Araştırmacı-gazeteci Mustafa Özcan, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere bazı Arap ülkelerinin basınında yer alan Türkiye düşmanı yayınlarla ilgili BARAN dergisine görüş ve düşüncelerini belirtti. Kuzey Afrika’da gelişen hadiseler hakkında da konuşan Özcan, Türkiye düşmanlığının İsrail etrafında şekil ve mahiyet kazandığını vurguladı. Özcan’ın görüş belirttiği başlıklar şöyle;

Türkiye Düşmanlığından Sonuç Alamazlar
“Suudi Arabistan medyasının tamamında İsrail yanlısı, Türkiye aleyhtarı özel bir tutum sürüyor. Aslında Türkiye için Suudi basınının uydurduğu “I. DAİŞ Devleti” nitelemesi Suudi Arabistan için söylenir. 1700’lerin sonu, 1800’lerin başı. Mesela Yemenli aktivist Tevekkül Kerman bu görüştedir. Osmanlı ile DAİŞ’i bir arada tasavvur etmek kimsenin haddine olmadığı gibi alakası da yok. İsrail’e yaranmak ve Türkiye düşmanlığı bir arada yürütülüyor. Osmanlı padişahlarının hac ibadeti yapmadıklarını, buradan hareketle İslam’la alakası olmadığını ileri sürerek Arap toplumlarında Osmanlı’ya olan itibarı, Türkiye’ye olan ilgi ve yakınlığı silmek istiyorlar. Oysa Osmanlı devlet adamlarının çok çetin bir coğrafyada hayatlarını sürdürdükleri biliniyor. Seferler, iç isyanlar, Hicaz yolunun güvenliği, hac yolunun gidiş geliş yolunun uzun zaman alması... Humeyni’nin kitabında bile Osmanlı padişahlarına bu hususta verilen bir ruhsattan bahsedilir. Ayrıca Osmanlı Hicaz’a Sürre Alayları göndermiş. Suudi Arabistan’da görülen Türkiye düşmanlığı, İran düşmanlığından ağır basmaya başladı. Batı’da da böyle. 2011’de Bernard Lewis, “Batı’nın düşman algısında İran’ın yerini Türkiye alacak” iddiasında bulunmuştu. Bunu son birkaç yıldır tartışıyoruz artık. İsrail’de de “asıl düşman Türkiye’dir” denildi. Enver Aşıkî, BAE’deki bazı isimler Türkiye düşmanlığını öne çıkarıyor. Türkiye’nin nüfuzunun artmasından rahatsızlar. İran düşmanlığını geçici olarak kenara bıraktılar. İsrail ile ilişkiler açıktan yürütülüyor. PYD-PKK’ya bu nedenle destek veriyorlar. Türkiye karşıtı her projeye destek veriyorlar. Ancak bundan bir sonuç alamazlar. Yemen örneğinde olduğu gibi kendi aralarındaki çekişmeler nedeniyle başarılı olamazlar. Mısır’da çıkan Al Ahram Arabiya adlı dergi Erdoğan’ın çizimini “şeytan” diyerek yayımladı. Arap basınında çok gündem oldu bu. Türkiye’den rahatsızlıklarını söyleseler de bunlar birer bahane. Asıl halkın iradesinden korkuyorlar. Sanki ellerindeki yetkiyi gökten alıyorlarmış gibi davranıyorlar.”

Cezayir Halkı Fransa, Mısır, BAE’yi İstemiyor
“Arap coğrafyası “II. Arap Baharı”nı yaşıyor. I. bahar sonuç vermedi. Cezayir’de 1988’de başlayan halk isyanları 30 yıl sonra tekrar nüksetti ve kısmen başarıya ulaştı. Tekerlekli sandalyeye mahkûm Buteflika’nın 5. dönem adaylığına halk büyük tepki koydu. Onun adına Paris’ten konuşan bir büyükelçi var. Fransa’nın müdahalesi var. Libya’da Hafter’i destekledikleri gibi. Mısır ve BAE de Libya ve Cezayir’e müdahil. Cezayir’de 22 Şubat’tan beri süren protestolarda “Fransa’ya hayır, Mısır’a hayır, BAE’ye Hayır” sesleri yükseldi. Hatta Cezayir Genelkurmay başkanı yardımcısı Buteflika ve adamlarının bir çete olduğunu Fransa’nın da onları desteklediğini açıkladı. Cezayir’de Fransız karşıtlığı gelenekselleşmiş zaten.”

Türkiye İslam Coğrafyasında Merkez Sayılıyor
“Cezayir’deki olaylarla eş zamanlı Libya da Mısır ve BAE tarafından karıştırılıyor. Osmanlı’dan bu yana Türkiye’nin etkili olduğu Trablusgarb’taki uyum hükümeti ile Halife Hafter arasında çatışma patlak verdi ve Hafter güçleri püskürtüldü. Hafter grubunun Libya’da karşılığı yok ancak Mısır ve BAE’nin aşiret şeflerine para desteği var. Tabiî şu var; Türkiye İslam dünyasının küresel gücüdür. Mısır bölgesel gücüdür. Tarihte şöyle şekillenmiştir. Mısır sağa yattığı zaman Arap coğrafyası sağa, Mısır sola yattığı zaman Araplar sola yatıyor. Ancak Türkiye’nin çıkış yapmasıyla durum küresel çapta yön değiştirdi. Çatışma bu merkezde gerçekleşiyor. Türkiye sağa yattığı zaman İslam dünyası sağa, Türkiye sola yattığı zaman İslam dünyası sola yatar. Mesela, Osmanlılar fesi getirdiğinde Cakarta’dan Fas’a kadar kabul görmesi gibi. Cezayir’de 1992’de darbe yapan Halid Mezcar, ‘ülkemizin geldiği durum içimizden bir Mustafa Kemal çıkaramamaktan kaynaklanıyor.’ demişti. Şimdi de mesela eski başbakanlardan Abdulmalik Sellal “Türkiye’yi model almamız gerekir” diyor. Türkiye her devirde yelpaze gibi coğrafyasına açılırken model ve merkez olmuştur. Tabiî karşıt güçler bundan her zaman rahatsız olacaktır. Bu ilahî inayet ve kudretin Türkiye’ye biçmiş olduğu bir roldür. Bunu “üflemekle” söndüremez kimse...”

“Vaad Edilmiş Topraklar” Müslümanların Olacak”
“Netanyahu ile tekrar çıkış yapmak isteyen İsrail, Batı Şeria’yı da ilhak etmek istiyor. Hatta Türk basınında pek dikkat çekilmedi ama Trump’ın David Freedman diye fırıldak bir elçisi var. Trump’ın Mescid-i Aksa’nın “Süleyman Tapınağı” haline getirilmiş fotoğraf ve maketiyle birlikte geziyor. Yine Mike Pompeo öyle. İsrail toprak savaşının önüne “din savaşı” ilan etmiş durumda. Knesset’te, “dinciler mutlaka orduyu temsil edecek” deniliyor. Musa peygamber için diyorlar ki, “Yahudilerden Musa’nın izinden giden biziz.” Bu tersine döndü. “Vaad edilmiş topraklar”, asıl Allah tarafından varis kılınmasıyla Müslümanların olacaktır. Eninde sonunda Müslümanlar toparlanacak, Hz. Musa’nın hiç değişmemiş misyonunu temsil edip gerçekleştirecek, O’nun varisleri Müslümanlardır. Mevlana Hazretleri’nin dediği gibi “Gelenin Ahmed’i biziz...” Yani bu dönemin. Kan bağı ile 12 kabile veya “seçilmiş kavim” iddiası da düzmecedir. Arthur Koestler “13. Kabile” adlı kitabında günümüz Yahudilerinin Hazar soyundan gelen adamlar olduğunu söylüyor. O da Yahudi. Bu da bir mit...”

Söyleşi: Cumali Dalkılıç

Baran Dergisi 639. Sayı