “Kasım Süleymanî, İran’ın Irak’taki varlığından rahatsız. Irak istihbaratı mensubu biri tarafından bilgi sızdırılmıştır.” deniliyor. Süleymanî Şam’dan değil, Lübnan üzerinden Bağdat’a gelmişti. Daha önce MOSSAD Amerikalılardan defalarca Süleymanî’yi öldürme izni istemiş; fakat izin verilmemiş. Trump böylece hem intikam almış hem de öldürmüş oldu. Ayrıca seçim sathı mailinde Amerikan kamuoyu gözünde “başarı” göstermiş oldu.

Baran Dergisi 578. Sayı