Prof. Dr. Hasan Köni, ABD’nin Türkiye’ye olan S-400 tepkisini, NATO’nun geldiği durumu ve ekonomik yaptırım tehditlerini BARAN için değerlendirdi. “ABD yönetiminden gelen ilk tehditler kendini gösterdiğinde blöf yaptıklarını çünkü Türkiye’yi kaybederlerse bölgedeki çıkarlarını göz ardı edemeyecekler diye düşünüyordum fakat şimdi durum belirsiz” diyen Prof. Dr. Köni mevcut gerilimi şöyle yorumladı;

“ABD şu sıralar Karadeniz’de Azak denizini, Kerç boğazını zorluyor. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtıyor. Romanya, Bulgaristan, Kafkaslar... Ortadoğu’da çekişme içinde ve nihayet Baltık bölgesinde... Doğu Akdeniz, Karadeniz, Ege bölgesi, Kafkaslar, Balkanlar... Ege denizinde Çanakkale ve İstanbul Boğazı, aşağıda Girit adasında büyük bir konuşlanma var. Bu hat, denizden oluşturulan “durdurma hattı” idi. Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz’de var. Şimdiye kadar askerî operasyonlar genellikle İncirlik üzerinden yapılıyordu. Bu durumda Türkiye’yi Rusya’nın yanında görmek, NATO’nun işine gelmez. Öte taraftan ABD, Rus ambargosu ihtimaline karşı bize gıda desteğini karşılamak vaadinde bulunuyor. Rusya’nın yapacağı yaptırım da turist göndermemek, domates almamak olacak. Diğer türlü hem baskı kuruluyor, hem de tanesi 120 milyon dolar olan F-35 alıyoruz. 1.5 milyon dolara pilot yetiştiriyoruz. Sonra yedek parçalarıyla filan uçak 300-400 milyon dolara maloluyor. Sürekli yedek parça değiştiriliyor. Kartuşu olmazsa işe yaramayan makine gibi. Makine 230 TL. Kartuşunun tanesi 100 TL. Onu da iki ayda bir değiştirmek durumundasın. Bu tür silahlarda da aynı numara. Hem masraf yapmak hem dayak yemek nasıl iş, bilemiyorum. Çin, Pasifik’te büyük bir filo oluşturdu. Artık 4-5 bin km’lik füzeleri var. Gemi daha yola çıkmadan limanda vurabilecek etkide. Eski deniz harbi analizleri sona erdi. Bu durumda Türkiye’nin coğrafi konumu çok önemli. Amerikalılar Türkiye’yi kaybederse, Çin ve Rusya içindeki Müslüman Türk nüfusunu da denetleyemezler. Biliyorsunuz; arada bir Uygurları kışkırtıyorlar. Bu onlar için büyük kayıp olur. Bunu göze alamazlar ama sonuna kadar bastırırlar.”

“Gıda Güvenliği Riski Yaşıyoruz”
Türkiye ve müttefikleri arasında askeri bir çatışma çıkmasına ihtimal vermeyen Prof. Dr. Köni, askeri güvenlik yanında para ve gıda hususunda Türkiye’nin kendine yeten noktaya henüz gelmediğine dikkat çekti. Prof. Köni şöyle konuştu;

“Askerî bir çatışma çıkmaz ancak Türkiye’nin zayıf tarafını buldular. Türkiye ekonomik olarak zayıf. Dışardan gelecek yatırımlara mecburuz. Ekonomi bakanımız burada bir program açıkladı. Tamam çok güzel. Sonra gitti Washington’a. Çünkü burada para yok. Oraya söyleyecek ki, para ve yatırım gelsin. Bu durumda karar verme sorumluluğu hükümette. Dayanabilir mi, dayanamaz mı. Sonuna kadar rest çekip mücadelesini verebilir mi. Benim mesuliyetim olmadığı için serbest atış oluyor; gazeteciler gibi. Ama üstünde mesuliyet olan adam buna dayanır mı, dayanmaz mı onu bilemiyorum. Ekonominin ikinci bir çökertme operasyonuna hedef olma ihtimali sadece para kıtlığından değil, gıda kıtlığı da söz konusu... Cezayir’e, Tunus’a baktığımızda, oradaki ayaklanmaların hep gıda yüzünden olduğunu biliyoruz. Ben Genelkurmay’da askerî güvenliği değil, gıda güvenliğini anlatıyorum. Gıdayı kesersen cephedeki asker de aç kalır. Bugün gıda güvenliği de sarsılmış durumda. Durum buyken neyi ne kadar göze alabiliriz; vallahi Allah kuvvet versin. Silah kullanmaya gerek yok. Gıda silah oldu artık. Çünkü nüfuslar çok arttı. Ben İstanbul’a geldiğim yıllarda nüfusu bir milyondu. Mahallede beni herkes tanırdı. Cam filan kırdık mı akşam babama söylerlerdi. Şimdi camı kırsan üst katta oturan alt katta oturanı tanımıyor ki, şikâyet etsin.”

“ABD-AB Arasındaki Çatışma Geçici”
İsrail’in ABD destekli Golan ve Batı Şeria’nın ilhakı yönünde hamlesi, Mısır ve Suudî rejimlerinin bölgede silahlanma yarışı, ABD-AB arasındaki gerilim ve dış politika üzerine konuşan Prof. Dr. Köni, şunları ifade etti;

“Sünni coğrafyasında Suudi Arabistan ve Mısır ABD’nin yanına geçti. Şii-Sünni ayırımını kurgulayıp böylece silah pazarını genişlettiler. Türkiye de bu sırada Batı’ya mı, Doğu’ya mı geçeyim noktasında. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle ilişkilerimiz çok iyi değil. Katar dışında. İran’la yakınız ama orası Şii burası Sünni. “Aramızda denize düşen yılana sarılır” misalini hatırlatan türden bir yakınlaşma da var. Yani, şimdi bana dışişleri bakanlığı teklif etseniz derim ki, bana bir lokanta açın, ben bu işi yapmayayım. Ciddi söylüyorum. Bir yandan Fransa’nın Ermeni tasarısı üzerinden sert mi sert tepki koyuluyor; diğer yandan NotreDame Kilisesi için “çok üzgünüz” diye yazılı mesaj veriliyor. Altına “Allah kuvvet versin” de diyelim o zaman... Dünyada lider problemi yaşanıyor. Amerikan beyazları yükseltmek için herifin birini seçti, etrafı duman etti. ABD’nin gücü de zayıfladı. Şimdi bu adamı cezalandıracak adam yok. ABD sınırına yığılan Meksikalıları, Latinleri öldürse, sonra Müslümanları öldürse yaptığı yanına kâr kalır. Kimse engel olamaması durumu çok korkunç bir olay olur. Kamuoyu tepkisi alır diyorsanız o ‘gazoz ağacı’... AB’nin durumu siyasi anlamda kötüleşti fakat ondan önce “Hristiyan Birliği” gerçeği var. Bu noktada birleşirler. Bir Müslüman olarak Avrupa’da rahat oturulamayacak durum söz konusu olabilir. Göç nedeniyle aşırı milliyetçi akımlar belirdi. Bir de Trump’ınki siyaset değil, tüccar hırsı. Migros’un babası, “en çok malı bizden alacaksınız; yoksa fena yaparım” diyor; gerisine karışmıyor. AB ile arası bozulabilir ama ekonomide anlaşırlar. ABD’de 50 milyon Alman olsa da ataları Avrupa’da. O yüzden anlaşırlar. Aralarındaki kavga geçici. İnanç, kültür, gelenek üzerinden her zaman buluşurlar.”

Baran Dergisi 640. Sayı
Söyleşi: Cumali Dalkılıç