Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Uluslararası İlişkiler Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Soçi’deki toplantı ve alınan kararlarla ilgili Baran’a değerlendirmelerde bulundu. Soçi sürecinin, “Türkiye’nin iradesi, sahadaki haklılığından kaynaklanan pratiği ve tecrübesinin bir yansıması olarak ‘Avrasya anlayışı’nın yaşatılması” anlamına geldiğini ifade eden Hacısalihoğlu, son zirvenin, ABD’nin Suriye Temsilcisi James Jeffrey’in ifade ettiği, “Avrasya’nın fişini çekmenin vakti” sözüne cevap anlamına da gelebileceğini söyledi.
 
“İdlip Mutabakatı Sürüyor”
Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, Soçi’de öne çıkan meselelerin başında İdlip olduğuna dikkat çekerek bu hususla ilgili şöyle konuştu:
“Burada esas önemli olan İdlip mutabakatının devamı... Bir süredir Münbiç ve Fırat’ın doğusuyla ilgili tartışmaları yapılıyorken, İdlip’te de birtakım terör örgütlerinin finanse edilerek kurulduğuna dışişleri de dikkat çekmişti. İdlip mutabakatının sahada başarılı olmaması için özel çaba sarf ediliyor. Bu son derece önemliydi. Türkiye’nin İdlip’teki sorumluluk alanlarında, özellikle HTŞ’nin tekrar yönlendirilip sahaya sürülmesine karşı... Öte yandan ABD’nin Rusya’yla temas kurup Türkiye’yi adeta oradaki sorumluluklarını yerine getirmeyen ülke şeklinde karalamaya çalıştığını gördük. Tıpkı “DAİŞ’e destek veren ülke’ diyerek yaptıkları gibi...”
 
“Ankara Şam’la Görüşmeyecek”
Hacısalihoğlu, Rusya ve İran’ın Ankara’nın Şam rejimiyle masaya oturmasıyla ilgili taleplerine dair şu değerlendirmeyi yaptı: 
“Türkiye bunu yapmayacak. Sayın Erdoğan’ın kararlı çizgisini zedelemeye dayalı bir noktaya taşır bu durum. Kaldı ki, ortada bütün topraklarına vatanseverlik duygusuyla sahip çıkan bir lider yok. Bir kukla var. Bugüne kadar ABD destekli PKK’nın, DAİŞ’in topraklarının önemli bir bölümünü işgal ederken kılını kıpırdatmayan bir yöneticinin, o ülkenin bütününe ilişkin hassasiyetinin olduğu söylenemez. Türkiye ile sıkıntısı olabilir ama şunu dememiş bir yönetim var; “Ey Rusya tek başıma bunu yapamam. Benimle birlikte PKK ve DAİŞ’in topraklarımda barınmaması için, bunlara karşı mücadele vermelisin.” Bunu adeta Türkiye’ye yapmıştır. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak için mücadele verirken aslında bunun bir başka yönü de Suriye’nin mazlum halklarının güvenliğini sağlamaktır. Bunun en müşahhas örneği de, Azez-Cerablus-El Bab üçgeninde açılan yaşam alanıdır. Buraya 350 bin kişilik geri dönüş olmuştur. Türkiye buranın imarına öncülük etmiştir. Dolayısıyla Astana üzerinden bunun masası kurulmuş sayılır. Bu devam edecektir. Şam yönetimini bu anlamda mutabakat plânında tutmak Putin’in görevidir. Putin’in, -İran’ın demiyorum- Sayın Erdoğan’a - Şam yönetimiyle ilgili ısrarcı olduğunu düşünmüyorum.”

Hacısalihoğlu, Soçi toplantısının yapıldığı sıralarda Varşova’da yapılan ve ABD-İsrail’in başını çektiği zirvenin zamanlamasıyla ilgili ise şu ifadeleri kullandı: “Türkiye dikkatle izleniyor. Özellikle savunmada bağımlılık ilişkisini sonlandırma kararlılığı. S-400 meselesi. Kendi silahını üreten bir ülke olup, Batı’nın silah pazarı olmaktan çıkmaya başlaması. Bunlar sömürge projelerine karşı egemenlik sorunudur.”

Baran Dergisi 632. Sayı