İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun bu sıralar çok tartışılıyor. Bu sözleşme ve kanun toplumda ne gibi tahribatlara yol açtı?

Bu kanunun iki ehemmiyetli ekseni var. Birincisi, aile önplânda değil de cinsel özgürlükler temel alınmış... “Cinsel özgürlük” derken maalesef her türlü şeyden bahsetmek mümkün. İkincisi de LGBT denilen, eşcinsel ve türevi akımları yasal bir zemine oturtan bir kanun bu. İkisi de bizim an’ane ve dinimize ters düşen, aile yapımıza mugayir bir durum. Bu sözleşmenin iptali şarttır diye düşünüyorum.

İstanbul Sözleşmesi hangi açılardan böylesi kötü şeylere yol açıyor?

Dikkatlice maddeleri incelersek yapılmak istenen şeyleri anlarız. Mesela, “kadının beyanı esastır” deniliyor. Bu doğru olmayan bir şey. Tabir yerindeyse kadının elinde bir silah bu, erkeği istediği gibi yönlendirebiliyor, doğru değil. Bir başka husus da, “kadına her türlü pozitif ayrımcılık serbesttir!” Eşitlik ve diğer ilkeler ne olacak? Bu da olmaması gereken bir şey. “Erkeği, potansiyel şiddet yanlısı” gösteren bir bakış açısı var! Toplumda, kadın ve erkek iç içedir. Kadınlar, erkeklerin eşi, kardeşi, akrabası, halasıdır... Bir geleneğin içerisinde yoğrulmuş, iç içe karışmış düzene oturtulmuş bir şeyi kadın yahut erkek diye ayırmak, kutuplaştırmak bu sözleşmenin dayatmasıdır.

Sözde “kadın ile erkek eşittir!” diyenler aslında bu ayrımcılığı körükleyenler, öyle mi?

Evet... Kadınlara şiddete karşıysak, bu yönde kanun çıkartmaya gücümüz var bizim. İlle de sunî, geleneğimizden uzak bir sözleşmeye sığınmamız şart değil. 6284 sayılı kanunda “şiddet” ifadesi muğlak. Ne olduğu belli değil. “Ekonomik, psikolojik şiddet” ve sair diye uzayıp gidiyor. Kadına ters baksanız “şiddet” olarak algılanıyor. Kadın para istedi diyelim, erkek “yok!” dedi, ekonomik şiddete giriyor mesela. Kadının beyanı esas olduğu için, “kocam bana şiddet uyguluyor” yahut “şiddet uygulayabilir” dese, adamı altı aya kadar evden uzaklaştırıyorlar. Altı ay evinden uzaklaştırılmış bir erkek, işine, ailesine karşı nasıl gözükür? Bu insan soğumaz mı? Aile hayatına zıttır bu. Zaten erkeğin gidecek yeri olmuyor çoğu zaman. Sefilleşiyor, “kadına şiddet uygulamış bu!” diye damga yiyor. Her bakımdan sakıncalıdır bu İstanbul Sözleşmesi. Birçok erkek evinden-yuvasından uzaklaşıyor. Sadece babalar değil, evlatlar da uzaklaştırılıyor. Baba, kızına “şunu niye böyle yaptın?” diye hesap soramıyor. Yahut evladı açık-seçik giyindi diye “niçin böyle giyindin, etme eyleme!” diyemiyor. Evden uzaklaştırılıyorlar...

Bunların örnekleri var değil mi?

Evet, avukatlarla da görüşüyoruz biz. Toplumda böyle bir yara var. Evlilik içindeki geçimsizlikler, boşanmalar artış gösteriyor bu yüzden. Affedersiniz, bir kadın gecenin yarısı karakolu arasa, “kocam bana zorla sahip oldu!” dese, on yıla kadar ceza alabiliyor. Bunun ispatı da yok. Her türlü saçmalığa yol açıyor İstanbul Sözleşmesi.

Bu sözleşme ve kanunu savunanların ekseriyeti kadın cinayetleri üzerinden sözleşmenin eleştirilmesine karşı algı oluşturuyor, karşı çıkıyor. Sözleşmeye karşı çıkıldığında da “kadın cinayetlerini savunuyorlar” pozisyonuna düşürüyorlar insanları.

Sonra da “kadınların öldürülmesine taraftar mısın?” Tamamen mantık aldatması, muhakeme bozukluğu. Kadına şiddete hepimiz karşıyız. Ama bu kanunla şiddet azalmaz, tam tersine artış yaptı. 2014’ten beri kadın cinayetleri her yıl artmış. Önlemiyor, artırıyor.

Sosyal medyada İstanbul Sözleşmesi yaşatır etiketiyle ayyuka çıkarttılar. Sözleşme zaten 2014’ten beri uygulamada değil mi?

Öyle, giderek daha da kötüye gidiyor. Yâni kanun ters tepiyor, görüyorsunuz.

Peki kimler bu sözleşmeye sahip çıkıyor da gündem olabiliyorlar?

Feministler, HDP, CHP ve maalesef Yeşil Feministler de var. Lâik kesim sahip çıkıyor diyelim. Taban oluşturuyorlar. Aile değerlerimizi düşünen, geleneğimizi, inancımızı bilen birisinin bu kanuna sahip çıkması mümkün değil.

İstanbul Sözleşmesi, 6284 evveli CEDAW belli ki bunlar bataklığın ürettiği sinekler. Toplumları bu kanunları yapmaya iten amil nedir?

Bunun arkasında yüzyıllardır süregelen geleneğimizin yapısını bozmak isteyen bir zihniyet var. Türkiye’de aile yapısı zayıflamış olsa bile, bir koruyucu unsurdur. Bu öyle kolayca yok edilecek bir şey değil fakat mevzubahis zihniyet buna savaş açmış durumda. İstanbul Sözleşmesi kaldırılmalı, yoksa ilerideki süreçte toplumumuz ciddi mânâda zedelenecektir. Sosyal ağda Rusya ile ilgili bir klip dolaşıyordu gördünüz mü?

Evet.

Yâni, toplum oraya doğru gidiyor; anne, baba herkes karmakarışık olabilir.

Teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.

Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 708. Sayı